CHP ve yanaşmalarının tutarsızlıklarının bir örneği de, Esad'la görüşmelere başlanılması teklifi ve bundaki ısrarlarıdır. Afrin'e girmeyecekmişiz, bunun yerine Esad'la muhatap olacakmışız. Bunları dinleyen de Esad'ı sütten çıkmış akkaşık ve ülkesinde kudretli bir lider zanneder. Öncelikle bir hususu özellikle ve altını çizerek hatırlatalım: Bu köşeyi takip eden değerli okuyucularım çok iyi hatırlayacaklardır ki, biz Esad'la birlikte tatil planları yapılıp, ortak bakanlar kurulu toplandığı zamanlarda da bunun yanlış olduğunu söylüyor, bu adama fazla güvenilmemesi gerektiğini ısrarla dile getiriyorduk. Hafız Esad'ın Türkiye'ye karşı kirli sicilini hatırlatıyor, oğlu Beşar'ın da aynı yoldan gittiğine, bir anda her şeyin tersine dönebileceğine dikkat çekiyorduk. Yazdığımız yazılar arşivlerde kayıtlıdır. O zaman bize olmayacak şeylerle saldırıp, hakaret derecesinde eleştirenler, kısa süre sonra bırakın Esad'a karşı temkinli olmayı, bir numaralı düşman ilan edip, boynuna da katil yaftası astılar. Esad, Esed'e dönüştü ve bütün ilişkiler kesildiği gibi, savaşın eşiğine geldik. Her yanlış başka bir yanlışı doğurdu. Bu yanlışlarda başrolü oynayan zamanın başbakanı alaşağı edildi, ama bedelini millet olarak ödüyoruz.
TERÖRE ALAN AÇTI
Bugün Suriye topraklarından bize yönelik ağır ve büyük bir terör tehdidi varsa, PKK hala terör örgütü olmaya devam edebiliyorsa, kısa süre öncesine kadar Türkiye'nin her yerinde bombalar patladıysa, bu tamamen Esad'ın yüzündendir. Planlamayı ABD yapmıştır, zemini Esad hazırlamıştır. Onun desteğiyle bu katiller bu kadar ileri gidebilmişler, onun açtığı alanda hayat bulmuşlardır. Bununla da kalmadı, yine Esad'ın zulmünden, katliamlarından kaçan 3,5 milyon Suriyeli'yi topraklarımızda barındırmak zorunda kaldık. Esad'ın sebep olduğu belaları defetmek için önce Fırat Kalkanı Operasyonunu yaptık, sonra İdlib'e girdik, şimdi de Afrin'i temizlemeye uğraşıyoruz. Hepsi için de çok sayıda şehit verdik ve ağır bedeller ödedik. Esad, bütün bu yaşananlardan dolayı en küçük bir pişmanlık duymadığı gibi, hala her türlü kalleşliği yapmaya devam ediyor. Terör örgütü PYD ile ne tür işbirliği yaptığını dünya ibretle izliyor. Türkiye'ye tehditler savuruyor ve uluslar arası alanda karşımıza dikiliyor. Korkusundan bir adım dışarı atamadığı gibi, bir siyasi iradesinin olmadığını da biliyoruz. Rusya ve İran'ın kontrolünde, tamamen teslim olmuş halde koltuğunu korumaya uğraşıyor. ABD her ne kadar Esad'ı istemiyormuş gibi görünse de, onun varlığını bahane ederek, bölgedeki kanlı emellerini hayata geçirmeye uğraşıyor.
NASIL GÜVENECEĞİZ?
Bu Esad'la neyi görüşecek, nasıl muhatap alacağız? Tamam, anladık ulusalararası ilişkilerde ne ebedi dostluklar, ne de ebedi düşmanlıklar vardır. Karşılıklı menfaatler esastır. Ama Esad'la hangi karşılıklı menfaatimiz var? Esad'la anlaşırsak, PKK ve PYD terörü bitecek mi? Suriye topraklarının neredeyse üçte biri bu örgütlerin elinde, onları ülkesinden çıkarıp, bizimle olan sınırları huzurlu ve güvenli hale getirebilecek mi? DEAŞ'ın kalan unsurlarını yok etmek için bir gücü ve imkanı bulunuyor mu?İçimizdeki 3,5 milyon Suriyelinin, hiçbir şey olmamış gibi güvenli biçimde topraklarına dönmesine ve huzur içinde yaşamasına izin verecek mi? O izin verse dahi, Suriye vatandaşları buna inanıp geri dönecekler mi? Katlettiği ve Doğu Guta'da olduğu gibi katletmeye de büyük bir iştahla devam ettiği kendi vatandaşlarını nereye koyacağız? Bu sorulara kesin ve net bir cevap verilmeden ve hatta gereği yapılmadan, Esad'la bir araya gelmeyi nasıl içimize sindirecek ve bu adama nasıl güveneceğiz? Bu durumu önce kendi vicdanlarımıza, sonra katledilen Müslümanlara, en sonunda da topraklarımıza aldığımız 3,5 milyon Suriyeliye nasıl izah edeceğiz? CHP Esad'la görüşmeyi teklif ederken, bu sorulara nasıl bir cevap veriyor? Neresinden bakarsanız bakın, yine aynı yere geliyoruz: CHP sadece ve sadece bu ülke ve milletle meselesi olanların işini kolaylaştırıyor.
İRAN VE RUSYA
İran ve Rusya'da bizi Esad'la görüşmeye ikna etmeye veya çeşitli yollarla zorlamaya çalışıyorlar. İnsanlık değerlerine uymasa da, onların menfaatleri bunu gerektiriyor. İran, Esad'la tam bir işbirliği içinde Suriye'de oldukça etkin durumdadır. Suriye üzerinden Akdeniz'e kadar inme planları yapmakta ve bunu da önemli ölçüde hayata geçirmektedir. İsrail'e komşu olacak kadar kendisine alan açmıştır. Aynı durum Rusya için de geçerlidir. Uzun yıllardır hayal ettiği sıcak denizlere ulaşma imkanını Esad üzerinden bulmuştur ve bir daha hiç çıkmamak üzere Suriye'ye yerleşmiştir. Bize de, terör ve buna bağlı olarak yüksek ve yakın tehdit kalmıştır. CHP bu rezil ve hazin durumu onaylamamızı mı istiyor?
KARARI SURİYE HALKI VERMELİ
Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunmak ve bunu olmazsa olmaz ilan etmek başka şeydir, Esad'a sahip çıkmak tamamen farklı bir durumdur. Suriye'yi devlet olarak muhatap alırız ve alıyoruz. İstihbarat birimleri üzerinden bunun yapıldığı anlaşılıyor. Bu son derece kabul edilebilir bir durumdur. Oraya da bir fetih için değil, terörü temizlemek için gidiyoruz. Sonrasında o toprakları asıl sahiplerine bırakacağımızı defalarca ilan ettik. Biz, Suriye'nin bölünmesini hiçbir şart altında istemeyiz. Aynı şey Irak için de geçerlidir. Bu felaketimiz olur. Ancak, Esad'la olmadığı ve olmayacağı aşikardır. Kararı elbette Suriye halkı verecektir. Olması gereken, Suriyelilerin bu kararı verebilecekleri ortamı ve şartları hazırlamaktır. Türkiye bunun için Astana'da masada olmuştur. Cenevre'den beklentimiz de budur.