Karasal kaynakların tükenme noktasına doğru gelinen dünyamızda, kaynakların ve doğal zenginliklerin büyük bölümü artık denizlerdedir. Dolayısıyla hemen hemen tüm ülkeler doğal olarak denizlerden daha fazla pay alabilmenin telaşındadırlar. Bu telaşları yersiz değildir çünkü geniş deniz alanlarına sahip olmak demek , daha büyük ve zenginliğe doğru varmak anlamını taşımaktadır. Çok küçük bir kaya parçasının dahi 200 millik (370km) Münhasır Ekonomik Bölge olarak adlandırılan deniz alanları ve bu alanlarda, doğal zenginliklerin varlığı söz konusudur. Buna örnek olarak deniz ülkesi olarak bilinen Danimarka’yı ele alabiliriz. Danimarka bu zenginliklere sahip olmak ve kendi halkına daha fazla refah sağlamak amacıyla kendisinden 9.000 km uzaklıktaki Kanada’nın yanıbaşında bulunan ve sadece 1-3 km kare yüz ölçümündeki Hans adasına sahip çıkmakta ve sırf bu yüzden de Kanada’ya karşı diplomasi savaşı vermektedir.
Çok büyük bir karasal yüz ölçüme sahip olan Çin Halk Cumhuriyeti ise, toplam yüz ölçümü sadece ve sadece 7km kare bile olmayan 5 ada ve 3 kayalığın peşinde olup ve bu uğurda her şeyi göze aldığını göstermek amacıyla sırf bu bölgeyi yapmış olduğu askeri tatbikat bölgesi sınırları içine katmaktadır. Bu derece önem verdiği bu ada ve kayalıkların egemenlik başta olmak üzere sağlayacağı ekonomik değerin farkındadır.
ABD,İsrail,Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri olan (Katar,Bahreyn,Kuveyt,BAE ve Umman) için Yemen çok çok önemlidir ve Yemen’in düşmesi demek domino etkisi ile Suudi Arabistan başta olmak üzere tüm Körfez ülkelerini emperyalizmle işbirliği yapan zorba yönetimleride yerinden edecektir. Yemen’in stratejik önemine bakacak olduğumuzda, ABD ve İsrail için çok çok önem arzetmektedir. Çünkü Yemen, emperyalistler tarafından suni olarak yapılandırılmış olan Cibuti ile birlikte Kızıl Deniz’in güney girişini kontrol altında tutmaktadır. Körfez’den Akdeniz’e giden özellikle petrol tankerleri buradan geçmektedir ve Yemen sahip olduğu Sokotra adaları ile Aden körfezinin de girişini denetlemektedir.
Arabistan yarımadasının 350 km güneyinde yer almakta olan bu adalarda binlerce ABD askerleri ile Deniz ve Hava üsleride bulunmaktadır. Bu üsler, ABD’nin bölge çıkarları açısından yaşamsal değerler taşımaktadır. Sırf bu çıkarları açısından, gerekirse Yemen ‘’Kuzey-Güney’’ olarak bölünebilir ve güneye ait olacak bu adalarda ABD küresel güç olarak kalmaya ve yaşamaya devam eder. İsrail’in, Almanlardan aldığı ve körfez’de İran’a karşı konuşlandırdığı nükleer başlıklı füze atabilen denizaltılarını da, buradan geçirmek zorunda olduğunu düşündüğümüzde, kara sularının kıta sahanlığının ve adaların hatta kayalıkların önemini bir kez daha net bir şekilde idrak etmiş olmaktayız.
Bugün dünya çapında tanınan deniz ülkeleri olarak bilinen Danimarka ve Norveç gibi ülkeleri zengin, halklarının refah seviyelerinin ve sosyal güvencelerinin çok yüksek olmasının temelinde ise yine bu ülkelerin denize, adalara ve doğal olarak kayalıklara ne derece önem verdiğini göstermektedir. Biraz daha açacak olursak ; Danimarka’da işsiz kalacak olan bir mühendisin işsizlik süresince devletten alacağı işsizlik yardımını ve sosyal imkanlarını, Türkiye’de çalışan bir mühendis ile karşılaştıracak olursak, bizdeki mühendisin hayal dahi edemeyeceği bir devasa durum ortaya çıkacaktır.
Petrol zengini ülkelerden Katar’ın Körfez’deki konumu ne ise, Kuzey Avrupa’da da Norveç aynısıdır. Norveç’i bu denli güçlü ve zengin kılan kaynakların temelinde, denizlerden elde ettiği her türlü ürün yani katma değerler teşkil etmektedir. Norveç Deniz Ürünleri Konseyi Türkiye Bölge Müdürü Maria Kivijärvi Heggen; ‘’ Norveç olarak dünya’ya 999 bin ton somon ihraç etmekteyiz , 2014’te Türkiye’ye olan ihracatımızda da % 32 oranında arttırdık ve Türkiye’yi önemli bir pazar olarak görüyoruz’’demektedir. Ayrıca deniz yetki alanlarında petrolü bularak ve işleyerek zenginleşen Norveç, bu zenginliklerini paylaşmak istemediği için de Avrupa Birliğine girmemekte, AB’den bağımsız hareket etmektedir.
