Ekilen Rüzgârlar Fırtınaya Dönüşürse

Ömer KALAYCI

  Şiddet; ne yazık ki henüz ilkel bir yaratık olan insanın yeterince kontrol edemediği bir özelliğidir. Türümüzün şiddetten ve basit hırslardan uzak bir uygarlık seviyesine çıkıp çıkamayacağı ise bizim neslimizin görebileceği bir durum değildir. Yapmamız gereken şey bir yandan şiddeti sınırlamak için uğraş vermek, diğer yandan da hukukumuzu koruyacak kadar güçlü olmaktır. Ancak bu, diğer şeylerin yanı sıra bir kültür reformuda gerektirir fakat ne yazık ki insanlığın büyük bölümü daha köktenci düşüncelere kaymaktadır. Kriz ile köktenci ve şiddete yatkın düşünceler arasında daima doğrudan bir bağ bulunur. Bu da krizlerin genel özelliklerindendir.  (''20. Yüzyıl Savaşları ve 21. Yüzyılın Başında Yakın Tarihin savaşlarına Bakış'' M.Tanju Akad ) Fransa'daki Charlie Hebdo ( Magazin dergisi binasına ve çalışanlarına yönelik saldırısı) baskını ile ilgili haberler ve yapılan operasyonların başta Fransız haber kanallarının, diğer avrupa ülkelerinin, Türkiye'nin ve ABD'nin ara vermeksizin canlı yayın yapması düşündürücü olup, Nijerya'da Boko Haram terör örgütünün 2000 insanı katlemesi ve bunun sadece haber kanallarında alt yazı olarak verilmesi ise açıklanmaya muhtaç bir konu haline gelmiştir. Fransız televizyonlarından daha çok, ABD ve Türk televizyonlarının konuyla ilgili aralıksız yayın yapmaları ilginçtir. Yaklaşık 90 bin kişinin katıldığı Jandarma ve emniyet güçlerinden oluşan birliklerin operasyon yapmaları ve bu operasyonun başında Fransa Cumhurbaşkanı Holland'ın operasyonu direkt kendisinin yürütüyor olması da ayrıca düşündürücüdür. CNN İNT’in sürekli Fransız yetkililerine gönderme yaparak, istihbarat paylaşma istemleri ve operasyona ortak olma çabaları, aslında çok şeyi ifade etmektedir. ABD ve Fransız televizyonlarını seyredenlerin, ilk anda düşündükleri bu gün ya da yarın, binlerce helikopter ve uçağın, Suriye ve Yemen’e saldıracağı kanaatine varmaları diye düşünmek gerektir. Ayrıca ABD Dış İşleri sözcüsüne, özellikle ''Türkiye'yi de terör örgütüne destek veren ülkeler listesine alacak mısınız?'' diye ısrarla sorular sorulması manidar olsa gerek... (ABD Dışişleri sözcüsüne kritik sorular http://haberler.rotahaber.com/ABD-Disisleri-sozcusune-kritik-soru_509359.html) Teröre sebep olan nedenlerin hiç mi hiç değerlendirilmediği, sadece nefretin biriktirildiği yayınlar yapılması, Fransa’nın Mali, Orta Afrika devleti, Libya ve Suriye saldırılarından hiç bahsedilmiyor olması, ABD'nin, Yemen halkına Heron’larla yağdırdığı bombalardan bahsedilmeyişi, 22 Temmuz 2011 tarihinde Norveç'in başkenti Oslo'da yerel saat ile 15.26 sularında başbakanlık binası önünde gerçekleşen bomba saldırısı ve Utoya (Utøya) adasında aynı saatlerde gerçekleştirilen Norveç Sosyal Demokrat Parti yaz kampına yapılan silahlı baskın. Oslo'da otomobile yerleştirilen bombanın patlamasıyla 8 kişi öldü. Bununla beraber Breivik, Ütöya adasındaki İşçi Partisi gençlik kampında 69 kişiyi öldürdü. Breivik'in Hristiyan kökten dinci görüşlü internet sitelerinde yorumlar yaptığı söylenmiş; 5000 sayfadan oluşan özellikle Müslümanları ve göçmenleri hedef alan manifestosu yayınlamış ve bu saldırıların neticesinde 77 kişinin hayatını kaybetmesi dahi Paris Charlie Hebdo baskını kadar gündemde tutulmamıştı. ABD'nin, Ortadoğu'ya attığı her bombanın, terör imalatının ham maddesi olduğunu söyleyen yoktu. Yıllardır, ABD’nin ve müttefiklerinin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da