Ordo Ab Chaos, Önce Kaos Sonra Düzen

Ömer KALAYCI

  1775 yılında kurulan ABD Silahlı Kuvvetleri, ilk yurtdışı ve Atlantik ötesi askeri müdahalesini 1801 yılında Kuzey Afrika’da Berberi savaşlarına katılarak yapmıştır ve bu tarihten itibaren dünyanın değişik bölgelerinde ellinin üzerinde askeri müdahale gerçekleştirmiştir. 1990’lı yılların başında küresel anlamda “Yeni Dünya Düzeni”ni bölgemizde ise “Büyük Ortadoğu Projesi”ni uygulamaya sokmak istemektedir. 1801’den günümüze emperyalist baskılara direnmeye çalışan ulus devletler, ABD ve etkisi altındaki NATO’nun ana hedeflerini teşkil etmektedirler. ABD’nin Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında gerçekleştirdiği askeri operasyonlar sayıları milyonlarla ifade edilecek ölümler, sakatlar ve trilyonlarca dolar tahribat meydana getirmişlerdir. Bu askeri müdahalelere maruz kalan ya da bırakılan ülkeler daha demokratik bir düzene, daha ferah ve mutlu bir yaşama ya da daha kalkınmış bir ülke konumuna asla gelememişlerdir. Sizlere medeniyet getireceğiz yalanlarıyla 18. ve 19. Yüzyıllarda Afrika, Uzak Asya ve Orta Asya’ya dadanan ABD, 20. Yüzyılda ise Demokrasiyi bahane ederek daha fazla ‘Petrol ve Enerji için’ kan dökmeye devam etmektedir. Haham Moritz Moses Hess’in talebelerinden olan Marx ve Engel’in fikir babalığı yaptığı Hegel’in diyalektiği “Tez ile Anti-Tez’den, Sentez Oluşturma” yolunu seçen küresel güç ABD, dünyanın birçok bölgesinde çıkarları gereği özellikle de bölge politikalarında Hegel’in diyalektiği ilkesini olan “İki Zıt Gücü Kontrol Eden Yeni Dünyanın Efendisi Olur” esas almıştır. ABD deniz aşırı ülkelerde askeri operasyonlarını gerçekleştirmeden önce çıkarları doğrultusunda stratejilerini geliştirdiği ülkelerde ve bölge politikalarında “Ordo Ab Chaos” yani önce kaos sonra düzen taktiğini devreye sokmuştur. Bu uygulamayı da siyasi ve ekonomik tetikçileri ile sağ görüşe karşı sol görüşü, Amerikan kapitalist sisteme karşı Sovyet komünist sistemi ve oluşan Marksist yönetimleri destekleyerek uygulamıştır. Buna göre Komünist rejime dâhil olmak istemeyen dünya ülkelerinin yarısı, komünizm tehlikesine karşı sürekli korkutularak, sistem içindeki idarecilerin mal ve mevkilerini ellerinden gideceği korkusu içinde devlet yönetimini sürekli ekonomik ve siyasi alanda desteklemişlerdir. Sürekli baskı altında bırakılan yöneticileri istedikleri gibi yönlendirmişlerdir. Bu baskılara itaat etmeyen ülkelere ise içeriden müdahale ile ya askeri darbeler ya da diğer seçenekleri öne çıkartarak askeri operasyonlar gerçekleştirmişlerdir. Bazen de komünist ülke yönetimlerine karşı her hangi bir yaptırım uygulamadan da ‘’Nükleer Savaş Tehdidi’’ blöfü ile komünist rejim yönetimlerinin serbest piyasa ekonomisine geçmelerini ve kapitalizme yönelmelerini sağlamışlardır. Ekonomik ve Siyasi tetikçilerin ısrarlı ve planlı uygulamış oldukları baskılar ve provokasyonlar sonucunda ülkeler ya da bölge ülkeleri kanlı