Kamuoyunda ‘’Kardak Kayalıkları Krizi’’ olarak bilinen ve Ege Denizi’ndeki adaların Türkiye ile Yunanistan arasında aidiyetinin tartışmalı olduğu sorunu 25 Aralık 1995 yılında ‘’Figen Akad’’ isimli Türk ticaret gemisinin, Kardak kayalıklarında karaya oturması ile yeniden başlamasıyla oluşan gelişmeler sonrasında anlaşılmıştı. Bu olayla ilgili çalışmalar ve gelişmeler bizlere olayın sadece ‘’Kardak kayalıkları’’ ile sınırlı olmadığını, Ege Denizi’nde bu duruma benzer 152 ada, adacık ve kayalıkların bulunduğunu da ortaya çıkarmıştı.
‘’Kardak’’ kısa süre içerisinde krize dönüştü ve Türkiye ile Yunanistan’ı savaşın eşiğine kadar getirmişti. Kardak sorunu sadece basit bir kayalık sorunu değildi. Sorun tamamı ile karasuların güvenliği, kıta sahanlığı ve doğal olarak egemenlik ile (MEB) Münhasır Ekonomik Bölge ve bu alanların içinde bulunmakta olan ticaret, maden, petrol ve doğal gaz gibi ekonomik imkanlara sahip olma ile bunların katma değer olarak ülkeye kazandırılması sorunuydu. En azından o dönemin Türkiye’yi yöneten iktidardaki hükümeti böyle düşünmekteydi.
Yunanistan bugün bu 152 coğrafi değere sahip olabilmenin yasal alt yapısını oluşturmaya çalışmakla birlikte, her türlü girişim ve atılımları adım adım gerçekleştirmektedir. AKP yönetimindeki Türkiye’nin bu duruma sessizliği ise oldukça düşündürücüdür.
Türk Deniz Kuvvetleri’ne bağlı ‘’Seyir Hidrografi ve Oşinografi Daire Başkanlığı’’, Ege Denizi’nde 1800 civarında ada, adacık ve kayalık bulunduğunu, bunlardan Girit dahil olmak üzere 100 civarında adanın meskun yani yerleşik olduğunu, geriye kalanların ise büyük çoğunluğunun insanların yaşamaların elverişli olmayan adacıklar ve kayacıklardan oluştuğunu söylemektedir.
Girit’in 1645-1669 yılları arasında Osmanlı topraklarına dahil edilmesiyle beraber içinde bulunan ada, adacık ve kayalıklarla beraber, Ege Denizi’nin tamamı Osmanlı’nın bir iç denizi olarak 19’cu yüzyılın ilk yarısına kadar devam etmiştir. 1821 Yunan isyanı, 1828-1829 Osmanlı Rus savaşı ve Edirne antlaşması sonrasında Yunanistan’ın 1830’da bağımsızlığına kavuşması ile Ege’de durum değişim göstermiş bağımsızlık ile birlikte Mora yarımadasının civarındaki adalar,Kuzey Sporad adaları,Eğriboz dahil olmak üzere, Kiklat adaları maalesef Yunanistan’a bırakılmıştır. 1830’dan itibaran ise tarihsel süreç içerisinde Ege adalarının yasal statüsünü belirleyen ve adaların egemenliğini Osmanlı’dan alıp Yunanistan’a veren çeşitli antlaşmalar ve protokoller yapılmıştır. Sırasıyla bunlar ; ‘’8 Nisan 1865 Osmanlı-Yunanistan Katılma Senedi, 18 Ekim 1912 Uşi Barış Antlaşması, 30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması, 14 Kasım 1913 Atina Antlaşması, 13 Şubat 1914 Altı Büyük Devlet kararı, 24 Temmuz 1913 Lozan Barış Antlaşması, 4 Ocak 1932 Türk-İtalyan Sözleşmesi, 10 Şubat 1947 Paris Antlaşmasıdır.’’ Yukarıda saydığım bu yasal metinlerle, Yunanistan’a devredilmemiş olan tüm adalar ve kayalıklar Osmanlı’nın devamı olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne aittir.