sürdürdüğü örtülü savaşı konuşan da yoktu. ABD'nin 1900'lü yılların başından günümüze kadar dünyanın birçok coğrafyasında çıkarları için ülkeleri devirdiğini, askeri müdahaleler yaptığını, ''etnik dini mezhepsel'' konuları kaşıyarak ulus devletleri ayrıştırdığını ve böl parçala yönet ilkesinden bahsedenler de yoktu. (ABD'nin sınır ötesi savaşları ve stratejileri http://marksist.net/kerem_dagli/abd_nin_yeni_stratejisi_tum_ortadogu_irak_gibi_olsun.htm) İslam adına, İslam’a vurulduğunu söyleyen, Batılı, ABD'li ve Türk medyasında konuya değinen haberci ve yorumcu yok, olanlara da anti demokratik uygulama had safhadaydı. Nijerya’da Boko Haram örgütünün, birkaç gün önce neden 2000 kişiyi katlettiğini anlatan açıklayan yok. Siz o ülkenin tüm yer altı ve yer üstü kaynaklarını, oradaki işbirlikçileri kullanarak, alır kendi memleketinize götürürseniz, bunun bir gün sonu gelecektir. Terörü, kendi sorunlarını çözecek bir araç olarak kullandığı sürece, İslam sadece kendine zarar vermiş olur. Bu terörü kullanan ve imal edenin Batı olduğunu düşünürseniz, terör eylemleri sadece Batının çıkarlarını sürdürmeye yaramaktadır. ABD’nin, Ortadoğu politikasının temelinde Vahhabiliğin kullanılması, Müslüman ülkelerin terörü üretmek için başvurulan halk ayaklanmaları ve iç savaşlara insan kaynağı üzerine kurulmuştur. (Obama'nın IŞİD'le mücadele stratejisi ve sonuçları http://turkish.irib.ir/guncel-yazilar/siyasi-yorumlar/item/321872-obama%E2%80%99n%C4%B1n-i%C5%9Fid%E2%80%99le-m%C3%BCcadele-stratejisi) 'Radikal İslamcı örgütlere' silah, insan ve para desteği sağlanmaktadır. 11 Eylül 2001 ve ardından başlayan süreçte ABD kendi ürettiği terör örgütlerini şimdilerde açıkça desteklediği, kendi çıkarları için çıkarlarının olduğu bölge coğrafyalarında kullanmaya devam etmekte, bunun için de müttefiklerini 'koalisyon güçlerini' taşeronluğa ikna (co-optation stratejisi) etmektedir. Zira ABD'nin, IŞİD'in bitirilmesine yönelik başlattığı hava operasyonları istenilen beklentide gerçekleşmemiştir. (Bu durumu daha evvelki ''Parçalanmış El Kaide Atomunun Güçlü Çekirdeği IŞİD, Selefi Şiddet Dalgası ve Mezhepsel Çatışmalar'' adlı yazım da dile getirmiştim. Terör; ABD ve AB ülkeleri için adeta ülkelerinin ayakta kalabilmeleri için bir ön koşul niteliği taşımaktadır. ABD ve AB için terörle mücadele, çıkarlarının bulunduğu coğrafyalarda, terör yolu ile istikrarsızlıklar yaratarak (etnik, dinsel, mezhepsel vb) bir birine kırdırmak için taraflara silah, para ve eğitim vermek ve el konulan doğal kaynaklar (Petrol, enerji ve su kaynakları) ile bu parayı fazlasıyla tahsil etmek anlamına gelmektedir. Bölgesel terörün, giderek yerini küresel teröre devrettiğini ve hızla da tüm dünyaya yayıldığını görmekteyiz. Küresel terörün geldiği aşama ve stratejileri ise; El-Kaide ne öldü ne de saklanmaktadır. Usame Bin Ladin'den sonra parçalanmış El-Kaide her ne kadar doğrudan bir yere saldırmıyor/saldıramıyor ise de, eylemleri sınırlanmış gibi gözükse de, militanlarının büyük bir kısmı IŞİD saflarında eylemlerine devam etseler de (çekirdek) beyin takımı büyük ölçüde yeni planların ve büyük eylemlerin pususundadırlar. Parçalanmış El-Kaide atomunun güçlü çekirdeği olan IŞİD, Vahhabi Selefiliğin, seferilik halinin yerleşikliğe geçmeye çalışan, ‘siz önce dininizi bulun refah sizi bulur’ parolasıyla ahrette değil, dünyada da cenneti vaad eden Batı tipi seçim söylemlerini uygulamaya koyan İslam karşıtı anlayışlar yerine, günahkâr