Hukukun işlediği, demokrasinin bütün kurum ve kuralları ile yerleştiği, bölünmez bütünlüğün esas alındığı bir ülkede terör olmaz, olamaz, hiç kimse terörü masum ve meşru gösteremez. Gidin ABD’de bizdekinin binde biri kadar bir terör eylemi yapmaya kalkışın da başınıza nelerin geleceğini görün. Aynı şey İngiltere’den Fransa’ya, Almanya’dan İspanya’ya bütün Avrupa ülkeleri için de geçerlidir.
AVRUPA ÖRNEĞİ
Hiç kimse buralarda eşitlik, özgürlük, demokrasi olduğunu, ama bizde bu değerler zayıf kaldığı için sorun çıktığını söyleyerek, eli kanlı terör örgütlerine kapı aralamaya uğraşmasın. Sözünü ettiğimiz ülkelerde demokrasi, onların düzenlerini bozmadığınız zamanlarda önemli ve değerlidir. Özgürlük, onların menfaatleri ile sınırlıdır. Eşitlik kendi milletleri için vardır. Bunun dışına çıkıldığı zaman ne demokrasi dinlerler, ne eşitlikten anlarlar, ne özgürlük tanırlar, ne de insan haklarını akıllarına getirirler. Defalarca örneklerine rastladık. En küçük bir terör eylemi karşısında en ağır silahları kullandılar. Anında kanunlarını değiştirip güvenlik güçlerine, sorgusuz sualsiz silah kullanma yetkisinden başlayıp, her türlü özgürlüğü kısıtlama hakkı ve yetkisi verdiler. Bu da yetmedi, anında bir araya gelerek ortak mücadele kararları aldılar ve uyguladılar.
HUKUK DEVLETİ
Dünyanın hiçbir devleti, hiçbir rejimi kendi varlığına yönelik bir tehdidi mazur göremez. Ama sıra Türkiye’ye gelince, birden bire herkes ayağa kalkıyor. Bölücü ihaneti özgürlükle, eli kanlı terörü demokrasiyle, kalleşliği ve kahpeliği eşitlikle, çocukların katledilmesini de insan hakları ile izah etmeye çalışıyor. Bunlardan artık bıktık, usandık. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Demokrasisi, özgürlük ve eşitlik anlayışı hiç kimseden geri değildir. Böyle olduğu içindir ki, bin yıldır bu topraklarda kardeşçe yaşıyoruz. Bütün ihanetlere, kumpaslara, fitne ve fesada, kirli tezgâhlara rağmen ayaktayız. Bunu hiç kimse değiştiremeyecektir.
HDP'Lİ BELEDİYELER, KANDİL’İN EMRİNDE
Bu genel değerlendirmeyi alın, şu anda yaşananlara uygulayın. Türkiye, uzun yıllardır, tamamen dışarıdan planlanan, desteklenen ve sürdürülen bir terör belasıyla karşı karşıyadır. Bu terörün amacı devleti yıkmak, ülkeyi bölmek ve milleti lime lime etmektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, dünyanın her yerinde olduğu gibi, bu terörle mücadele ediyor. Ve bunu yaparken dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar da demokrasiye, hukuka, insan haklarına bağlı kalıyor. Bunun aksini ancak teröristler ve onların destekçileri iddia ediyor. Şu anda da çok çarpıcı, çok hazin bir örnekle karşı karşıyayız. HDP’li belediyeler, açık ve aleni bir şekilde PKK terör örgütünün arka bahçesi haline gelmişlerdir. Belediye imkânları tamamen bu katil sürüsüne tahsis edilmektedir. Bunların hepsi ispatlı, şahitlidir. Belediye başkanları Kandil’deki teröristlerin emrindedir ve bunun dışına çıkılamamaktadır. Dünyanın neresinde, böyle bir kepazeliğe izin verilir? Dünyanın hangi ülkesi böyle bir ihaneti hoş görüp, görmezden gelebilir? Milletin vergileri, belediyelere ‘hizmet yapılsın’ diye tahsis ediliyor. HDP'li belediyeler bu paraları, bu imkânları Kandilli katillerin emrine sunuyor. Bu görmezden gelinecek, “Millî irade böyle istedi” denilerek, mazur görülecek bir şey olamaz. Terörün millî iradesi, teröristin hukuku, bölücülüğün demokrasisi olamaz. Bir seri katil, gidip bir yerden belediye başkanı seçilebilirse, “millî irade” diyerek, bu caniyi masum mu göreceğiz?
AÇIKÇA SUÇ İŞLENİYOR
Hukuk her şeyin üstündedir. Görevden alınan Diyarbakır, Van ve Mardin Belediye Başkanları hukukun dışına çıktıkları, teröre yardım ve yataklık ettikleri için görevden alınmışlardır ve haklarında soruşturma başlatılmıştır. Bundan sonra da kim aynı şeyleri yaparsa, tamamı görevden alınmalı ve yargı önüne çıkarılmalıdır. Hukuk devleti de, bölünmez bütünlük de, ülkemizin varlığı ve birliğinin teminat altına alınması da bunu gerektirir. Akıl ve izan sahibi olan, zerre kadar vicdanı bulunan, bu ülkenin bölünmez bütünlüğünü isteyen herkes bunu böyle görüp böyle değerlendirir. Aksini söyleyen de, bunun için ortalığı ayağa kaldıranlar da, terörün açık destekçileridir ve suç işlemektedirler. Bunların eski cumhurbaşkanı, eski başbakan veya bir siyasi partinin genel başkanı veya sözcüsü olmaları bir şeyi değiştirmez.
GÜL VE DAVUTOĞLU
Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu’nun görevden alınan belediye başkanlarına seçilmiş olmaları üzerinden destek vermeleri, bu ülkenin kimlere teslim edildiğini ve hatta neden bu duruma geldiğimizi de ispatlamaktadır. CHP ve İP’i de bunlara katarsanız, tehdit ve tehlikenin ne kadar büyük ve yakın olduğu çok daha iyi anlaşılır. PKK ve Kandilli katillerden önce bunlar görevden almalara itiraz etmiş ve terör örgütünü sevindirmişlerdir. İP’in sessiz kalması, bu değerlendirme dışında kalmasına yetmez. Susmak kabullenmektir. Böyle bir gelişme karşısında susmak, ittifak ortakları ile aynı şeyi düşündükleri, aynı şeyi söyledikleri anlamına gelir. Ortakları CHP ve HDP teröristlerin arkasında durduklarına göre, İP’in susarak durduğu yer de orasıdır.
Cumhur İttifakı'nın ne olduğu, bu ülke için ne kadar hayati bir görev üstlendiği, görevden almalar sonrasındaki gelişmelerle bir defa daha anlaşılmıştır. Cumhur İttifakı, bu ülkenin teminatıdır. Bu ülke ve milletle meselesi olanların hedefinde olması da bu yüzdendir.