Elazığ ve Malatya’yı sarsan deprem, doğal olarak her şeyin önüne geçti. İnsanımızın canı, malı, sağlığı, geleceği, siyasi sorumluk taşıyan yönetme erkini üstlenenlere emanettir. Dolayısı ile hükümetin bütün imkânları ile deprem bölgesine koşması, önce arama ve kurtarma, sonrasında da hasarın kaldırılması ve mağduriyetlerin giderilmesi için seferber olması eşyanın tabiatı icabıdır. Her depremde bir şeyler daha öğreniyor, bir defa daha durumumuzu gözden geçiriyor ve bir sonrakine daha hazırlıklı hale geliyoruz. Gönül ister ki, her şey mükemmel olsun, kentsel dönüşüm kısa zamanda tamamlansın, depreme kelimenin tam anlamıyla hazırlıklı hale gelelim. Ancak, bunun o kadar kolay olmadığının farkındayız. Tarihin coğrafyaya dar geldiği bir dönemden geçiyoruz. Büyük ve ivedi sorunlarımız var ve hepsini birden göğüslemek, hepsiyle birden uğraşmak ve çare bulmak zorundayız.
DEPREMİ İSTİSMAR, AYIPTIR
CHP ve yancılarının deprem istismarı, varlık sebeplerine uygundur. Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup konuşması ibret vericidir. Daha aradan bir hafta bile geçmeden, acıları istismar etmek ve buradan devşirilecek siyasi rantı her şeyin önüne geçirmek, en hafif şekliyle ayıptır. Kim ne derse desin, CHP ne kadar karalamaya uğraşırsa uğraşsın, deprem konusunda büyük aşama kaydettik. İdeal seviyede değiliz, ama ne yapılması gerektiğini biliyoruz ve harekete geçilmiştir. Yeri gelmişken, bugün deprem denilince akla gelen, devreye giren, hizmet veren neredeyse bütün kurumların 1999 depremi sonrasında, MHP’nin de içinde olduğu hükümet tarafından kurumsal hale getirildiğini hatırlatmak ve hakkı teslim etmek bir görevdir. Doğru yoldayız, sadece biraz daha hızlanmamız, tedbirlerimizi daha da arttırmamız gerekiyor. Yarın yeni bir deprem olmayacağının garantisini kimse veremez, nitekim bu yazının yazıldığı saatlerde Manisa bir defa daha sallandı. Kılıçdaroğlu’nun diline doladığı deprem vergileri ile bütün bunlar yapılıyor.
LİBYA’DA KARARLILIK ŞART
Depremi konuşurken, hayati önemdeki diğer meseleleri de kaçırmayalım. Libya’da yaptığımız doğru ve yerinde hamleyi zora sokmak ve mümkünse yok etmek için şeytani planlar yapılmaktadır. Türkiye ile meselesi olanlar bu konuda da bir şer ittifakı oluşturdular ve terörist Hafter üzerinden kirli hesaplarını hayata geçirmek için fırsat kolluyorlar. İlk gün ne söylemişsek, bugün de geçerlidir. Bizim Libya’daki pozisyonumuzu hiçbir şart altında kaybetmememiz ve her ne pahasına olursa olsun arkasında durmamız gerekiyor. Akdeniz’deki hakkımızın ve hukukumuzun korunması buna bağlı olduğu gibi, bu aynı zamanda bir milli onur meselesi haline gelmiştir. Türkiye’nin her söylediğini yapacak güce ve kudrete sahip olduğu, her şartta bütün dünyaya gösterilmelidir. Bunu yapmak, bundan sonraki hamlelerin etkisi ve sonucu için de temel teşkil edecektir. Ayrıca, bu durum Türkiye ile hesabı olanlara tokat gibi bir cevap oluşturacak, Türkiye’ye ümit bağlayanlara da yol gösterecektir.
İDLİB’DE SON DURUM
İdlib sorunu ayrı bir yara olarak önümüzde duruyor. Rusya ne yazık ki, bu konuda bizi hayal kırıklığına uğratmıştır. Orada bütün dünyanın gözleri önünde bir zulüm, bir katliam yaşanıyor. Ateşkes kâğıt üzerinde kalmıştır. Bir defa daha görüyoruz ki, bu dünyada geçerli olan tek ölçü menfaattir. Özellikle emperyalist ülkelerin kendi çıkarları uğrunda feda edemeyecekleri hiçbir şey yoktur ve dostluk, iyi ilişkiler, ortak hareket etme gibi değerler, sadece bu menfaate uygun olursa geçerli ve önemlidir. Aksi halde, gözünüzün içine baka baka her türlü yalanı da söylerler, her türlü kazığı da atarlar, her türlü kalleşliği de yaparlar. ABD’den AB ülkelerine, Rusya’dan Çin’e kadar bu gerçeği defalarca test ettik, gördük ve yaşadık. Bizim kendimize inanmaktan, kendi gücümüze güvenmekten ve kendi işimizi görmekten başka bir çıkışımız yoktur.
SURİYE’Yİ PAYLAŞIYORLAR
ABD demişken, PKK ile ilişkileri ve arkadan dolaşarak yaptıkları rezilliklerin hangi noktalara ulaştığını ibretle izliyoruz. PYD’ye her türlü yardım ve desteği kesintisiz devam ettiriyorlar. ABD ve Rusya, açık ve net şekilde Suriye’de bir paylaşım yapmaktadırlar ve zaman zaman karşı karşıya gelseler de birbirlerinin ayağına basmadan yürüyorlar. Bu kepazelik, bizim Barış Pınarı Harekâtı ile ne kadar önemli, ne kadar stratejik bir adım attığımızı bir defa daha belgelemektedir. Burada da kararlılığımızı her şart altında sürdürmemiz, Suriye sınırımızda hiçbir şekilde bir terör yapılanmasına izin vermeyeceğimizi sadece lafla değil, gerekirse sahada göstermemiz şarttır. Hükümette bu kararlılığı görüyoruz ve bundan memnuniyet duyuyoruz.
İvedi ve hayati meselelerimizi daha da uzatmak mümkündür. Sadece bu kadarı bile nasıl bir dönemden geçtiğimizi, birlik ve beraberliğimizin ne kadar önemli olduğunu ispatlamaya fazlasıyla yetiyor. Buna rağmen hâlâ siyasi rant peşinde koşmak, Türkiye ile meselesi olanlara malzeme vermek ve onları ümitlendirmek ihanet değilse nedir? İhanet olması için daha ne olması gerekiyor?