kabul ettiği hasımlarına bulaşan sözde köktendinci IŞİD’i, Suudi akademisyen Fuad İbrahim, IŞİD’in bu kadar tehlikeli olmasını, Vahhabiliğin son temsilcisi olmasına ve Suudi projesini kurmuş olan Abdülvahhab’ın dilini ve öğretilerini de kullanmasını ekliyor. Terör örgütü kavramları, söylemleri ve eylemleri ayrıca teröre destek vermeden din, mezhep ve etnik konumları birbirine karışmış grift bir hal almış durumdadır. Örneğin; ''Şii İran, Şii Azerbaycan’a karşı Hıristiyan Ermenistan ile işbirliği yaparken, Afganistan’da Sünni Taliban’ı desteklemektedir. ABD Libya'da uyguladığını, Suriye’de laik bir rejimi devirmek için küresel mücadele olduğunu iddia ederek, Sünni Cihatçılara, El Kaide’ye ve IŞİD'e yaklaşık üç yıldan bu yana yardım lojistik destek sağlamaktadır.'' (Afrika’nın askerileşmesi için bakınız; Sait Yılmaz, Afrika: Bir Kıtanın Stratejik Analizi, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, 2015) Terörü dış politika malzemesi ve unsuru olarak kullanan ABD, terörle mücadele etmekten ziyade, terör örgütlerini kurup bölgesel istikrarsızlıklar yaratarak ve bundan nasiplenerek ve her seferinde isimlerini, elbiselerini hatta cihat yaklaşımlarına da yön vererek bir yerden diğerine terör örgütlerini naklederek ya da değişime tâbi tutarak ve kurmuş olduğu bu dış politika temelli terör örgütlerinin asla bitmesine/bitirilmesine müsaade etmeyerek, (Hollywood filmlerindeki iyi polis kötü polis mantığı ile) bazen sevimli terör örgütü (PKK/PYD) bazen de kötü terör örgütü (IŞİD) tanımlaması dahi yapmaktadır. (Doç.Dr. Sait Yılmaz-Fransa’daki terör olaylarının anlamı) ''Bütün bunların ortak özelliği, bir türlü bitmek bilmeyen ve ABD’nin amaçlarına hizmet eden kaos ortamı ile el konulacak petrol bölgeleri bulunmaktadır. Farketmişsinizdir? IŞİD terör örgütü gerek Suriye’de, gerekse Irak’ta petrol bölgelerinden ve sulak arazilerden başka bir yere saldırmamış ve kendisine tevdi edilen amacına ulaşmıştır. Geçen birkaç ay içinde Avrupa’dan 2.000’den fazla kişi IŞİD’e katılmak için giderken, Avrupa ülkelerinin hiçbiri buna tedbir almadığı gibi İngiliz, Alman ve Hollandalı yetkililer giden Müslüman göçmenlerin ve Kürtlerin IŞİD’e gidenler kadar olmamasından hayıflandılar.'' (ABD'ye göre iyi terör örgütü - kötü terör örgütü) http://www.guncelmersin.com/haber/guncel/abdye-gore-iyi-teror-orgutu---kotu-teror-orgutu/162.html ''İsveç güvenlik servisi SAPO’nun sözcüsü Fredrik Miller ise PKK’ya katılanların yasak silahlar kullanmak gibi bir savaş suçu işlemedikçe ülkeye geri döndüklerinde haklarında işlem yapılmayacağı garantisi verdi.'' (IŞİD ve Ortadoğu'da Uzun Savaş) http://www.21yyte.org/tr/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2014/09/24/7768/isid-ve-ortadoguda-uzun-savas PKK’nın Türkiye’deki unsurları IŞİD’ e karşı savaşmak için Irak’a geçerken, Alman Başbakanı Angela Merkel PKK’ya Alman silahları gönderilmesi kararını verdi. Sahnede IŞİD elbisesi giydirilmiş, El-Kaide uzantısı ve İslamcı cihatçı olarak tanımlanmış, Batı ve bölgesel oyuncuların desteklediği ve kullandığı bir örgüt ile oynanan oyunun son perdesi oynanmaktadır. Libya örneği, Suriye ve IŞİD operasyonuna model oldu. ABD, Irak’tan çıkarken Saddam’ın arkasındaki halk tabanı olan Sünnilere bir şey verememişti. IŞİD ile birlikte Sünni bir Arap devleti kurulması hayali yaratıldı. ABD, Suriye’de IŞİD’ e karşı şimdilerde ılımlı Müslüman Özgür Suriye Ordusu’nu takviye ediyor. ABD’de bu işin adına “Cihat’ı