Güçlü ve iddialı olmanın, kararlı durmanın, milli birliğin, dost ve kardeş ülkelerle dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu ve hangi sonuçlar verdiğini, bugün bizzat yaşayarak görüyoruz. Karşımızda büyük ve amansız bir şer cephesi var. Devamlı tahkimi ve ikmali yapılan husumet cephesiyle tarihi bir mücadele veriyoruz. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, Türkiye’yi dize getiremeyeceklerini görüyor, anlıyor ve kabul etmek zorunda kalıyorlar.
BEKAMIZA SAHİP ÇIKTIK
Sınırlarımızın dibinde bir terör devleti kurdurmak için ahlaksızlığın, kalleşliğin her türlüsünü yaptılar. Sadece Suriye değil Irak üzerinden de denemelerde bulundular. Biraz zayıf kalmamız, gereğini yapmamız durumunda sıranın çok hızlı biçimde bize geleceği muhakkaktı. CHP ve yancılarının terör örgütleri ile iş birliği yapıp bütün itirazlarına rağmen, bizzat sahaya indik. Kimin ne dediğine, ne yaptığına bakmadan bekamıza sahip çıktık. Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı, Barış Pınarı Harekâtları ile sınırımızda bir terör oluşumuna hiçbir şart altında izin vermeyeceğimizi gösterdik. Elbette henüz tehlike geçmiş değildir. Suriye bu halde kaldıkça, Irak’taki belirsizlik devam ettikçe bize huzur yoktur. Devamlı tetikte olacak, gerektiğinde sahaya inmekte bir an bile tereddüt göstermeyeceğiz.
MASADA DA AYNI KARARLILIK
Doğu Akdeniz ve Ege’de benzer durumu bir defa daha yaşadık. Bu defa denizden geldiler. Muhatabımız Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gibi görünse de, 7 düvel birden karşı cephede yer aldı. Milli varlığımız, menfaatlerimiz, istikbalimiz neyi gerektiriyorsa onu yaptık. Sondaj ve araştırma gemilerimiz tehditlere, sataşmalara, engelleme gayretlerine aldırmadan, şanlı donanmamızın koruması altında tespit ettiğimiz sahalarda faaliyetlerini sürdürdüler. Çok şükür Karadeniz’de sonuca da ulaştık. Akdeniz’den de benzer bir müjdeli haber geleceğinden eminiz. Şimdi uzlaşma, diplomasi ve masa devreye girdi. Hiç şüphemiz yok ki, aynı kararlılığı devam ettireceğiz. Bunun dışında bir şey bekleyenler, Yunanistan ve Rum tezlerini kabul edeceğimizi zannedenler büyük yanılgı içindedir. Gerekirse yine sahaya döneceğimizi, menfaatlerimizin gereğini her şart altında yapacağımızı artık anlamaları ve kabul etmeleri şarttır.
KAZDIKLARI KUYUYA DÜŞTÜLER
Bütün bu sorunlarla uğraşırken, doğrudan bizi ilgilendiren bir başka cephe açıldı. Ermenistan’ın boyunu, çapını, haddini çok aşacak biçimde Azerbaycan’a saldırması asla bir tesadüf değildir. Türkiye’yi, Türkiye’nin öz kardeşi Azerbaycan üzerinden sıkıştıracaklarını zannettiler. Bunu düşünenler de, Ermenistan’ı sahaya sürüp yeni katliamlara yöneltenler de, yanıldıklarını kısa zaman içinde anladılar. Can Azerbaycan, sadece yapılan saldırıları püskürtmekle kalmıyor, yeri ve zamanı gelmişken 30 yıla yakın zamandır işgal altında olan öz topraklarını da geri alıyor. Türkiye’nin Azerbaycan’ın bu tarihi mücadelesinde yanında olmasına, her türlü desteği vermesine, yardım etmesine kimsenin bir itirazı olamaz, olsa da bir anlam ifade etmez. Oynadıkları oyun yine bozulmuştur ve kazdıkları kuyuya düşmüşlerdir.
HAK VE HUKUK ESAS ALINMALI
Bütün bunlar yapılırken, bizim kimsenin toprağında, malında, canında asla gözümüz olmamıştır. Biz tamamen kendi varlığımızın, bağımsızlığımızın, hak ve hukukumuzun gereğini yapıyoruz. Haklıyız ve güçlüyüz. Hak ve güç bir araya gelince de önünde kimse durmuyor. Herkese anlayacağı dilden konuşuyoruz. Beklentimiz ve isteğimiz, karşımızdakilerin de aynı şeyi yapması, oldubittiler ve dayatmalar yerine, hak ve hukuku esas almasıdır. Bunun herkesin menfaatine olacağını görmeleri ve Türkiye’nin düşmanlığına değil, dostluğuna yatırım yapmalarıdır.
TÜRKİYESİZ OLMAYACAĞINI TEYİT ETTİLER
Sahada verilen her mücadelenin sonu mutlaka masada şekillenecektir. Ancak, Türkiye’nin sahadaki iddialarını aynen ve eksiksiz biçimde masada da sürdürmesi dışında bir yol ve yöntem yoktur. Nitekim, Avrupa Birliği’nin de bunu gördüğü ve anladığı kanaatindeyim. Türkiye’ye dayatmalara rıza göstermesi için yaptıkları yaptırım tehditlerinin bir işe yaramayacağını, asıl zararı kendilerinin göreceğini anladılar. Yaptıkları liderler toplantısı, şimdiye kadar olanlardan farklı bir sonuç vermedi. Türkiyesiz olmayacağını bir defa daha teyit ettiler. Bu teyidi yapıyorlar ama diğer taraftan da her zamanki ikiyüzlülüğü, ahlaksızlığı elden bırakmıyorlar.
DÖNÜŞÜ OLMAYAN YOL
Azerbaycan’ı durdurmak için yapılan ateşkes çağrıları tam bir kepazeliktir. Bunlar zerre kadar samimi olsalardı, daha önce kendi aldıkları kararlara uymayan, işgal ve katliamlarını sürdürmek için fırsat kollayan Ermenistan’a bunu hak ettiğini söyler, ateşkes yerine, işgale son verilmesi çağrısını daha güçlü ve etkili biçimde yaparlardı.
Elbette Azerbaycan bu tutarsızlıkları, bu çifte standardı ciddiye almayacak, tıpkı Türkiye gibi kendi varlığının, bekasının, menfaatlerinin gereğini yapmaya devam edecektir. Azerbaycan, uluslararası hukuk ve anlaşmaların gereğini yapıyor, işgal altındaki topraklarındaki teröristleri temizliyor. Bu da en doğal hakkıdır ve dönüşü olmayan bir yola girilmiştir.