savaşlara girmişlerdir ve bu savaşlarda galip gelebilmek adına ‘’Önce Kaos sonra Düzen’’ uygulayıcılarından ellerindeki paralarla silah almışlar daha sonra savaşlarda kaybettiklerinin yerlerine yenilemek için ve hasar gören şehirlerini yeniden inşa edebilmek için kredi almışlar, bu kredileri ödeyebilmek adına da ömür boyu küresel güçlere bağlı kalmışlardır. Eğer bu isteklere karşı direnen ülke yöneticileri varsa ki olmuştur, o zaman da o ülkelerde hemen bir darbe ya da ayaklanma çıkarılarak daha evvelinden tespit edilip ayarlanmış emir ve direktifleri harfiyen yerine getirecek siyasileri yönetimlere getirmişlerdir. Cumhuriyet tarihimizden buna örnek verecek olursak Adnan Menderes dönemi, 1980 askeri darbesi ve askeri yönetimi Kenan Evren dönemi, ardından Turgut Özal ile Kasım 2002’den bu yana tek adamlığa oynayan Recep Tayyip Erdoğan’lı AKP dönemidir. Operasyonlarını gerçekleştiren küresel güç ABD, askeri müdahalelerini mümkün olduğunca bir koalisyon çemberinde yapmayı uygun bulmuştur. Zira yapılacak operasyonların iki büyük sebebi dikkat çekmektedir. İlki, askeri operasyonların salt kendi çıkarları için değil “Dünya Barışının Gelmesi” imajını vurgulayarak tüm dünyada algı yönetimi ile taraftar bulmak bir diğeri ise yapılacak operasyonların ekonomik, askeri, diğer risk ve sorumluluklarını paylaşmak içindir. Askeri müdahaleler öncesinde muhtemel oluşacak gayri hukuki ve gayri askeri davranışları meşru kılmak adına, uluslar arası hukukun getirdiği kurallara uyma eğilimini göstermiş olsa da tüm operasyonların sonucunun yine kendi ulusal çıkarları doğrultusunda gerçekleştiğini ve ne gerekiyorsa o şekilde yaptığı aşikârdır. BMGK’ın onayını almayı denemesine karşılık, Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin muhalefeti ile karşılaşmasıyla onayı alamamış ancak Irak ve Libya’da askeri müdahaleden de vazgeçmemiş Rusya ve Çin sadece izlemekle yetinmiştir. Özellikle Ortadoğu’da gerçekleştirdiği askeri operasyonlara baktığımızda ABD’nin salt kendi çıkarlarının haricinde en büyük müttefiki ve Ortadoğu’daki stratejik ortağı İsrail’in de çıkarlarına daha uygun olduğu görülmektedir. Dünyanın en güçlü ülke ve ordularının (ABD-AB) sonsuz desteklerine karşılık, kurulduğu 1948 yılından bu yana İsrail’in kendi güvenliğini sağlayamamış olması düşündürücüdür. Düşündürücüdür zira dünyanın jandarmalığına oynayan ABD’nin ve yol arkadaşları AB-İsrail’e karşı diğer ülkelerin ortak tavır takınamamaları ve İsrail’in 4000 yıllık arz-ı mevud yani “Nil’den Fırat’a vadedilmiş topraklar” emelleri yatmaktadır. İsrail 1948-1956-1967 ve 1973’de Araplar ile olan savaşlarda devamlı toprak elde etmiş ancak tüm bu yayılmacılığa karşı bölge de siyasi istikrar adına tehditler ortadan kalkmadığı gibi gerekli adımları atmamıştır. Önce Mısır ardından Libya ve şimdi de Suriye’de devam ede gelen politikalar ABD çıkarlarından ziyade İsrail açısından büyük önem arzetmektedir. Küresel güç