Arkadan İdare Etmek (Lead the Jihad From Behind)” diyorlar. Bugün milli sınırlar içinde yaşıyor gibi gözüken çoğu İslamcılar, Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) ya da cihatçı gruplar, Ortaçağ’a dönme hayallerinin baskısı altındadırlar. Vahhabi-Selefi terörün geldiği aşamayı anlamak için El-Kaide’nin 20 yıllık stratejik aşamalarına bakmakta fayda vardır; 2010-2013; Ortadoğu’da dönme devletlerin çöküşü, 2013-2016; Müslüman güçlerin seferberliği, 2016-2020; İnanmayanlara karşı toptan savaş. Halifelik ve emirlik hayalleri geri döndüğü günümüzde modern Müslüman ulus-devletler içinde, demokratik ve ekonomik sistemler kurma ideali bizzat Batılıların arkasında olduğu 'İslamcılar' tarafından akamete uğratıldı. Radikal İslam’ın, Batılılar tarafından tüm İslam dünyasına başına bela edilmesi projesi başarıya ulaşmaktadır. Diğer yandan radikal İslam (El-Kaide stratejisi), parçalanmış El-Kaide atomunun güçlü çekirdeği IŞİD ile belirlenen hedefler doğrultusunda ilerlemektedir. Afrika ve Fransa’daki terör saldırıları Afrika 2010 sonrasında, dünya medyasında özellikle El-Kaide ve benzeri ideolojik örgütlerinin gerçekleştirdiği terör eylemleri ile sık sık yer almaktadır. Ancak El-Kaide’nin Afrika’daki kökleri 1990’lara kadar geri gitmektedir. Bush yönetimi, Afrika’nın askerileşmesi için enerji ihtiyacını değil, terörle mücadeleyi gerekçe göstermişti. Ancak Washington’da bu politikanın benimsendiği dönemde Sahra Altı bölgesinde terörle mücadele için gerekli terör örgütü sahnesi yoktu. Bu sahne 2003-2009 arasında antropoloji çalışmaları çerçevesinde hazırlandı. Boko-Haram’ın ülkesi Nijerya, ABD’li petrol şirketleri yerine, Çin’i tercih ettiğinden bu yana şiddetli çatışmalarla boğuşmaktadır. ABD-Fransız stratejik işbirliği çerçevesinde Fransız askerleri, Afrika’ya operasyonlar düzenleyerek, Fransız etkisini devam ettirilmesinin arkasındaki sert güç rolünü oynamaktadır. Ancak Paris bu hayali kurarken, kendisine karşı yeniden nefret tohumları ekmeyi hiçbir zaman önemsememiştir Sarkozy’nin, 2007’de Senegal’e yaptığı ziyaret sırasında ‘’Afrikalılar daha tarih sahnesine çıkmadı’’ şeklinde konuşması skandal olarak değerlendirilmiştir. Bugün Afrika kıtasındaki petrolün yüzde 30’unu Fransız Total tekeli işletmektedir. Uranyum zengini Nijer, enerji güvenliği açısından Fransa için çok önemli bir ülkedir. Fransa, elektrik ihtiyacının dörtte birini bu ülkeden gelen uranyum sayesinde karşılamaktadır. Fransa son birkaç yıldır sadece Libya değil, pek çok ülkenin canını yaktı ve yakmaya devam ediyor. Kısa bir özet yapacak olursak; Fildişi; 2013’de Fransız ordusu, Fildişi Sahilleri’ndeki başkanlık köşküne askeri saldırıda bulunarak başkan Laurent Gbagbo’ yu zorla uzaklaştırmıştır. Mali; Libya’da Muammer Kaddafi’nin iktidarı tehlikeye girince Fransa, Batılı Malili Tuareglerile görüşmeler yaparak Libya’yı terk etmelerini ve ellerindeki araçlar ve silahlarla Mali’ye dönmelerini sağlamıştır. Fransız şirketleri tarafından işletilen uranyum yataklarına sahip olan Mali’deki çatışmaları başlatan Fransa’nın Mali müdahalesi devam etmektedir. Orta Afrika Cumhuriyeti; Seleke isyancılarının 3 Mart 2013’de başkent Bangui’yi ele geçirmesi ve hükümeti devirmesine, ülkede önemli bir askeri varlığı ve etkisi bulunan Fransa tepki göstermemişti. Çünkü devrik başkan Francois Bozize, 2012 Temmuz’unda altın ve elmas madenlerinin işletme hakkını Çin şirketlerine vermişti. Ancak, ülkede %10’u temsil eden Müslüman