Ayasofya camidir ve açılacaktır

Orhan KARATAŞ

Danıştay 10. Dairesi’nin Ayasofya ile ilgili kararını 2 Temmuz 2020’de açıklanması beklenmektedir. Ayasofya’nın statüsü bellidir ve bu hiçbir şekilde değiştirilemez. Sayın Bahçeli’nin de belirttiği gibi, karar ne olursa olsun, aziz milletimiz Ayasofya’yı kutlu fethimizin simgesi, minber ve mihrabından, duvarlarından çınlayan tekbir seslerine kadar tertemiz alınların secdeye geleceği bir cami olarak görmektedir.

Türk milletin faydasına, Türkiye’nin hayrına olan veya olabilecek her şeye karşı çıkan, vatan-millet düşmanları ile ayın çizgide olmakta, paslaşmak ve işbirliği yapmakta en küçük bir tereddüt göstermeyen yıkım güruhu, Ayasofya konusunda da bizi şaşırtmadı. Akıl, izan, vicdan ve ahlak yine bir tarafa bırakıldı, güdük zihniyetlerini dayatmak ve sonuç almak için her türlü rezillik sergilendi. Hiçbir dayanağı olmayan, hiçbir geçerliliği bulunmayan gerekçeler öne sürerek, tamamen gönüllerinden geçeni dayatmaya ve bu millete kabul ettirmeye uğraşıyorlar. Bu kadarla da kalmıyor, bu konu üzerinden açık şekilde İslam düşmanlığı yapıyorlar.

GİZLİ BİZANS LOBİSİ

Bizim bu konudaki duruşumuz da, tavrımız da, sözümüz de çok nettir ve her zaman, her yerde aynıdır. 86 uzun yıldır süren bu yara kapanmalı, bu hak daha fazla gecikmeden teslim edilmelidir. Sayın Devlet Bahçeli, bu konuda çok açık bir beyanda bulunmuş ve kesin bir tavır ortaya koymuştur. Gizli Bizans lobisinin, batı hayranı yerli işbirlikçilerin dış kaynaklı tazyik ve telkinlerle mukaddesat irademizi yıpratma, mabetlerimizi sorgulama ve itibarsızlaştırma hamlelerinin son günlerde yoğunlaşmasına dikkat çekmiş, Ayasofya üzerinden yürütülen kara propagandanın bir üst faza yükselmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiştir.

KILIÇ HAKKI

Ayasofya Cami’dir ve hiçbir şekilde tartışmaya açık değildir. Sayın Bahçeli’nin de belirtiği gibi, maddi ve manevi mülkiyet hakkı 567 yıldır Türk milletinin zimmet ve zilyedindedir. İstanbul’un fethini takiben büyük Hünkârımız Fatih Sultan Mehmet Han ve kahraman neferlerinin Ayasofya’nın yıkılmayan kısmında kıldıkları ilk Cuma Namazını müteakip burası camiye dönüştürülmüştür. Kılıç hakkı olan Ayasofya Camisi aynı zamanda 1462 yılında Fatih Vakfiyesi’ne tescil edilmiş, 1934 yılına kadar da ibadete açık tutulmuştur.

KARARNEME TARTIŞMALI

Buraya kadar olanlara her halde kimsenin bir itirazı olmayacaktır, itiraz eden Bizans artıklarının da ciddiye alınması mümkün değildir. 24 Kasım 1934’de Ayasofya Camisi’nin müzeye çevrilmesini sağlayan kararname gerekçe gösterilmektedir. Bu kararname uzun yıllardır tartışılmaktadır ve bir sonuca bağlanamamıştır. Sayın Bahçeli de, mezkûr kararnamede Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün attığı imzanın sahte mi gerçek mi olduğunun on yıllar boyunca tartışmaların ağırlık merkezini teşkil ettiğini hatırlatmış ve “Ayrıca aziz Atatürk’ün Ayasofya Camisi’nin yalnızca bahçe kısmının müze olarak kullanılmasına onay verdiği dikkat çekici şekilde ileri sürülmüştür” diyerek bu konudaki tartışmaların boyutunu ortaya koymuştur.

REZİL BİR YALAN

Fatih Sultan Mehmet Han ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk arasında bir fitne çıkarmaya uğraşmak, kelimenin tam anlamıyla kepazeliktir. Yine sayın Bahçeli’nin önemle altını çizdiği gibi, Fatih’in yaptığını Atatürk tarafından yıkıldığı iması veya ifadesi hain bir uydurma, rezil bir yalandır. Böylesi sefil düşünce beyanına hiç kimsenin hakkı yoktur. İnanç zafiyeti yaşadıklarından cami ile müze arasında gelgit yaşayan, hatta Ayasofya’nın cuma günü cami, pazar günü de Kilise olması yönünde kanaat bildiren sakat ve soysuz teklif sahiplerine de maalesef esefle tesadüf edilmiştir.

CAMİDEN MÜZE OLMAZ

Bir defa daha ve altını önemle ve kalın şekilde çizerek Sayın Bahçeli’nin şu tespitini paylaşalım: Türkiye Cumhuriyeti’nin egemen sınırları içinde neyin, nasıl ve hangi maksatla kullanılacağına karar verecek yüksek mercii bellidir, şu kadar ki büyük Türk milletidir. Ayasofya Camisi hakkında Yunanistan’ın dayatmaları, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yayımladığı Uluslararası Dini Özgürlükler Raporu hem inancımıza hakaret hem de milli egemenlik haklarımıza ayıplı bir saldırıdır. Ayasofya Camisi’nin müze işleviyle UNESCO dünya kültürel miras listesinde yer almasının herhangi bağlayıcı yanı da bulunmayacaktır. Müzeden cami, camiden de müze olamayacaktır.

KARAR NE OLURSA OLSUN

Danıştay 10.Dairesi’nin Ayasofya ile ilgili kararını 2 Temmuz 2020’de açıklanması beklenmektedir. Bu karar önemlidir, ama belirleyici değildir. Ayasofya’nın statüsü bellidir ve bu hiçbir şekilde değiştirilemez. Sayın Bahçeli de, “karar ne olursa olsun, aziz milletimiz Ayasofya’yı kutlu fethimizin simgesi, minber ve mihrabından, duvarlarından çınlayan tekbir seslerine kadar tertemiz alınların secdeye geleceği bir cami olarak görmektedir. Ayasofya Camisi’nin tasarruf hakkı sadece Türkiye’ye aittir. Başka mihrak ve ülkelere yalnızca halt yemek düşecektir” diyerek, söylenecek son sözü söylemiştir.

ÇÜRÜK CHP ZİHNİYETİ

Ayasofya konusunu günlük siyasete alet etmek, kelimenin tam anlamıyla zavallılıktır. CHP ve yancıları buna da tevessül etmişlerdir ve akla ziyan gerekçeler ileri sürmüşlerdir. Avrupa’nın çeşitli yerlerinde Camilerin Kiliseye çevrilmesine veya harabeye dönüştürülmesine sessiz kalırken, hızlarını alamayıp Sultanahmet Camisi’ni de müzeye dönüştürmeye kadar işi götürmüşlerdir. İman ve izan sahibi hiç kimsenin Sayın Bahçeli’nin, “bu çürük ve küflü CHP zihniyetinin manevi hak ve hassasiyetlerimizle arasında kapanmaz uçurumlar olduğu açıktır. Bizans artıkları inanıyorum ki hayal kırıklığına uğrayacaklardır” sözüne katılmaması mümkün değildir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.