yeteneğini ve imkânlarını kaybeden İngiltere gibi ABD’nin de gücünü ve imkânlarını gerek aşırı borçlanma, ciddi bütçe açıkları ve ekonomik sıkıntılar ile Vietnam, Afganistan, Irak askeri operasyonlarını da hesaba katıp yakın gelecekte küresel gücünü kaybedeceğini düşünerek beklemek, muhtemel küresel rakipleri olan Rusya ve Çin’in hızlı yükselişine rağmen somut güven telkin edememiş olmaları da unutulmamalıdır diye düşünmekteyim. Çünkü; ABD’nin ve yol arkadaşlarının karşısında ABD’yi ve yol arkadaşlarını her ne kadar tedirgin edecek ülkeler olsa da ABD emperyal gücün karşısında bir blok ülkeler grubu tam manasıyla oluşamamıştır. Bu gerçekleri gören ABD bir şekilde çıkarlarına ne uygun ise her yolu mubah sayarak istediklerini elde etmenin peşindedir. ABD’nin özellikle son 12 yıldaki müdahalelere baktığımız da tamamen Müslüman ülkeler ve asal olarak Ortadoğu bölgesi göze çarpmaktadır. Özellikle bu coğrafyaya yoğunlaşmasının elbette birçok nedeni vardır ancak bunlardan en önemli olanları; İsrail’in güvenliği ve bu güvenliği tehdit eden ülke ve yönetimleri yok etmek, petrol ve doğalgazı kontrolü altına almak, enerji kayaklarından oluşacak gelirlerin diğer ülkelerin ellerine geçmemesini sağlamak, alım ve tüketim gücü çok yüksek olan Ortadoğu pazarına diğer ülkelerin girmelerini önlemektir. Sonuç olarak, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra dünyayı kendi amaçları ve çıkarları doğrultusunda şekillendirmek isteyen ABD, küresel anlamda “Yeni Dünya Düzeni” bölgemizde ise “Büyük Ortadoğu Projesi” ile dünya yer altı enerji kaynaklarına hükmetme konusunda tam gaz yol almaktadır. Uyguladığı emperyalist baskılara karşı direnen Ulus devletleri ve yönetimleri hiç çekinmeden ortadan kaldırmaya devam eden ve bu uygulamalar esnasında birçok ulus devlet de, ABD ve etkisi altındaki NATO’nun ana hedefleri haline gelmektedir. Bu uygulamalara Çin ve Rusya sergileyebildikleri tavır ile direnirlerken Yugoslavya, Endonezya ve Sudan gibi ülkeler yaptırımlara ve baskılara daha fazla direnememiş ve büyük psikolojik savaşlara dayanamayarak bölünmüşlerdir. Son üç asır da tüm dış müdahalelere ve toprak kayıplarına karşın teslim alınmayan Türkiye günümüzde çok senaryolu büyük psikolojik savaşlara maruz bırakılarak bölünme ve parçalanma süresini kıyasıya yaşamaktadır. Genç, milli üniter Türk Devleti, Batı için daima birinci derece tehdit olmuştur. Türkiye’yi daha fazla tehdit olarak görmek istemeyen ve gelecek endişelerini ortadan kaldırmak isteyen Batı; “1815 Osmanlı’nın parçalanması sürecini ve Çanakkale savaşı zeminini hazırlamış, 1915 Ermeni tehcirinden dolayı sözde Ermeni soykırımı sorununu yaratmış, 2015’te de iktidardaki AKP hükümeti ile PKK terör örgütünün İmralı’daki lideri ile yeni bir Anayasa yapma girişimleriyle, ülkemizin üniter milli devlet yapısının el birliğiyle çökertilip, iktidardaki ortaklarının başkanlık sistemine geçme arzu ve istekleriyle, etnik federal