azınlığın bir temsilcisinin bir darbe ile iktidara gelmesinin ardından Fransa’nın başını çektiği Batılı ülkelerin müdahaleleri başladı. Sudan; Petrol zengini Darfur’a el koymak için süren çatışmalarda 300.000’in üzerinde insanın yaşamını yitirdiği, 2.5 milyon insanın ise yaşadığı yerleri terk etmek zorunda kaldı. Sonuçta petrol bölgesi Güney Sudan olarak bölündü ve Batı amacına ulaştı, geriye devam eden iç karışıklıklar ve terör kaldı. Somali; Petrol için bölünen ve fedaral yönetime zorlanan Somali’ye ise komşu ülkeler saldırtıldı, ülke kaynaklarına acımasızca el konuldu. Petrol üretmeyen Etopya, petrol ihracatına başladı. Balıklarına el konduğu için yerel halkın direnişi korsanlık faaliyeti olarak medyaya yansıtıldı ve uluslararası müdahaleler yapıldı. Cezayir; Libya’nın tahribatı ve Mısır’da Mübarek’in devrilmesinden sonra Kuzey Afrika’da bağımsızlığını Avrupalı sömürgecilerden kazanan ve sömürgeciliğe karşı direnen tek ülke olarak sadece Cezayir kaldı. Afrika Birliği’nde, Libya’nınNATO tarafından bombardımanına karşı oy kullandı.  Mali’deki iç savaşın Cezayir’e yansıması sonucunda, bu ülkede de tedhiş eylemlerinin baş göstermesi Fransa’nın işine yaramıştır. Fransızların bombalama misyonu, isyancıları tedrici olarak kuzeye doğru yani Cezayir’e doğru sürdü. Fransa’nın amacı Cezayir’in kuşatılmasıdır.  Görüldüğü üzere,  bugün terör saldırılarının mağduru rolündeki Fransa, hiç de masum değildir.  (Sömürgecilikten Günümüze Fransa'nın Afrika Politikalarına Genel Bakış ) http://www.academia.edu/5888491/S%C3%96M%C3%9CRGEC%C4%B0L%C4%B0KTEN_G%C3%9CN%C3%9CM%C3%9CZE_FRANSA_NIN_AFR%C4%B0KA_POL%C4%B0T%C4%B0KALARINA_GENEL_BAKI%C5%9E Bugün El-Kaide terör örgütü, Afganistan-Pakistan sınırında 150-200 kişilik bir çekirdek yapıdan ibarettir. Ancak El-Kaide ile aynı ideolojik düşünceyi paylaşan dünya coürafyasında yaklaşık 400 kadar örgütün irili ufaklı varlığı söz konusudur. Tüm bu grupların toplamına El-Kaide uzantısı dense de, bu terör örgütlerinin hemen hemen hiçbirinin El-Kaide ile organik bağı yoktur ve bu ilişki daha çok ortak ideolojik düşünce ve hedefleri paylaşmak ile ilintilidir. Kendi devletlerinin / iktidarlarının yetersizliğini ve Batının kuklası olduğunu gören, fakirliğinin ve umutsuzluğunun nedenini ve gelecek kaygısını, Batının sömürüsüne ve gücüne bağlayan büyük çoğunlukta ki gençlik, kendilerini bir nebze olsun feraha ve bir şeyler yapabilmek adına bu tür örgütler içinde yer almakta ve bunu kutsal bir görev ( Allah yolunda savaş) cihad bilmektedirler. Siyasal İslam olarak önümüze atılan ideoloji, tamamen Batılılar tarafından yazılmış ve partilerden siyasi hareketlere, ılımlısından, radikal terörist gruplara değişen bir görevli grubunun eline verilmiş öğretidir. Bu öğreti, AKP’den Müslüman kardeşler’ e , El-Kaide’den IŞİD’e, Ortadoğu’da her gün yeni ve farklı gruplar ortaya çıkmasına ve çatışmaların kaynağı olmasına sebep olmuştur. Barışçı gözükenden terörist olanlara bu grupların her biri bir kısım insanları içine çekmekte, onları aynı öğretinin altında toplamaktadır. Ortak özellikleri geçmişin hayalleri ile gelecek kurmaktır. Dine dayalı dogma toplum anlayışını, modern hayata adapte edemedikleri için herkesle çatışmak, acımasız olmak ve bir kez iktidarı ele geçirince de diktatörlüklerini kurmak istemektedirler. ''Ortalığa gelecekte pek çok İslamcı grup çıkacak ve kendi devletlerini, emirliklerini ve halifeliklerini ilan etmek isteyeceklerdir. '' Bu durum, cihatçı mücadele