Anayasa Mahkemesi’nin terör örgütü propagandası yapan sözde akademisyenlerin bireysel başvurularına "hak ihlali" kararı vermesi, akıl ve vicdan sahibi herkeste olduğu gibi bizde de şok etkisi oluşturmuştur. Ülkenin Anayasayı korumaktan ve kollamaktan en üst seviyede sorumlu olan kurumu, Anayasal düzeni bozmak ve ülkeyi bölmek için eline silah alıp dağa çıkmış bir terör örgütüne, açık ve aleni şekilde destek verenlerin cezalandırılmasını nasıl hak ihlali sayar, anlamak mümkün değil.
DEVLET GÖREVİNİ YAPTI
Kandilli katillerin açıklamaları ile sözde akademisyenlerin malum bildirileri birbirini tamamlamaktadır. Terör örgütünün Diyarbakır başta olmak üzere şehirlerde halkı isyana teşvik etmesi, devleti ve devletin kurumlarını yok sayması ve bu kahpeliği sürdürebilmek için hendek kazıp tahkimat yapması, demokrasi ve hukukla nasıl izah edilebilir? Bu açık ve kesin şekilde bir kahpeliktir ve bunu yapanlar dünyanın her yerinde en ağır şekilde cezalandırılır. Şehirlerin neden bu hale geldiği ayrı bir konudur ve bunu zaten zamanında çok konuşmuş, çok şey söylemiş ve yapılan yanlışları her vesile ile dile getirmiştik. Terörü önce şehirlerden, sonra da istisnasız her yerden söküp atmak devletin görevidir ve Anayasanın emridir. Türk Devleti bunu yapmıştır. Bunu yaparken de, sivillerin zarar görmemesi, yerleşim yerlerinin tahrip olmaması ve hukuk dışına çıkılmaması için çok özel bir titizlik göstermiştir. Bu mücadeleyi veren kahraman güvenlik güçlerimiz gerektiğinde canlarını ortaya koymakta en küçük bir tereddüt duymamış, ama asla yanlış bir şey yapmamışlardır. Dünyada bu ölçüler içinde terörle mücadele eden başka bir ülke de yoktur.
PKK SÖZCÜLÜĞÜ YAPTILAR
Bu haklı, doğru ve yerinde mücadele yapılırken, sözde akademisyen olduğunu söyleyen küçük bir güruh, yayınladıkları bildiri ile PKK’nın sözcülüğüne soyunmuş ve devletimizi hakaret ve iftiralarla suçlamışlardı. Hendek kazan kalleşlerin temizlenmesini, vatandaşları açlığa, susuzluğa mahkum etmek, kasıtlı ve planlı kıyım yapmak, katliam ve bilinçli sürgün politikası uygulamak olarak değerlendirmişlerdi. Bütün dünyayı bu yalanlara inandırmaya ve Türkiye’yi karalamaya çabalamışlardı. Muhtemeldir ki, yayınladıkları bildiri PKK tarafından hazırlanmış ve ellerine verilmişti. Terörü desteklemek, teröriste sahip çıkmak, devlete ve güvenlik güçlerimize iftira etmek ve görevlerini yapmalarına engel olmaya çabalamak ne zaman ifade özgürlüğü oldu? Dünyanın neresinde böyle bir özgürlük var? Bu kesin şekilde teröre yardım ve yataklık etmektir ve açık bir suçtur. Suç işleyenlerin cezası kalması düşünülemez. Türk yargısı harekete geçmiş ve gereğini yapmıştır. Olay budur.
BU ÜLKE SAHİPSİZ DEĞİL
Anayasa Mahkemesi’nin “Barış Bildirisi” görünümlü PKK propagandasını, “fikir ve ifade hürriyetinin kullanımı” olarak değerlendiren kararı, kelimenin tam anlamıyla skandaldır. Terörle mücadelede büyük bir mücadelenin verildiği ve PKK’lı kahpelerin inlerinde bulunup yok edildikleri bir süreçte yüksek mahkemenin kararı çok çarpıcıdır. Milli vicdanı yaralamış, şehitlerimizin kemiklerini sızlatmış, şehit yakınlarını ve aziz milletimizi derinden üzmüştür. Bu ülke sahipsiz değil. Nitekim, itirazlar yükselmiş ve çok haklı ve yerinde açıklamalarla Anayasa Mahkemesi’nin yanlış kararının haksızlığı dile getirilmiştir. Akademisyenlerden gelen açıklama çok önemlidir ve son derece isabetlidir. 1071 sayısı çok anlamlıdır ve milletimizin hislerine tercüman olunmuştur. Aynı şekilde sendikalardan, sivil toplum örgütlerinden ve MHP sözcülerinden gelen açıklamalar şehitler tepesinin boş olmadığını göstermiştir.
ANAYASAYA DA UYGUN DEĞİL
Anayasa Mahkemesi’nin yetki ve sorumluluğu bellidir. Anayasaya bağlı bir kurumdur. Anayasa'nın başlangıç kısmında ‘hiçbir faaliyet Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının devleti ve ülkesi ile bölünmezliği esası karşısında koruma göremez’ hükmü yer almaktadır. Buna rağmen bölücülük, terör örgütüne destek ve övgü olan bir bildirinin fikir özgürlüğü olarak görülmesi, akla ziyan bir karardır. Bunu anlamak da, kabul etmek de, sessiz kalmak da mümkün değildir. MHP Genel Başkan Yardımcısı sayın Fethi Yıldız’da yaptığı açıklamada, Anayasa Mahkemesi’nin fikir özgürlüğü kapsamına sokmaya çalıştığı bildirinin Türkiye’yi bölmek isteyenleri savunan bir nitelik içerdiğine dikkat çekmiş ve şu değerlendirmede bulunmuştur: “Malum bildiride terör örgütünün propagandası yapılıyor. Buna yandaş olanlar alkışlanıyor ve bu fikir özgürlüğü olarak görülüyor. AYM’nin hak ihlalinden hareket ederek böyle bir karar vermesini anayasaya bağlı bir vatandaş olarak kabul edemem. Anayasaya uygun değil. AYM son kararıyla anayasanın başlangıç bölümündeki emredici hükümleri unutmuş gözüküyor. AYM’nin kararı anayasaya aykırıdır ve kabul edilemez. Biz Anayasa’nın başlangıç hükümlerinden yana tarafız ve bu hükümlerin sonuna kadar savunucusu olacağız.”
Yerimiz belli, duruşumuz net ve kesindir. Biz bu ülkenin bölünmez bütünlüğünden yanayız. Buna tehdit oluşturan herkesin ve her şeyin her ne pahasına olursa olsun karşısındayız.