Türk milleti varlığının bedelini sayısız kere ödemiştir. Tarihin sararmış ve buruşmuş sayfaları bunun delil ve belgeleriyle doludur. Fakat 15 Temmuz 2016’da yaşanan dehşet ve vahşet son iki asırda karşılaştığımız hiçbir zulme, hiçbir hıyanete benzememektedir. 15 Temmuz’da, dini kisveye bürünen, hizmet ve himmet örtüsüne saklanan, cemaat olgusundan cürüm ve cinayet çıkaran hain bir terör örgütü Türkiye’yi işgale kalkışmıştır. Sistemli şekilde devlet kurumlarına yuvalanan, zamanla sivil toplum kuruluşlarına ve toplumsal hayata sinen ve yerleşen FETÖ, neden olduğu yıkımlar, yol açtığı tahribatlar sebebiyle milli hafızalardan asırlarca çıkmayacaktır.
EN ŞANLI DİRENİŞ
Tarih gördüğü en büyük ihanet, yine tarihin gördüğü en şanlı direnişle püskürtülmüştür. Bu şanlı direnişten herkes kedine pay çıkarmaya uğraşmasını, siyasi fayda elde etmeye çalışmasını anlayabiliyoruz. Ancak bunu yaparken hakkın teslim edilmesi, hem vicdanın, hem ahlakın, hem de imanımızın gereğidir. O gece MHP Genel Merkezi’ne neler olduğunu ve sayın Devlet Bahçeli’nin ne yaptığını, daha önce ayrıntılarıyla yazmıştım. Üçüncü yıl dönümü vesilesiyle bir defa daha hatırlatmayı görev sayıyorum:
DEVLETE VE MİLLETE SAHİP ÇIKTI
Can pazarının kurulduğu, ülkenin demokrasi ile ihanet arasında gidip geldiği, bütün dünyanın nefeslerini tutup ne olacağını beklediği, savaş uçaklarının gürültüsü ve bomba seslerinin ülkenin başkentini esir aldığı saatlerde, demokrasi, hukuk ve ülkenin bölünmez bütünlüğü adına çıkan tek ses Sayın Devlet Bahçeli’nin, yanan tek ışık MHP Genel Merkezi’nin, yükselen tek itiraz milliyetçi ve ülkücü iradenin olmuştur. Darbe girişiminin olduğu 15 Temmuz tarihinde Cumhurbaşkanı Marmaris’te tatil yapıyordu. Zamanın Başbakanı Binali Yıldırım İstanbul’daydı ve haberi alır almaz karayoluyla Ankara’ya dönmeye çalışıyordu. CHP Genel Başkanı yine İstanbul’daydı. Yani siyasi parti başkanı olarak Ankara’da bulunan tek lider, Sayın Devlet Bahçeli’ydi. Saat akşamın 9.30’unda partideki çalışmalarını bitirmiş, evine gitmek üzere yola çıkmıştı. Yolda Ankara semalarının savaş uçakları tarafından ablukaya alındığını görünce, bunun bir olağanüstü durum olduğunu anlayıp hiç tereddüt etmeden parti genel merkezine geri döndü. Ankara uçak gürültüleri ile inlerken Sayın Bahçeli genel merkezde bütün ışıkları yaktırmış ve karargah kurmuştu. Etrafındakilere “gün bu gündür” mesajı veriyor, siyasi hesapları, can korkusunu bir kenara bırakıyor devlete ve millete sahip çıkmayı her şeyin önüne geçiriyordu.
ANKARA SAHİPSİZ DEĞİL
Derhal başbakana ulaşılması talimatı verdi. Bütün aramalara rağmen bir türlü başbakana ulaşılamadı. Aradan yaklaşık 45 dakika geçtikten sonra başbakanın özel kalem müdürü ile irtibat kuruldu. Sayın Bahçeli kararlı ve kesin bir şekilde, sayın başbakana MHP’nin devletin ve hükümetin yanında durduğunu, darbeye ve darbecilere sonuna kadar direnileceğini ve Ankara’nın sahipsiz olmadığının iletilmesini istedi. Sonradan anladık ki, o saatlerde sayın başbakan Çankırı yakınlarında bir ilçede Kaymakamın evinden gelişmeleri takip ediyormuş.
MÜDAHALE EDEN İLK LİDER
Darbenin ilk kırılma noktası sayın Bahçeli’nin işte bu açık ve kesin mesajı ve kararlılığı olmuştur. Nitekim yaklaşık 45 dakika sonra, yani saat 11 civarlarında bütün televizyon kanallarında Türk milleti sayın Bahçeli’nin mesajını alt yazı olarak okumaya başladı. MHP, demokrasinin, hukukun yanında durduğunu, darbeye ve ihanete direndiğini gösteren, bunu Türk milletiyle paylaşan ilk siyasi parti, Devlet Bahçeli’de ilk siyasi lider oldu. Bu açık, kararlı ve şerefli duruş, yakılan bu ışık, bütün Türk milletini ümitlendirdi ve cesaretlendirdi. Darbe terörüyle mücadele eden bütün güvenlik birimleri için büyük bir destek ve moral oluşturdu. Ve o saatten itibaren her şey tersine dönmeye başladı. Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan dahil, diğer siyasi partiler, meclis ve millet sonrasında daha güvenle hareket etti. Türk milletinin direnci arttı ve sokaklara çıkılıp tankların önüne yatılması ile birlikte terörist darbecilerin bütün ümitleri söndü ve planları başlarına geçirildi.
BURDAN GÜVENLİ YER Mİ VAR?
Sayın Devlet Bahçeli’nin bu milli, onurlu, yürekli ve yiğit duruşu Türk milletini ve vatanseverleri cesaretlendirirken, darbecilerin üzerinde de büyük bir panik oluşturduğu anlaşılıyor. Nitekim, bu ağır tokatla sarsılan darbeciler, hemen sayın Devlet Bahçeli’ye ulaşamaya çalıştılar. Yaver olduğunu söyleyen birisi parti merkezini arayıp, Genelkurmay Başkanı adına Sayın Bahçeli ile görüşmek istediğini ve bunun TSK’nın bir harekâtı olduğunu anlatmaya uğraştı. Bu görüşme talebi reddedilirken, Sayın Bahçeli’nin yanında bulunanlar Genel Merkez yerine daha güvenli bir yere geçilmesini teklif ettiler. Sayın Bahçeli’nin onlara biraz da sert tonlu tarihi cevabı, “burası ülkücü ve milliyetçi iradenin karargahı, buradan daha güvenli bir yer mi var? Ankara’da bizden başka kimse yok. Görev bize düşmüştür, sonuna kadar buradayız” şeklindeydi. O saatte genel merkezde bulunan milletvekillerinin büyük bölümünü milli iradeye sahip çıkmaları için TBMM’ye gönderirken, kendisi savaş uçaklarının ve helikopterlerin açık tehdidine, kulakları sağır eden gürültüsüne ve herkesi dehşete düşüren bomba seslerine rağmen, ne ışıkları sündürttü, ne de yerinden ayrıldı. Sabaha kadar Genel Merkezden gelişmeleri izledi ve gerektiğinde müdahalelerde bulundu.
Ülkücülük, milliyetçilik, vatanseverlik, demokrasiye ve hukuka inanmak, ihanete direnmek bir bütündür ve birbirinden ayrılmaz değerlerdir. Ülkücü ve milliyetçiler ve onların lideri sayın Devlet Bahçeli, varlık sebeplerinin gereğini yerine getirmişlerdir. Hepsi bu kadar.