hevesleri de geride bırakıp, birbirleri ile çatışmanın önünü açacaklardır. Geçmişin halifeleri, emirleri ve sultanları bugün suni ve zayıf İslam devletleri içinde yaşamaktadırlar ve bu devletler hiçbir zaman ulus-devlet olamamış ve olamayacaktırlar. Fransa’daki saldırılar emperyalizmin ürettiği radikal İslamcı gençliğin bir sonucudur ve Batı aklını başına toplamadığı sürece, dip dalgaları çok daha çetin bir şekilde yüzeye çıkmaya devam edecektir. Gerek Fransa, gerekse AB ülkeleri kendi beslediği nefret ve terörün sonuçları ile uğraşmaya devam edecek ve belki de bu nefret tohumlarının oluşturduğu kanlı yarınlarda boğulmaya yüz tutacaktır. Ortadoğu’ da , insanları Tanrı’ya yaklaştıran unsur olarak beliren ve kabul gören halifeler de, bu anlayışta her daim yerini koruyacağa benziyor. İslam toplumlarında ” devlet” anlayışı sadece dinin içinde yer buluyorsa ki görünür tablo öyle, o zaman bu coğrafya sömürülmeye uzun bir süre daha maruz kalacaktır. Ortadoğu’daki bu anlayış, İslam ülkelerinde hemen hemen aynıdır . Özgürlük dediğimiz şey buralara uğrar mı ?  sorusunun cevabını toplumların alacağı kararların siyasi anlamda işlerlik kazanıp kazanmaması belirleyecektir ki bu da İslam coğrafyasında hele ki hala mezhepsel  ayrılıklarla , dinin uygulanış biçimleriyle uğraşılıyorken ve batılı güçlerin elleri üzerlerindeyken çok zordur. Ortadoğu halkları “en iyi ” kavramının uygulanırlığını beklemiyor ancak böyle bir söyleme niyetlenmiş iktidarı da görmek isterler. Devlete karşı İslam kurallarının yürürlükte olduğu bir coğrafyada, anayasal süreç inanca başkaldırı olarak görüldüğü sürece, buradaki şiddet de mezhepsel kıyım da devam eder gider. Öyle görünmektedir ki, tüm parçaları birleştirdiğimiz de Batı'nın özellikle Fransa' nın , sadece sanayii devriminde ilerlemediğini, aynı zamanda da sömürdüğü ülkelerdeki kin ve nefretin yoğunlaşması ve Müslümanları salt terör konusunda amaçlarına yönelik kullanması konusunda ve algı politikalarında da bir hayli ilerlediğini ve yetenekli olduğu aşikardır. Fransa'daki terör saldırısının sebebini sadece Hz. Muhammed' e  S.A.V. yönelik karikatürlere ve onun yarattığı tepkilere  indirgemek sığ bir anlayış dan öteye gidemeyecektir. Zira İslam ülkelerinin istikrarını, kendi çıkarları için bozan Batılı ülkeler ve buna yandaşlık, yoldaşlık yapan AKP hükümeti, ‘şiddeti şiddet ile’ , ‘kanı kan ile yıkamak’ yerine su ile temizlemeyi ve bunun için acil mücadele stratejileri geliştirmelidirler. Fransa'da sıkılan kurşunlar, patlatılan bombaların, yıllardır Afrika ülkelerinde Fransa'nın sömürgeci tavrıyla ekmiş olduğu kin ve nefretin ayrıca, Afganistan dağlarında CIA Ajanları tarafından verilen eğitimlerin, Paris sokaklarında nasıl infilak edebileceğinin dehşet verici boyutlara ulaştığının göstergesidir...   Sonuç olarak ; günlerdir gündemi meşgul eden ve gelecek zaman içinde de meşguliyetini koruyacak olan Paris saldırılarını ve muhtemel olabilecek saldırıların analizini üç ana başlıkta ele alabiliriz diye düşünmekteyim. Buna göre: 1- İslam dünyası açısından 2- Batının demokrasiyi ele alışı ve uygulamadaki farklılığı , samimiyetsizliği 3- Paris saldırısının uygulamadaki taktikselliği (asimetrik bir saldırı oluşu) bakımından incelediğimizde olayın bir nedene ve basitselliğe indirgenemeyecek boyutta olduğu görülmektedir. 