ABD’nin, Fırat’ın doğusunda bir güvenli bölge oluşturulması için verdiği sözlerin hiçbirini tutmayacağı, tam tersine Türkiye’nin müdahalesini engellemek, bu olmazsa zorlaştırmak için elinden gelen her şeyi yaptığı ve yapacağı artık ortaya çıkmıştır. Hükümet elbette bunun farkındadır ve muhataplarına son bir şans vermiş, üç haftalık zaman tanımıştır. ABD’nin oyalamalarına daha fazla seyirci kalınmayacağı ve bir müdahale için hazırlıklarımızın son aşamaya geldiği anlaşılıyor.
AĞIR BEDELLER ÖDEDİK
İdlib tarafında da durum farklı değil. Rusya ile varılan anlaşmanın yürümediği, artık bir sır değildir. Biz en başından itibaren ABD ile mutabakata da, Rusya’nın verdiği sözlere de hep ihtiyatlı yaklaştık ve bunlara güvenmek yerine, kendi göbeğimizi kendimizin kesmesinin çok daha doğru olacağını söyledik. Nitekim, Rusya’nın yardım, destek ve teşviki ile İdlib’de sükunet yok edilmiştir ve rejim güçleri, şehri kan gölüne çevirmekte en küçük bir sakınca görmüyorlar. Asıl sorun buradan başlayan göç dalgasının yeniden sınırlarımızı zorlamasıdır. Biz yeni bir göç dalgasına daha tahammül edemeyiz. Suriye çıkmazında ödediğimiz bedel, artık taşınamaz noktalardadır.
GÖÇMEN DEPOSU DEĞİLİZ
Sayın Cumhurbaşkanı, bu gelişmeleri bütün dünyanın dikkatlerine sunmuş ve çok kritik bir uyarı yapmıştır. Suriyeli mültecilerin yükünü sadece Türkiye’nin çekemeyeceğini, misafir ettiklerimiz için başta Avrupa Birliği olmak üzere dünyadan gerekli desteği alamadığımızı bir defa daha hatırlatmıştır. “Destek verdiniz verdiniz, aksi halde bu yolculuk bizi farklı yerlere götürebilir. Farklı yer nedir? Güvenli bölge olmazsa, kapıları açmak zorunda kalırız” sözü, Türkiye’nin pozisyonunu net olarak ortaya koymaktadır. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, “Nasıl olsa yeni göç akımı dalgası başlarsa Türkiye bunu göğüsleyecektir yaklaşımı ve rahatlığı, kesinlikle yanlış bir rahatlık ve yaklaşımdır. Türkiye hiçbir ülkenin bekçisi değildir. Onların göçmen deposu değildir. Oluşturdukları krizlerin de faturasını ödeyecek ülke değildir” diyerek, verilen mesajı daha da netleştirmiştir.
AKDENİZ MASASI!
Bütün bunlara paralel olarak Doğu Akdeniz’de de önemli gelişmeler yaşanıyor. Bölgedeki doğal gaz ve petrolün paylaşımı için bir masa kurdular. Mısır, İsrail ve Yunanistan şer üçgeninin bastırması ile bu masaya bizi davet etmediler. Bu hiçbir şeyi değiştirmez. Alınacak kararlar hikâyeden ileri gitmez. Biz Akdeniz’de en uzun kıyısı olan, en çok hakkı ve yetkisi bulunan ülkeyiz. Bu hak ve yetkilerimizden hiçbir şart altında zerre kadar geri adım atmayız ve gereği neyse onu yaparız. Şu anda yapılan budur. Araştırma ve sondaj gemilerimiz faaliyettedir. Donanmamız bu gemilere koruma sağlamaktadır. Sonuna kadar gidileceğinden en küçük bir kuşkumuz yoktur.
NE DEVLET NE ÜLKE UMURLARINDA
İçinde bulunduğumuz süreçte Türkiye tarihi bir virajı dönüyor. En küçük bir yanlışa da, kayba da tahammülümüz olamaz. Dolayısı ile sıkı durmak, el birliği yapmak ve özellikle dışarıya karşı birlik ve bütünlüğümüzü sağlamak zorundayız. Ancak, gelin görün ki CHP ve yancılarının ne böyle bir meselesi var, ne de ülkenin varlığı ve geleceği umurlarında. Onlar için Cumhur İttifakı’na saldırmak, MHP’ye iftira etmek, Recep Tayyip Erdoğan’ı zor duruma düşürmek, her şeyden önemli ve öncelikli. Bütün mesailerini buna ayırmış durumdalar. Ve bunu yaparken öyle şeyler söylüyor, öyle işler yapıyorlar ki, ABD, PKK, YPG’yi bile geride bırakıyorlar. Kemal Kılıçdaroğlu’na göre, PKK-YPG zaten terör örgütü değil ve dolayısı ile ABD’nin bunları koruyup kollamasında, bu katil sürüsüne bir terör devleti kurdurmasında da bir sakınca bulunmuyor! Kılıçdaroğlu ve CHP yardımcıları, PKK ile mücadele etmek yerine, bunların siyasi uzantısı HDP ile iş birliği yapıp daha da azmalarının yolunu açmaktadırlar. YPG’yi sınırlarımızdan kovmak yerine, Esad’la görüşüp, bu eli kanlı katillerle barışmasını sağlamamızın daha doğru olacağını savunmaktadırlar.
TATİL, KIYIM VE ZAM YAPIYOR
Kılıçdaroğlu bu skandal ötesi söz ve değerlendirmelerine, ‘’S-400 niye alındı, bize kim saldıracak? Irak mı, İran mı bize saldıracak? Rusya mı bize saldıracak? Silahlar zaten onların. Yunanistan’la mı kavga edeceğiz’’ diyerek bir yenisini daha eklemiştir. Bu muhteremi dinlerseniz ordu kurmanıza da, tank üretmenize de, savaş uçağı almanıza da hiç gerek olmadığı sonucuna varırsınız, çünkü bize saldıracak kimse yok! Nitekim, ele geçirdikleri belediyelerdeki icraat ve tavırları da bu açıklamalara son derece paraleldir. Özellikle İstanbul, daha üç ayı dolmadan tamamen kontrolden çıkmış durumdadır. Seçilen belediye başkanı, İstanbul’a hizmeti aklının ucundan bile geçirmeyip, HDP-PKK’yı nasıl memnun edeceğinin derdine düşmüştür. Elbette yaptığı şeyler de var. Tatil, kıyım ve zam yapmakta çok mahir olduğunu kısa zamanda anladık. Bunlardan kalan zamanlarda da şovlar düzenliyor. İstanbul Belediyesinin ihtiyacı için kiralanan arabaları sergileme şovunun, sonunun nasıl geleceğini merak ediyoruz.