Medeniyet denilen şeyin emperyalistlerin menfaatlerinden başka bir şey olmadığını hazin örnekleriyle yaşayarak görüyoruz. Ne dostluk, ne ittifaklar, ne insanlık, ne hukuk, ne vicdan, nede sözde medeni dünyanın kurum ve kuralları, menfaatin karşısında hiçbir önem ve anlam ifade etmiyor.
HİÇBİR ZAMAN DÜRÜST OLMADILAR
Bu çarpıcı ama değişmeyen gerçek, şimdiye kadar dünyanın şekillenmesinde en önemli faktör oldu. Ancak, bunun böyle devam edemeyeceği de artık net olarak anlaşıldı ve kan emiciler şimdi bunun telaşını yaşıyorlar. Türkiye soğuk savaş yıllarında şartların gereği olarak ABD ile müttefik oldu. Bu müttefiklik daha da ileri götürülerek, “Stratejik Ortaklık” olarak tanımlandı. Sadece bu kadarla da kalmadık, bugünkü Avrupa Birliği’nin içinde yer alabilmek için yoğun bir çaba gösterdik. Ancak ABD de Avrupa ülkeleri de Türkiye’ye karşı hiçbir zaman dürüst olmadılar, ilişkileri sadece kendi durumlarına göre şekillendirdi, çıkarlarıyla sınırlı tuttular. Daha da ileri giderek, menfaatlerini devamlı ve düzenli hale getirebilmek için zaman zaman Türkiye’ye ayar vermeye ve kendi kontrollerinde tutmaya kalkıştılar. Bugün artık çok iyi biliyoruz ki, 15 Temmuz ihaneti dahil, karşı karşıya kaldığımız bütün darbelerde başta ABD olmak üzere emperyalistlerin ya parmağı ya onayı var. Aynı şekilde başımızdaki terör belasının bu kadar uzaması, bu kadar can yakması yine tek dişi kalmış bu canavarların marifetidir. AB’nin tavrı ilk günden itibaren çite standartlı, samimiyetsiz ve kabaydı. Bugün tamamen çığırından çıkmış durumdadır. Stratejik ortağımız, stratejik düşmana dönüşmüş, AB sevdamız büyük bir hüsrana uğramış durumdadır.
HEPSİYLE BİRDEN BAŞA ÇIKTIK
Soğuk savaş yıllarında ciddi ve devamlı bir Sovyet tehdidi altındaydık. Bu sebeple batının bütün bu ikiyüzlülüğüne katlanmak zorunda kalıyorduk. Ancak Sovyetlerin dağılması ile birlikte yeni bir dünya kuruldu. Ne yazık ki, Türkiye’nin etrafındaki kuşatma bu defa başka bir şekil aldı. Türk Cumhuriyet’lerinin bağımsızlığı ile Türkiye’nin etki ve yetki alanı son derece genişlemesinden ve İslam dünyası ile iyi ilişkilerle birlikte bu etkinin daha da büyümesinden rahatsız olanlar, terör üzerinden vekalet savaşlarını devreye soktular. Bu durum sadece PKK ve DEAŞ’la sınırlı kalmadı, içimizdeki FETÖ’yü de harekete geçirdiler. Hepsiyle birden mücadele ettik. Türk milletinin azmi, kararlılığı ve dirayeti sayesinde hepsiyle başa çıktık. Türkiye’nin hiçbir zaman kendisine dayatılana rıza göstermeyeceğini, dünyanın da AB ve ABD’den ibaret olmadığını dosta düşmana gösterdik.
LİDER ÜLKE OLACAĞIZ
Bugün Doğu Akdeniz’de karşımıza çıkanlar, Ege’de oldu-bitti peşinde koşanlar da aynı akıbete uğrayacaklardır. Nitekim, bu akıbetin kaçınılmaz olduğunu kendileri de görüp anlamaya başlamışlardır. Ne Türkiye eski Türkiye, ne de dünya eski dünya. Bütün dengeler hızla değişiyor. Türkiye jeopolitik konumuyla, ekonomik ve askeri gücüyle, nüfusu ve etki alanlarıyla birlikte hak ettiği yeri bütün engellemelere rağmen alıyor ve bu daha bir başlangıçtır. “Lider ülke” olmak bizim şaşmaz ve değişmez hedefimizdir. Her alanda iddialı olmak zorundayız. Bunu da hayata geçiriyoruz. Sadece savunma sanayide yaptığımız yatırımlar ve aldığımız karşılıklarla değil, pandemi sürecindeki başarımızla da öne çıktık. Karadeniz’de bulunan doğalgaz bize başka bir avantaj sağladı ve bunun devamının gelecek olması, elimizi çok daha güçlendirecektir.
MASADA ELİMİZ GÜÇLÜ
Başta üzerimizde hesap yapanlar olmak üzere, bölgemizde kimin ne yaptığı, nerede durduğu elbette önemlidir. Ama hepsinden önemlisi bizim ne yaptığımız ve yeniden şekillenen dünyaya nasıl hazırlandığımız ve hangi rolü oynayacağımızdır. Egemenliğimiz her şeyin önünde ve üstündedir. Türkiye’nin ne verilecek bir tek çakıl taşı, ne de bir kaşık suyu vardır. Bunu söylemekle kalmıyor, aynı zamanda sahada da gösteriyoruz. Nitekim, Yunanistan ve Fransa ve onların etrafındaki şer ortakları bu kararlılığımız karşısında çaresiz kalmışlardır. Sahada istedikleri hiçbir şeye ulaşamadılar ve geri çekildiler. Şimdi “masa” çağrıları yapıyorlar. Bütün anlaşmazlıkların, hatta savaşların sonuçta masada karara bağlandığı bir gerçektir. Önemli olan bu masaya eliniz güçlü oturmaktır. Karşımızdaki şer ortaklarının sahada alamadıklarını bu defa da masada almayı deneyecekleri anlaşılıyor. Hala içi boş tehditlerini devam ettiriyor, Macron denilen şarlatan masa daveti yaparken bile haddini aşıyor.
BİZE MASAL ANLATMASINLAR
Biz hiçbir zaman masadan kaçmadık. Hatta daha da ileri giderek, uluslararası hukukun kararlarına da saygılı olduk ve olacağımızı söyledik. Eğer aynı şeyi onlar da söylüyor ve kabul ediyorlarsa sorun yok. Aksi halde, o masalarda anlatacakları masallara karnımız tok. Bizim ne söylediğimiz de, ne yaptığımız da artık dünyanın malumudur. Ne masada, ne sahada geri adım atarız. Haklıyız ve hak ettiğimiz her şartta alırız.