2006 yılında Pentagon’a sunulan ve Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde yayımlanan bir rapor, Ortadoğu’nun geleceği ve bölge ülkeleri üzerindeki stratejik planlar açısından büyük bir önem taşıyor. Bu plan, özellikle Türkiye’nin jeopolitik konumunu hedef alan bir stratejiyi içeriyordu. Bugün bölgede yaşanan gelişmelerin, bu planın bir yansıması olduğu düşüncesi gittikçe daha fazla dile getiriliyor. İran, görünürdeki hedef olsa da asıl amaç Türkiye’yi zayıflatmak olabilir mi?
Planın Temel Hatları
2006’da yayımlanan bu plan, ABD’nin Ortadoğu’da kurmayı planladığı yeni düzeni ve bu düzenin aktörlerini açıkça ortaya koyuyordu. Lübnan, Suriye ve Gazze’ye yönelik hamleler, bölgedeki istikrarsızlığı artırarak, İran’a karşı bir operasyonun zeminini hazırlıyordu. Ancak, Türkiye’nin bölgedeki artan etkisi ve jeopolitik konumu, bu planda hedef alınan asıl unsur olarak öne çıkıyordu. ABD’nin stratejik hesaplamalarına göre Türkiye, bir engel olarak görülmekteydi.
Bu stratejinin en dikkat çekici noktalarından biri, ABD’nin bölgede YPG/PKK gibi unsurlarla kuracağı stratejik ittifaktı. 100 bin kişilik YPG/PKK gücünün etkinliğinin artırılması ve bu güçle İran’a karşı yapılacak bir operasyonun alt yapısının hazırlanması, Türkiye’nin bölgedeki dengesini bozma amacı taşıyordu. Ancak burada asıl hedefin İran değil, Türkiye olduğu öne sürülüyordu.
Türkiye ve ABD’nin Çıkar Çatışması
Bugün bölgede yaşanan gelişmelere baktığımızda, bu planın izlerini net bir şekilde görmek mümkün. Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde düzenlediği askeri operasyonlarla ABD’nin desteklediği YPG/PKK güçlerine karşı mücadelesini sürdürüyor. ABD’nin YPG’ye verdiği yoğun askeri ve lojistik destek, iki NATO müttefiki olan Türkiye ve ABD arasında ciddi gerilimlere neden oldu. Türkiye, sınır güvenliğini sağlama ve bölgedeki terör unsurlarını bertaraf etme çabasındayken, ABD’nin YPG ile kurduğu stratejik ortaklık, Türkiye’yi yalnızlaştırma girişimi olarak görülüyor.
İran Bahane, Türkiye Hedef
ABD’nin ve İsrail’in resmi söylemlerinde İran’ın bölgesel etkisi ve nükleer programı sürekli bir tehdit olarak öne çıkartılmaktadır. Ancak, 2006’da Pentagon’a sunulan plana bakıldığında, asıl hedefin Türkiye olduğu daha net anlaşılıyor. Türkiye, enerji hatları, güçlü ordusu ve jeopolitik konumuyla Batı’nın çıkarlarına potansiyel bir tehdit olarak algılanmaktaydı. Suriye’nin kuzeyinde YPG/PKK varlığının güçlendirilmesi ve bu unsurların Türkiye’yi doğrudan tehdit edebilecek bir seviyeye getirilmesi, ABD’nin uzun vadeli stratejisinin bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Bugün Yaşananlar
Bugün Suriye’nin kuzeyinde YPG/PKK varlığı, Türkiye’nin en önemli güvenlik sorunlarından biri haline gelmiştir. ABD’nin bu gruba verdiği lojistik ve askeri destek, Türkiye’nin tepkisini çekiyor ve iki ülke arasındaki ilişkileri daha da geriyor. ABD’nin bölgede varlığını güçlendirme çabaları, 2006’da ortaya konan planın bir parçası olarak görülebilir. Türkiye’yi köşeye sıkıştırma ve bölgedeki etkisini azaltma girişimleri, bu stratejinin bir devamı olarak değerlendirilebilir.
ABD’nin içten istikrarsızlık yaratma çabaları da göz ardı edilmemelidir. 1 Mart tezkeresi sürecinde yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin Batı’ya karşı aldığı duruşun sembolik bir örneği olarak hatırlanmalıdır. ABD’nin bölgedeki çıkarlarına karşı verilen bu mücadele, Türkiye'nin bağımsız hareket etme kabiliyetinin göstergesi olmuştu.
2006’da Pentagon’a sunulan plan, Ortadoğu'nun nasıl şekillen dirileceğine dair stratejik bir yol haritasıydı. Ancak bu haritanın nihai hedefi Türkiye’yi zayıflatmak, sınırlarını tehdit etmek ve bölgedeki etkisini minimize etmekti. Bugün yaşananlar, bu planın bir yansıması olarak karşımızda duruyor. Türkiye, kendi güvenliği ve çıkarlarını koruma mücadelesini sürdürürken, ABD'nin bölgedeki stratejik hedeflerine de direnmeye devam ediyor.
Türkiye’nin bu büyük oyunda pasif kalmayacağı ve kendi stratejik hamlelerini güçlendireceği açık. 2006’da sunulan plan, bugünkü gelişmeler ışığında daha da anlamlı hale gelmiş durumda.
Selam ve Dua ile.