bir yapıya dönüşmesi, büyük Ermenistan hayalinin ve Büyük İsrail Projelerinin gerçekleşmesi içinde bir ‘Kürdistan’ kurulmasına doğru hızlı adımlarla gidilmektedir.” Küresel ve emperyal güç ABD ve etkisi altındaki NATO’nun her türlü yaptırımlarına karşı direnen ve ulus devlet mücadelesinde olan ülkeleri bölmeleri ve bunu etnik, mezhep vd. ayrılıkları kışkırtarak, kargaşa yaratarak sonrasında “Demokrasi, insan hakları ve özgürlükler” teranesiyle emperyal müdahale olanakları geliştirmektedir. Yakın zaman öncesinde Yugoslavya’nın başına gelenler bu gün Irak, Suriye’de yaşanmakta yarın ise Türkiye’ye yapılmaya çalışılacaktır. Yaklaşan 7 Haziran 2015 genel seçimlerinin ve seçim sonuçlarının Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bekası, üniter devlet yapısının ve demokratik parlamenter sistemin devamının ne denli önemli ve elzem olduğunun ana şifreleri başta parti içinde ve kararsız seçmen kitlesine muhakkak anlatılmalı, farkındalık yaratılmalı ve ikna edilmelidir. Bu konu da sahaya inecek olan Milletvekili adaylarının da seçmenler ile yüz yüze yapılan sohbetlerde mümkün olduğunca ülkenin beka sorununun birinci unsur olarak anlatılması taraftarıyım. NOT: Sahaya inecek Vekil adaylarının seçmenlerden oy isterken hangi konuları baz alıp seçim çalışmaları yapmaları gerektiği konusunu bir sonraki yazımda işleyeceğim.   Saygılarımla Ömer Kalaycı 23 Mart 2015- Pazartesi   Kaynakça kitaplar: ”1801’den günümüze ABD’nin askeri müdahaleleri” Prof.Dr. Haydar Çakmak- İstanbul Mayıs 2013 ”Geçmişten günümüze Ortadoğu” Tayyar Arı, Alfa yayınları İstanbul 2005 ”20.yüzyıl siyasi tarihi (1914-1980)” Fahir Armaoğlu, Türkiye İş Bankası Kültür yayınları İstanbul 1991 ”20. Yüzyıl Siyasi Tarihi” Fahir Armaoğlu, Alkım yayınları İstanbul 2005 ”Türkiye’deki Amerika” Doç.Dr.Sait Yılmaz ,Kaynak yayınları, İstanbul 2014 ”Askeri Tarihte Stratejik Düşünce” M.Tanju Akad, Türkiye İş Bankası yayınları, İstanbul 2013 ”ABD’nin Gizli Savaşı” George Friedman, (Americas secret war) ABD ve Düşmanları arasındaki Küresel Çatışma, Çeviri Enver Günsel, Pegasus yayınları, İstanbul Mart 2014 ”NATO’nun Yeni Tehdit Algısı Enerji Güvenliği” Mithat Çelikpala, İstanbul Bilgi Üni.yayınları 433,Güvelik çalışması 4, Ağustos 2013 ”Vahşi Amerikan Emperyalizmi” Noam Chomsky, çeviri: Özgün Dede, düşünce 11, Aylak Adam yayınları, İstanbul Ocak 2014 “Ütopyadan Bilime Sosyalizm” Friedrich Engels, çeviri: Yılmaz Onay, Teori 3.Basım, Doğa basım yayın, İstanbul Nisan 2013 “Komünist Manifesto” Karl Marx- Friedrich Engels, çeviri Celal Üsler-Nur Deriş, Can Sanat yayınları, Ağustos 2014-İstanbul “Politik ve Askeri savaş Sanatı 1” İlkeriş Yayınları belgesel kitaplar 1.baskı Kasım 2012 Ankara “Politik ve Askeri savaş Sanatı 2” İlkeriş yayınları Kuramsal kitaplar, Haziran 2014 Ankara “Uluslar Arası Hukukta Kuvvet Kullanma” Enver Bozkurt, Asil yayınları Ankara 2007  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.