‘’ 2004 yılından bu yana Türkiye’nin Ege denizindeki ada ve toprakları Yunanistan tarafından işgal edilmekte ve bu adalar 10 yıldır Yunanistan tarafından yönetilmektedir. Bu adalar; İzmir’in Koyun adası ile Venedik kayalıkları, Aydın’ın Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizçik ve Bulamaç adalarıdır. Muğla’nın Kololimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba, Ardacık adaları ile Girit adasının etrafındaki 5 Türk adası 2004’den bu yana yani 11 yıl gibi bir zamandır Yunanlı Vali’ler ve Belediye başkanları tarafından yönetilmektedir.
2000’li yılların başlarına kadar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin özellikle de Türk Donanmasının dünya çapında teknik ve bilgi donanımları ve yerli üretim konusunda adımların atıldığı bir dönemdi ve Türkiye’nin bu durumu, bölgede emelleri olan bir çok devleti ‘’tedirgin-tehdit’’ etmekteydi ve tabiiki de boş durmadılar. Önceleri Türkiye’yi ve yönetimini paylaşan, sonrasında ise ayrılık ve çatışmalara düşen hizmet hareketi ile birlikte AKP iktidarı, sahte deliller ve suçlamalar ile Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik ‘’Ergenekon-Balyoz-Casusluk’’ davalarını oluşturarak, özellikle Türk Donanmasına yönelik 33’ü Amiral olmak üzere toplam 134 Türk denizcisini yargılayarak Türk Deniz Kuvvetlerini pasifize ettiler.
12 yılı aşkın bir süredir Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve Türk milletinin üzerine çöreklenmiş olan AKP iktidarı eliyle Yunanistan’a açık bir şekilde verilen 16 Türk adası ile 1 kayalık, Ege denizi ve Akdeniz’de stratejik öneme haiz olan vatan topraklarıdır.
AKP iktidarı ile Türk adalarını işgal eden Yunanistan, Türkiye’yi Ege Denizinde 3 milden ötesine kıpırdatmamakta adeta hapsetmektedir. T.B.M.M.’de muhalefet partileri CHP ve MHP’den konu ile alakalı defalarca soru önergesi verilmesine karşılık, ne hükümet sözcüsünden ne Dışişleri Bakanlığından net bir açıklama gelmediği gibi bir sessizlik hakimdir. Bu sessizlik iktidara geldiği Kasım 2002’den bu yana, AKP hükümetlerinin uyguladığı bir toprak satışı mıdır ? Avrupa Birliği ülkesi olan Yunanistan’ın yaşadığı büyük ekonomik krize rağmen ki kendilerine ait olan adacıkları satışa çıkartarak ekonomik krizden kurtulmanın yollarını ararken, nasıl olurda Türk adaları Yunanistan tarafından işgal edilmekte ve buna kayıtsız kalınmaktadır ?
Hatırlayacaksınızdır Kardak kayalıklarının 2 mil batısında bulunan Kololimnoz adası da tam olarak 11 yıldır Yunan işgali ve yönetimi altındadır. Haber ile ilgili Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun yapmış olduğu şu açıklama, tarihe kara bir leke olarak geçecektir. Bakan Çavuşoğlu; ‘’ İyi de bu durumda Yunanistan hava sahamızı ihlal edecek bir tutum sergilememiştir.’’ Demekle, Türkiye’yi 12 yıldan bu yana maksadını ve emellerini aşan söylem ve eylemlerle yöneten AKP iktidarının, Yunanistan’ın Türk adalarının işgali konusunda, Türk karasuları üzerinde Yunan egemenliğini tanıdıklarının bir beyanı niteliği taşımaktadır.
Bugün gelinen noktada; Güneydoğu Anadolu’da PKK-KCK işbirliği hakim olmuş, 12 yıldır Erdoğan ve Davutoğlu’nun yanlış ve tutarsız emperyal dış politikası neticesinde Suriye sınırında PKK-El Kaide işbirliği gerçekleşmiş, Türkiye’nin Başkentinde ise AKP-Hizmet Hareketi ve HDP işbirliği ile Türkiye bir derin karanlığa mahkum edilmek istenmektedir.
Yaklaşan 07 Haziran 2015 Genel seçimlerinde oy kullanacak Türk seçmeni, oy kullanmadan evvel 12 yıllık AKP politikalarını iyi değerlendirmek mecburiyetindedir. Bu ver kurtulcu zihniyet ile Türkiye ve Türk milleti geleceğini AKP eliyle emperyal politikalara hipotek ettirmektedir. Elbette seçmen ekonomik nedenleri mazaret gösterecek ancak ülkenin egemenliğinide görmemezlikten gelerek, iktidar partisi AKP’yi ve her türlü emperyal politikalara boyun eğip ülkeyi dipsiz derin karanlıklara mahkum eden ve ısrarla ‘’Başkanlık Sistemi’ni’’ isteyen Erdoğan ve partisi AKP’ye gerekli uyarıyı verecektir.
20 Nisan 2015
Ömer Kalaycı