1-  İslam dünyası açısından olayı tek bir kalemde ele alamayız zira olayın kendisi eylemsel olarak hem radikal hem de düşünsel anlamda geniş çaplıdır. Olayın, yorumlanırken ele alınış biçimleri bile İslam dünyasını bölmektedir. En yaygın olanı da " kınıyoruz, İslam’da böyle bir terörist vari bir anlayış olamaz ama..." diye başlayıp "ama" ya bağlanan olayı  yorumlamada samimiyetsizliği öne çıkaran yorumlar.  Öncelikle  "İslamda böyle bir anlayış yok" vurgusundan kurtulmak , objektif olmak lazım (ki en basitinden İslam dünyasında geçerliliği olan ünlü İslam düşünürü Seyyid  Kutup' un İslam’da sosyal adaletyoldaki işaretler ve hadis yorumları  eserleri bile incelendiğinde görülür) çünkü İslam’da , anlayış ve yorumlayış farkı çok ciddi radikal biçimde ele alınmakta ve İslam adına yapılan her şey kabul görmekte ki buna şiddet unsuru da dahildir. Şiddet , kabul görmek ve kendini kabul ettirmek isteyen her türlü düşüncenin bir aracı olduğuna göre ki bu her dönem bütün güçlerin, unsurların ,devletlerin , milletlerin, başvurduğu bir yol olmuştur. İslam ülkeleri ve yöneticileri, olayı yorumlarken İslamiyet’in ortaya çıkış ve yayılışındaki bu yönünü es geçmemelidir. Kaldı ki terörvari din adına yapılan olayları günümüzde İsrail’de daha kanlı biçimde yapmaktadır. İslam dünyasında eksik olan nokta belki de inanmayan kesime karşı kayıtsız  kalamaması; öncelikle bunu kabullenmeli sonra da şunu sorgulamalı: neden bu olaylar doğu dünyasını cephe alır nitelikte batı'da yer buluyor?  yani asıl hedef yine Ortadoğu üzerinden dönüyor. Diğer  bir husus, batının Ortadoğu’da gözünü karartarak beslediği El-Kaide ve terörist gruplar. kendi emperyalist amaçları uğruna Ortadoğu’da yuvalanan bu örgütler istedikleri zaman neler yapabileceklerini , kendilerini böyle geniş çapta yankı bulacak bir olayla hatırlattılar. 2- Batı dünyası demokrasiyi dünyanın her yerine ulaştırma gibi bir misyonla ki aslında bunda amaç emperyalist amaçlarına yeni sömürge alanları yaratma idealleri hareket ederek kendilerini iyi role sokup Ortadoğu liderlerini de kötü adam olarak belleterek politik bir kurguya giriştiler. Özgürlüğün olmadığı bir ortamda özgürlük senaryolarını yazmak , yazarken de doğuya özgü olarak biçimlendirdikleri bir demokrasi anlayışını şiddete ve ahlaki yasalara dayandırarak sunmak gibi bir samimiyetsizlikle davrandılar. İnsanların kendilerini birey olarak kabullendirdiği, varsaydırdığı "devlet" anlayışının yıkılıp salt demokrasi kuramıyla gelmek, mevcut devlet yapılanmalarını yıkıp otoriteyi İslami terör örgütlerine bırakmak faaliyetleri,  Ortadoğu’yu kendi özel mülkiyet alanları gibi göstermek algısının sadece basamakları olmuştur. Batı, Ortadoğu’da giriştiği bu politikada daha uzun bir yol alacağa benziyor çünkü sermaye kaynağı olarak oldukça verimli ancak hoşgörü ve iyi niyetle geldikleri topraklarda inanç ve kutsalın dokunulmazlığı kavramlarına ilişkin eksikliklerini nasıl kapatırlar muammadır . Burada dikkati çeken önemli bir detay da İslam’ın cephesinden vuku bulan olaylarda batının sağcı demokratlarının bir araya gelmesi ki Ortadoğu’da esen  devrim  rüzgarına olumlu bakan batının solu ki özellikle, Fransız solunun böyle olaylarla sönümlendirilmeye çalışılmasıdır. "Bakın siz iyi niyetle yaklaştınız sonuç bu" söyleminin batının soluna dayatılarak Ortadoğu, İslam halklarının hepten yansız bırakılmak istenmesi. Almanya zaten uzun süredir İslamafobi’yi körükleyen ırkçı eylemlerin başını çekmektedir  ki bu da manidardır. Öyle ki tarihte 20. yüzyılın başkenti Paris olarak lanse edildiğinde o dönemde Marx  Almanya için şöyle bir hedefte bulunmuştu: ...’’ Devrimci devlet modelini Fransa’dan Almanya’ya ithal etmek, akılcı devleti kurmak, Almanları politik modernite düzeyine  yükseltmek…’’ (Marx ve Makyavel momenti kitabından) Yani  Almanya,  modern devlet kuramında geri kalmışlığını bugünkü ırkçı faşizan yaklaşımlarına da baktığımızda hala aşabilmiş değildir. Bir inancın , düşünüşün başkasına zorla dayatılamayacağı noktasında da geri olarak nitelendirdikleri Doğu'dan bir farkı yok gibi ancak kapitalizmin uygulanırlığında ve alan yaratmada ilerledikleri bir gerçektir.  Öyle ki Avrupa’nın demokrasi tarihinde soykırımlarla ve katliamlarla dolu ve Paristeki yürüyüşte ön saflarda olan liderler de bu ülkelerin temsilcileri olarak boy gösterdiler sadece. Esasen Doğu’da demokrasinin  uygulanabilirliğinin temsilcisi olan  Esad  o yürüyüşte olmayı hak eden tek liderdi belkide. Avrupa’da artan Müslüman nüfusa karşı tutumların ilerideki zamanlarda daha da farklı bir boyut kazanacağını göz önünde tutarsak, Batı’nın gündeminin  bu olaylara daha çok gebe kalacağı kesindir.   3- Ünlü Fransız düşünür Badio' nun ," Devletin en iğrenç yüzünü göstermek istediği zamanlarda, özellikle gerici bir anlayış etrafında bir o kadar nefret edilesi uzlaşım yaratılır, çok geçmeden hükümet ve basın hasarları rakamlara döker ve değerlere yapılan saldırının suçlusu da batılı ve laik olmayan bir İslamcıdır "  analizi yaşanan en son olayla nasıl da örtüşüyor , yani Batı ve İslam dünyası bunu hep yapıyor. Elbette yapılan eylem çok planlı, taktiksel ve direk mesaj vermeye yönelik, insanların ruh halini  yıpratıcı, etkisi uzun süre hafızalardan silinemeyecek boyutta düşünülmüş. Buradan anlıyoruz ki  İslam’ı terör amaçlı hareket etmiş ancak Batı’nın tepkisi de yukarıdaki algının aynısı, yani kim kime hizmet ediyor muallâk?  

Ömer Kalaycı 15 OCAK 2015

  Kaynakça ABD Dışişleri sözcüsüne kritik sorular http://haberler.rotahaber.com/ABD-Disisleri-sozcusune-kritik-soru_509359.html ABD'nin sınırötesi savaşları ve stratejileri http://marksist.net/kerem_dagli/abd_nin_yeni_stratejisi_tum_ortadogu_irak_gibi_olsun.htm Obama'nın IŞİD'le mücadele stratejisi ve sonuçları http://turkish.irib.ir/guncel-yazilar/siyasi-yorumlar/item/321872-obama%E2%80%99n%C4%B1n-i%C5%9Fid%E2%80%99le-m%C3%BCcadele-stratejisi Afrika’nın askerileşmesi için bakınız; Sait Yılmaz, Afrika: Bir Kıtanın Stratejik Analizi, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, 2015 Doç. Dr. Sait Yılmaz - Fransa’daki terör olaylarının anlamı.. http://www.ulusalkanal.com.tr/m/?id=3723&t=makale ABD'ye göre İyi terör örgütü - kötü terör örgütü http://www.guncelmersin.com/haber/guncel/abdye-gore-iyi-teror-orgutu---kotu-teror-orgutu/162.html IŞİD ve Ortadoğu'da Uzun Savaş http://www.21yyte.org/tr/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2014/09/24/7768/isid-ve-ortadoguda-uzun-savas Avrupa'da IŞİD'e katılım hızla artıyor http://www.radikal.com.tr/dunya/avrupada_iside_katilim_hizla_artiyor-1214701 Sömürgecilikten Günümüze Fransa'nın Afrika Politikalarına Genel  Bakış http://www.academia.edu/5888491/S%C3%96M%C3%9CRGEC%C4%B0L%C4%B0KTEN_G%C3%9CN%C3%9CM%C3%9CZE_FRANSA_NIN_AFR%C4%B0KA_POL%C4%B0T%C4%B0KALARINA_GENEL_BAKI%C5%9E Parçalanmış El Kaide Atomunun Güçlü Çekirdeği IŞİD ve Selefi Şiddet Dalgası ve Mezhepler Çatışması http://www.ulkucumedya.com/parcalanmis-el-kaide-atomunun-guclu-parcacigi-isid-selefi-siddet-dalgasi-ve-mezhepler-catismasi.html  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.