Türkiye’yi çökertmek isteyenler terörden darbeye, ekonomiden provokasyonlara kadar ellerindeki bütün imkanları seferber ettiler, ama sonuç alamadılar. Ekonomik sarsıntının faturası, bazı belediyelerin zilletin eline geçmesi oldu. Bu durum iştahlarını kabartmıştır ve saldırı atlatılmış olmasına rağmen, yeniden deneyeceklerdir.
MİLLETİN YÜZÜ GÜLMELİ
Dikkatli, hem de çok dikkatli olmak, bu oyunu da bozmak zorundayız. Zira, ekonominin diğer oyunlara benzemediğini bir defa daha yaşayarak gördük. Bu milletin, ülkenin varlığı ve birliği söz konusu olunca her şeyi bir tarafa bırakıp, tek yumruk olduğundan zerre şüphemiz yoktur. Ancak, bu necip milletin artık yüzünün gülmesinin de zamanı gelmiştir. Mutfaktaki tencere kaynamazsa, sofradaki ekmek çoğalmazsa, sabilerin yüzü gülmezse, bıyığı terlememiş yavruların umutları yeşermezse ne yapılsa boş, ne söylense beyhudedir. Siyasetin öznesi insandır, bu durumda siyasetin amacı da insanımızın huzur ve mutluluğu olmalıdır. Kaldı ki başka türlüsünü düşünmek ve kabullenmek mümkün ve münasip görülemeyecektir. İşsiz bir gencin, umutsuz bir neslin, gırtlağına kadar borca batmış milyonların gönlünü hamasi sözlerle almak hem doğru değildir, hem de imkân ve ihtimal dâhilinde olamayacaktır. İş, aş, barınma ve eğitim sorunlarını bir beka meselesi görüp kökünden çözmek, köklü atılımlarla bertaraf etmek, siyaset için ödev ve mecburiyettir.
MUTLU MİLLET, GÜÇLÜ DEVLET
Ekonomi günlük hayatın merkezindedir. Dolayısı ile bu konuya duyarsız kalamayız ve düşüncelerimizi bu bayram arifesinde bir defa daha paylaşmak, milletimize karşı sorumluluğumuzun gereğidir. “Mutlu millet, güçlü devlet, huzurlu fert” anlayış ve amacı, bütün iktidarların değişmez programı olmalı ve tam bir kararlılıkla hayata geçirilmelidir. Ekonomik kaygıların giderek büyüdüğünü görmemek için kör olmak lazımdır. Dükkânında kaygılı esnaf, tarlasında hüzünlü çiftçi, tezgâhında sıkıntılı işçi, hanesinde dert küpü emekli, iş yerinde derin derin iç çeken düşünceli memur, tesis, fabrika ve işletmesinde ümitsiz, sahipsiz girişimci, ağırlaşan hayat ve geçim şartlarının düzeltilmesi hususunda parlak bir dokunuş, samimi bir müdahale beklemektedir. Türkiye ekonomisinin yeni bir ivme kazanması, dövizin kontrole alınmış olması, enflasyonun düşüş eğilimi, istihdam için arayışlar önemli gelişmelerdir. Bu ülkenin varlığını, birliğini, yükselmesini, yücelmesini her şeyin üzerinde tutan bir insan olarak, Türkiye’nin büyümesinden sadece mutlu olur, memnuniyet duyarız. Ancak bu durum, karşı karşıya kaldığımız tehlikeyi yok saymamızı gerektirmiyor.
Türkiye’ye diz çöktürmek isteyen odaklar; taşeron terör örgütlerini kullanmakla kalmamışlar; yeri gelince döviz silahını çekmişler, yeri gelince sıcak para operasyonlarına sarılmışlardır. Maksat örtülemeyecek kadar bellidir. Siyaseti kundaklamak, ekonomiyi karıştırmak, milli güvenliği kaosa sokmak, Türkiye’ye hasar vermek karanlık çevrelerin ana gayesidir. Türk lirasının döviz karşısında erimesi bu gayenin bir parçasıdır. Faizin yeniden tırmanması yönünde baskı kurmak, telkinde bulunmak bir başka ayak oyunudur. Türk insanı aşağı yukarı 1,5 asırdır, Londralı bankerlere, Parisli sermayederlere; kini yakıt, nefreti azık, sonucu kazık olan küresel ekonomik merkezlerin doymaz iştahına feda ve kurban edilmiştir. Döngü aslında hiç değişmemiştir. Dünden bugüne hesap aynıdır, kurgu aynıdır, tuzak aynıdır. Kanla, zulümle, zorla kurulan emperyalist mekanizmalar, iş birlikçileri de maşa gibi kullanarak doğudan batıya kaynak transferine ortam açmış, insanlarımızın bitap düşmesine, biçare kalmalarına neden olmuştur.
MİLLİ İRADE ŞART
Türk milleti on yıllardır ekonomik cendere, ekonomik muhasara altındadır. Bu makûs talihin değişmesi artık milli ve manevi bir mükellefiyettir. Ana akım iktisat retorik ve teorileri hem ahlakı dışlamış, hem insanı ötekileştirmiş, hem adaleti hiçe saymış, hem de yerel ve milli hassasiyetlere sırt dönmüştür. Dayatılan ekonomik ilişki ağları milletimizin ciğerini yıllarca dağlamıştır. Buna dayanmamız, sabır göstermemiz akla uygun değildir. Geldiğimiz bu aşamada derin ve tarihi bir sorgulamayla bize has, bize özgü, bizim ruh, iman ve kültür kökümüzü yansıtan ekonomik sistemin bulunması hepimiz için ihmal edemeyeceğimiz bir sorumluluktur. ABD’de alınmış siyasi veya ekonomik bir karar neticesinde saman alevi gibi parlayıp sönen döviz ve faiz volkanına ne zaman itiraz edeceğiz? İnsani denge yerine piyasa dengesini vaaz ve vaat eden bir çarpıklığı nasıl göreceğiz, nasıl yorumlayacağız? Bağımlı bir ekonomik yapıyla siyasal bağımsızlığımızı nereye kadar koruyabileceğiz? Dümeninde milli iradenin olmadığı, denetim ve dengesini milli varlığın belirlemediği cari ekonomik model ve sistemle daha fazla nasıl yol alacağız?
OYUNLAR BOZULMALI
Türkiye ekonomik gözdağlarıyla susturulmak, sindirilmek, dinamitlenmek isteniyor. Ekonomi ve ticaret kanalları aracılığıyla ülkemizin sinir uçlarıyla oynanıyor. Krize yatırım yapılıyor, ölümü gösterip sıtmaya razı gelmemiz tehditvari üslupla dayatılıyor. Makro göstergelerin iyileşmesinin yanında, vicdani ve insani seviyelerin büyümesine de ihtimam ve irade göstermeliyiz. Bu milletin çektiği çile ve ızdıraba artık bir son verilmelidir. Muzdarip kaldığımız sorunlar birer birer etkisizleştirilmelidir. Çatı çökmeden, sütun çürümeden kutlu bir hamleyle oyunlar bozulmalıdır.