Rusya-İran-Suriye’nin zor sınavı ve Mezhep Kartları üzerinden Yemen

Ömer KALAYCI

Rusya-İran-Suriye’nin zor sınavı ve Mezhep Kartları üzerinden Yemen ve Ortadoğu

 

Yemen’deki gelişmeler, akıllara çok senaryolu güç denge savaşlarının nasıl belirleneceği ile ilgili soruların cevaplarını aramakla geçecek gibi olsa da durum şimdiden hangi baş aktörler ile geçeceğini göstermektedir. Rusya-İran-Suriye üçlemesinin Arap ülkelerine karşı siyasi tutumu ve Suudi Arabistan ile Mısır’ın liderlik savaşı ve körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan’nın finansörlüğünde bir ‘Ortak Arap Birliği’mi etkili olacak yoksa Rusya-İran ve Suriye’nin bu duruma karşı takınacakları siyasi tavır mı etkili olacak?

Mısır’da Sisi, Lübnan’da Hariri, Türkiye’de ise Recep Tayyip Erdoğan üçü de Suudi Arabistan ağzıyla konuşmaktadırlar. Mısır’da ki darbenin baş mimarlarından olan Recep Tayyip Erdoğan’ın Suudilere tek kelime dahi edemeyişi darbeci sıfatıyla suçladığı Sisi ile birlikte İsrail’in de çıkarlarına uygun olacak bir hamle ile Suudilerin Yemen müdahalesine adeta gönüllü asker kesildi. Kavgalı olduğu Mısır cumhurbaşkanı Sisi ile arayı düzelten Recep Tayyip Erdoğan 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra başkanlık sistemine geçmek istemekte ve İran’ı karşısına alarak Obama yönetimli ABD’ye yakın durarak ayrıca İsrail’inde çıkarlarına uygun bir yaklaşım sergiyerek Başkanlık desteklerini almaya çalışacaktır.

İran'ın Yemen'deki Husi'lerin, Aden körfezine doğru ilerleyişi Yemen savaşının boyutlarının aştığını ve muhtemel diğer ülkelere doğru kayacağını göstermektedir. Suudi Arabistan öncülüğünde, bir örgüte karşı 10 ülkenin hava operasyonlarında bulunmasının ardından Mısır'ın, ''Şarm El Şeyh'' kentinde toplanan 'Arap Birliği Zirvesi'nde, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi "Ortak Arap Gücü" oluşturulacağını söyledi. Bu Ortak Arap Gücü'nün 40.000 askerden oluşacağı, hava ve deniz kuvvetlerince de destekleneceği yabancı kaynakların Mısır'lı yetkililere dayandırdığı bilgilerdir.

Hiç bir gelişmenin tesadüf olamayacağı gibi, bu gelişmenin de Yemen'deki çatışmalardan hemen sonra ortaya çıkmış olması düşündürücüdür.
Çünkü Yemen, bulunduğu coğrafya gereği Kızıldenizi Hint Okyanusu'na bağlayan ‘Hüzün Kapısı’ adını verdikleri ‘’Bab'ul Mendep’'i kontrol eden stratejik bir öneme sahiptir.


Bu stratejik konumdan dolayı, Hüzün Kapısı’nın( Bab'ul Mendep ) güvenliği, petrol ürteten ve tüketen ülkeler açısından da büyük önem arzetmektedir. Dolayısı ile Batı'lı ülkeler, Yemen'e yerleşen IŞİD’e bağlılıklarını artık itiraf eden El Kaide terör örgütü ile mücadeleyi esas alma yolunda ilerlemek isteyeceklerdir.

 

Suudi Arabistan , Yemen’e saldırarak bizzat mezhepsel ve Suudi nüfuz haritasının bozulmasına izin vermeyeceğini amaçlamaktadır. İran’ın Şii yayılmacılığı korkusunu kullanarak bu hamleyi gerçekleştirmiş olabilir. Ölen Suud Kralı Abdullah’tan sonra yerine gelen Kral Selman, göreve başlar başlamaz ya İran realitesine onay vererek başlayacaktı ya da ‘Sinni Cephe’ kartını kullanarak bölgesel liderliğe yeşil ışık yakacaktı,dolayısı ile bu günkü durumdan da anlaşılıyor ki ‘Sünni Kartı’nı kullanarak Selefi/Vahhabi davranmıştır.

