Avupa Birliğinin kalleşlikleri ABD’den geri kalmadığı gibi, son alınan kararla birlikte çok daha ileri gitmiştir. S-400’lerdeki kuyruk acılarına, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarını bizi devre dışı bırakarak, kendi aralarında yağmalama kepazeliklerini ekliyorlar.
Türkiye’nin üzerine yağmur gibi yağan belaları büyük bir kararlılıkla defetmesi, bizimle meselesi olan kalleşleri daha da çıldırtıyor. Buldukları her imkanı kullanarak şanslarını tekrar tekrar deniyorlar. Cumhuriyet tarihimizin en amansız, en komplike, en acımasız saldırıları ile karşı karşıyayız. Tek tek sonuç alamayacaklarını gördüler, şimdi birlikte hareket ediyorlar. Boşuna tarih tekerrürden ibarettir dememişler. Geçtiğimiz yüzyılın başında yaşananlar neyse, aynıyla tekrarlanıyor. Sadece isimleri farklı. O zaman zorbalıkla istila ve işgaller yapılıyor, dünyayı aralarında pay ediyorlardı, şimdi de Avrupa Birliği adı altında başka bir haçlı güruhu aynı amacı hayata geçirmeye çabalıyor. ABD ile birbirlerini tamamlayarak gidiyorlar.
GÜVENDE OLMAMIZDAN RAHATSIZLAR
Tamamen kendi güvenliğimizi sağlamak, yapılabilecek hava saldırılarını defetmek için S-400 füze sistemi almamız ABD’yi neden bu kadar rahatsız ediyor, AB’ye neden dokunuyor? Bu sistem hiç kimseye bir tehdit oluşturmuyor. Sadece savunma maksatlı ve biz bu sistemleri önce parasıyla ABD’den talep ettik.Patriotları bin dereden su getirerek vermediler. Üstelik S-400’lerden çok daha geri bir teknoloji ve çok daha pahalı olmasına rağmen bahane üstüne bahane ürettiler. NATO’yu kullanarak bizi böyle bir savunma sistemi kuramayacak duruma düşüreceklerini zannettiler. Bu açık ve net şekilde, Türkiye’yi savunmasız bırakmak ve kendilerine mahkum etme teşebbüsüdür. Oysa, bu füzelerin bize sağlayacağı güvenlik, aynı zamanda NATO’nun da güvenliği anlamına geliyor. Nitekim NATO Genel Sekreteri her ülkenin kendi savunması için tedbir almasının anlayışla karşılanması gerektiğini açıklamıştır. Buna rağmen ABD’nin bize yaptırım uygulamaya kalkışması, üretim ortağı olduğumuz F-35 projesinden çıkarma kararı alınması, asla kabul edilemez bir durumdur ve ABD ilişkilerimiz tarihi bir kırılma noktasına gelmiştir. Bir taraftan bu düşmanlığı yapıyor, Türkiye’nin elini kolunu bağlamak için türlü fırıldaklar çeviriyorlar, diğer taraftan hala stratejik ortaklıktan, müttefiklikten bahsediyorlar. Batsın sizin ortaklığınız da, müttefikliğiniz de. Ulusulararası hukuk bizden yanadır ve bu iş burada bitmeyecektir. Haklarımız sonuna kadar savunulacaktır, sonrasında da elbette başımızın çaresine bakacağız. Ümidimiz, dileğimiz, beklentimiz kötü komşunun bu konuda da bizi mal sahibi yapmasıdır. Kendi uçağımızı üretmenin zamanı artık gelmiştir. Bunu yapabilecek imkanız da, birimimiz de, teknolojimiz de, sermayemiz de var. Bir adım atılırsa, gerisi gelir.
AB AKLINI BAŞINA ALMALI
Avupa Birliğinin kalleşlikleri ABD’den geri kalmadığı gibi, son alınan kararla birlikte çok daha ileri gitmiştir. S-400’lerdeki kuyruk acılarına, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarını bizi devre dışı bırakarak, kendi aralarında yağmalama kepazeliklerini ekliyorlar. Doğu Akdeniz’de anamazın ak sütü gibi helal hakkımız olan varlığımızı ve haklarımızı kullanmamızdan rahatsızlarmış, Kıbrıs Rum kesiminin şımarıklıkları üzerinden bize yaptırım uygulayacaklarmış. Sayın Devlet Bahçeli Karabük Belediyesi’ni ziyareti sırasında bu konuda tarihi bir açıklama yaptı. Bu açıklama hükümet için bir mihenk olduğu gibi, AB için de kesin ve açık bir uyarıdır. Avrupa Birliği Dış İlişkiler Konseyi’nin skandal ve sakat bir kararını FETÖ’nün alçak darbe girişiminin tarihi olan 15 Temmuz’da açıklaması dahi başlı başına bir düşmanlık alametidir.
Sayın Bahçeli’nin şu değerlendirmesi bundan sonrasının yol haritasıdır: “AB’nin hem bünyesi hem de karar organları hastadır, ağır hasarlıdır. Türkiye husumeti ise gizlenemez düzeydedir. Ülkemizin Doğu Akdeniz’de gerçekleştirdiği sondaj faaliyetlerini gerekçe göstererek eften püften bir dizi yaptırım kararını öngören ucuz paketin AB Dışişleri Bakanları tarafından onaylanması bizim nazarımızda solmuş ve sararmış kağıt parçasından farksızdır ve hukuksuzluğun farikasıdır. AB, Türkiye’nin stratejik kimliğini sorgulamaya cüret etmiştir. Egemenlik haklarımıza zarar vermeye ahlaksızca tevessül etmiştir. Bu yanlıştır, hukuksuzdur, adaletsizdir, değersizdir, kokuşmuşluktur. AB’nin Doğu Akdeniz’de ne işi vardır? Bu alanda ne hakla, hangi yetkiyle söz söyleyebilmektedir? Mesele hidrokarbon arama faaliyetlerinin ötesine çoktan geçmiştir. Mesele egemenlik meselesidir, mesele Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklüğünün Doğu Akdeniz’deki tarihi ve haklı varlığıdır. Doğu Akdeniz’de bulunmak hakkımızdır. Hakkımızı çiğnetmeyiz, hakkımızdan vazgeçmeyiz, hakkımız üzerinde pazarlık yapmayız, yaptırmayız. AB aklını başına almalıdır.”
KIBRIS’IN ÖNEMİ
Hiç kimse bizi Kıbrıs’ta ve Akdeniz’de yok sayamaz. Akdeniz’in bir zamanlar Türk gölü olduğunu kimse unutmasın. Bütün bu yaşananlar aynı zamanda Kıbrıs’ın ne kadar önemli, ne kadar stratejik ve ne kadar hayati bir konuma sahip olduğunu da bir defa daha belgeliyor. Kıbrıs Türkiye’nin güvenlik kilididir. Akdeniz’deki gözümüz, kulağımız, ayağımız ve teminatımızdır. Bu vesile ile 45 yıl önce bu Türk toprağının bir oldu-bitti ile üzerine oturmak isteyenleri bir çıkartma harekatı ile püskürten, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasının yolunu açan bütün kahramanları minnet ve saygı ile anıyorum. Kıbrıs için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağımızı bütün dünya bizzat test etmiş ve görmüştür ve bu durum dünya durdukça hiç değişmeyecektir.