Her sorunu çözüyoruz, her sıkıntıyla baş ediyoruz, her düşmanı tepeliyoruz, ancak bu CHP’yi ne yapacağız? Bu partinin yancıları ile birlikte çok ciddi ve ağır bir milli güvenlik sorunu hâline geldiği çok açıktır. CHP, Cumhur İttifakı karşısında düştüğü aciz durumun sorumlusu olarak doğrudan Türk milletini görmeye başlamış, Türk devletini kurumlarıyla birlikte hedef alacak kadar kendini kaybetmiştir.
BU KILIÇDAROĞLU’NUN NERESİ DEMOKRAT?
Sayın Devlet Bahçeli de grup konuşmasında, ne pahasına olursa olsun, ülkesine kara çalmanın hiçbir siyaset ve fikir adamını şerefli yapmayacağını, bugüne kadar da yapmadığını söyledi ve CHP’nin bu hazin durumuna geniş bir yer ayırdı: “Muhasım güçlerin elinden, eteğinden tutanlar, onların ağızlarından çıkacak bir söze müzahir şekilde gelecek planlaması yapmak için hazır kıta bekleyenler dik duramazlar, yerli olamazlar, milli olamazlar, bu milletin evladı asla olamazlar. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’ye cephe almış bir siyaset ayıbı, bir siyaset defosu, bir siyaset falsosudur. Bizim CHP’yle sorunumuz, Türkiye’yle sorunu olduğu içindir. Öğretmene, işçiye, memura, esnafa, emekliye, sanayiciye, işsize, çiftçiye verdiği oy kadar kıymet yükleyen bir siyasi zihniyetin samimiyetinden, insan sevgisinden, müşfik ve muhik muamelesinden söz etmek mümkün müdür? ABD’ye ‘demokrasimize müdahale edin’ çığırtkanlığı yapan bir CHP’nin neresi doğrudur? Türkiye’yi yalanlarla dışarıya jurnalleyen bir CHP’nin nesi düzgün, neresi dürüsttür?”
ASKERE DÜŞMANLIK, DÜŞMANA ASKERLİKTİR
Bir CHP milletvekilinin Türk ordusuna dil uzatmasına Sayın Bahçeli’nin cevabı çok açık ve çok net oldu: “Bir CHP milletvekilinin kalkıp Türk ordusuna satılmış demesi bize göre hesabı sorulması gereken şerefsizliktir, kepazeliktir, Türkiye husumetinin kök salmasıdır. Kahraman Türk ordumuzun satılan, satılmış görülen yeri neresidir? Terörle mücadelesi mi satılmıştır? Millet ve kanun ordusu oluşu mu satılmış görülmektedir? Fırat Kalkan’ından Zeytin Dalı Harekâtı’na, Barış Pınarı Harekâtı’ndan Pençe Operasyonlarına kadar ova ova, dağ dağ, mağara mağara, şehir şehir, deyim yerindeyse köşe bucak hainleri arayan, sonra bulan, bulduktan sonra da imha eden kahramanlar mı satılmıştır? Sınırımızda nöbetçi, gökyüzümüzde kartal, gönlümüzde şükran, dileğimizde dua, dilimizde Peygamber ocağı, tarihte muzaffer bahadırlık olan kahraman Türk askeri mi satılmıştır? Orduya satılmış demek, bedelsiz satılmışlığın, uşaklığın aleni beyanıdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle bu zehirli ve zillet CHP anlayışına diyorum ki: Askere düşmanlık, düşmana askerliktir.”
İŞTE SİZE ZİLLET
Sayın Bahçeli, zillet güruhunun ne yapmak istediğini, nerelere hizmet ettiğini net şekilde ortaya koydu: “Türk askerinin Libya’daki mevcudiyeti, zalimlere vekâlet eden CHP’yi ve diğer zillet refiklerini gocunduruyor. Doğu Akdeniz’den Afrika içlerine, Suriye’den Katar’a, Dağlık Karabağ’dan Irak’a, Afganistan’dan Kıbrıs’a kadar kahramanlarımızın varlığı CHP’nin, İYİ Parti’nin, HDP’nin, SP’nin ve bilumum çıkar ortaklarının uykularını kaçırıyor. Batı’nın oyunlarına ses çıkaramayan densizler, Katarla yatıp Katarla kalkıyorlar. CHP sokakları tahrik etmiş, vatandaşlarımızı istismara yeltenmiş, fakat başaramamıştır. Uluslararası toplumu, küresel kuruluşları, husumet lobilerini kışkırtmış, velakin emeline muvaffak olamamıştır. Şimdi de sırayı Türk askeri mi almıştır? Türkiye Cumhuriyeti; pastane liberallerinin, meyhane devrimcilerinin, arada poşu takan, derede mekap giyen, tepeye varınca mermiyi yiyen kanlı bölücülerin, köşeleri kaybolmuş tatlı su kurnazlarının, pos bıyıklarıyla, doymayan kursaklarıyla boğazın iki yanına tutunmuş küreselcilerin eline, emeline, heveslerine, hedeflerine terk edilemez. Artık öyle bir noktaya gelinmiştir ki, ismini saydıklarımın çatı ve çıkar örgütü hâline gelen Cumhuriyet Halk Partisi bir milli güvenlik meselesine dönüşmüştür. İşte zillet budur. İşte hezimet budur. İşte dalalet, işte cehalet bu kirli anlayışla mündemiçtir.”
MAVİ VATAN’I SAVUNMAK BOYUN BORCUMUZ
Karşımızdaki şer güçlerinin kepazelikleriyle ilgili tespit ve uyarılarla bitirelim: “Fransa’yı bilmek ve tanımak için Cezayir soykırımına, Ruanda soykırımına, Gabon, Senegal, Benin, Tunus, Gine, Burkina Faso, Çad, Kamerun, Cibuti katliamlarına bakmak yeterli değildir. Bu melanet istilacının hangi canilikleri yaptığını görebilmek için 1920 Antep’ini, Adana’sını, Urfa’sını incelemek kaçınılmaz bir ödev, ertelenemez bir görev, milli bir mükellefiyettir. Bu Fransızlar ister kabul etsinler, ister etmesinler, ister sevsinler ister sevmesinler, Dağlık Karabağ Azerbaycan toprağıdır, Karabağ Türk’tür, Karabağ ebediyen Türk yurdudur. Doğu Akdeniz’de yaşanan ve milli sabrı zorlayan provokasyonlar Türkiye’ye karşı teşekkül etmiş husumet ve hıyanet cephesinin bir yönüyle deşifresidir. Bu korsan müdahale, muhatap hiçbir devletin yanına bırakılmamalıdır. Mavi Vatan’a karşı boyun borcumuz neyse yapılması gereken odur.”