 

Bir diğer liderliği eline almak isteyen Mısır'ın oluşacak bu ''Ortak Arap Gücü''nde, gücü kontrol etmek istediği, mali kaynakların ise büyük ölçü de Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden temin edileceği anlaşılmaktadır.
ABD'nin ve onun öncülüğündeki koalisyon güçlerinin, salt hava gücünü kullanarak IŞİD'in ve diğer terör örgütlerinin tasfiye edilemeyeceğini anlamalarına karşın, kara birliklerini devreye sokmaktan kaçınmaları, Irak ordusunun sınırlı güce sahip olması, bir ''Ortak Arap Gücü'' oluşturulmasını belki de zorunlu kılmış olabilir.
Elbette böyle bir gücün oluşturulmasın da siyasi olarak da belirli sonuçların oluşacağı kaçınılmazdır. Bu şekilde Mısır'ın bölgedeki siyasi etkinliğinin artması, Arap üllkeleri arasında dayanışmanın güçlenmesi, Batı ülkelerinin Mısır'a ve diğer Arap ülkelerine daha fazla askeri ve teknik yardımda bulunması olasılığı da güçlenecektir.
Tüm bu gelişmelere karşılık İran ve Rusya'nın, bu gelişmelerden rahatsızlık duyması ve Yemen'deki Şii silahlı grupları daha fazla destekleyecek olması kaçınılmazdır.
Bu gelişmeler ile birlikte Türkiye'nin bölgedeki önemi ve etkisi doğal sonuçlar gereği kaybolmuş gözükmektedir. Özellikle İhvan-ı Müslimin'lerin ( Müslüman Kardeşler Örgütü) tasfiyesi söz konusu olacağından, Türk Hükümetinin neredeyse boy hedefi yaptığı Mısır'ın siyasi,Suudi Arabistan’ın ‘Sünni kartı’ Selefi/Vahhabi nüfuz ağırlığının artması Türkiye'yi çok güç durumlara sokacaktır.
Arap Baharı ile birlikte ivme kazanan yanlış Ortadoğu politikaları, Türkiye'yi giderek daha da yalnızlaştırmakta ve bölgedeki etkisini kaybettirmektedir.

 

Suudi Arabistan, Mısır ve çok sayıda Arap ülkesi, ''4000 yıllık arz-ı mev'ud yani ‘’Nil'den Fırat'a vaatedilmiş topraklar''a sahip olmak isteyen İsrail'in öncülüğünde, Ortadoğu'da çıkarları ve Stratejik Ortağı İsrail'in yayılmacılığını ve güvenliğine destek veren ABD ve Yemen'deki müdahaleye yukarıda açıklamaya çalıştığım gerekçeler doğrultusun da destek veren Türkiye, İran'ın desteklediği Şii Arap Husileri dolayısıyla Yemen'i vurmaktadırlar.


Her ne kadar bu karmaşık durum, Suud-İran savaşı gibi görünmüş olsa da zaten Irak ve Suriye'de İran-Suud yani Şii-Selefi savaşı yaşanmaktaydı. Bu durumun, Yemen'e bu şekilde kayması çok da sürpriz bir gelişme olmamakla birlikte şimdi çok daha büyük bir mezhep çatışması maalesef ivme kazanmaktadır. Bu durum da İran, Türkiye'nin bu tutumundan ötürü, namluyu Türkiye'ye çevirecek ve Yemen faturasını ödetmek isteyecektir.


Ayrıca bu gelişmeler ışığın da gerek Türkiye’de ve gerekse de bölgede güç kazanan PKK/PYD/Kandil'in silah bırakacağına inanıyor olmak ancak ahmaklık olacaktır, zira tarihsel sürecinde bu derece ivme kazanan bir terör örgütünden böyle bir yaklaşımı beklemek kadar basiretsizlik ve öngörüsüzlük olamayacağı gibi, örgütün çatışmaya girecek olması, Türkiye’yi de içine çekecek olması ve bu durumu töm bölgede yayacak olması da kaçınılmazdır.

Sonuç olarak, birinci unsur olarak bölgenin sünni mezhepsel ortak birliktelik doğrultusunda hareket edilmiş olması ve  jeostratejik önemi itibariyle de  coğrafi konumu. Bu olayda yine görüyoruz ki ABD gayet planlı; İran ve Rusya’yı ki öncelikle Rusya’yı bitirmek istiyor, suriye ile yeni geliştirdiği politikası ve Arap ülkeleri ile sermayeye dayalı siyasi ilişkileri Rusya’yı öncelikle petrolle vurmaya dayalı olup; süreci yine bu atağa karşı İran-Rusya-Suriye üçlemesinin Arap ülkelerine yönelik siyasi politikaları belirleyecek gibi görünüyor ancak suudilerle bu durum zor görünmektedir.

 

Ömer Kalaycı

01 NİSAN 2015

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.