AKP ve Teflon Tava Felsefesine Devam!

Prof.Dr. Celalettin YAVUZ

Bir önceki “Teflon Tava Gibi Bir Parti: AKP” başlığı altındaki yazımda AKP’nin 16 yıla sığdırdığı başarılı geçmişinde neler yaptığını, hangi badirelere uğradığını, hangi negatif gelişme varsa bunu lehine çevirmede ustalaştığını, bu sebeple de AKP’ye “Yanmaz tava-teflon tava gibi” yakıştırması yapıldığını örneklerle açıklamaya çalışmıştım. Bugün de AKP-teflon tava ilişkisine devam edeceğiz. Çünkü son Makyavelist olduğu kadar müthiş bir algı yönetimiyle tüm negatif gelişmeleri lehine çevirmede uzman AKP’nin çok iyi irdelenmesinde yarar var!

Bir siyasi iktidar düşünün: Dış politikada bir zamanlar “Komşularla sıfır politika!” söylemiyle övünürdü. Bu söylem dış politika bilimine göre yanlıştı. Üstelik komşularla sorunları çözen kendisi de değildi. Ama seçmenleri arasında kabul gördü ve yaygın propagandası yapıldı. Gün geldi tüm komşularla sorun yaşandı. İçlerinden “çokbilmiş” biri (üstelik Başbakan Başdanışmanlığı, milletvekilliği ve bakanlık yapmış), bu vahim gelişmeye “Değerli Yalnızlık!” deme zavallılığını gösterdi ama nedense AKP tabanında ve tavanında infialle karşılanmadı.

Kıbrıs’ta Nisan 2004’te Annan Planı üzerine yapılan referandumda sonucun “Evet” çıkması için tüm milliyetçilerin aksine olabildiğince destek verdi ve sonuca ulaştı. Ancak Rum tarafı kabul etmedi. Ancak bu referandum sonrası Kıbrıs Meselesi’nde Türk tarafı oldukça çok zemin kaybetti. Ama AKP iktidarı bu gelişmeyi millete şikâyet ederek işin içinden sıyrıldı!

Bir de üyeliği için Kıbrıs’ta tavizler bile verilen AB meselesi var. “En büyük medeniyet projemiz!” denilen AB üyeliği de, gün gelip AB ile ilişkiler bozulunca “Türkiye AB’ye muhtaç değildir. AB’ye güvenilmez!” denildi. AB’yi, halka şikâyet ederek, sanki çözüm makamı ve iktidar olan kendisi değilmiş gibi yakasını sıyırdı.

15 Temmuz 2016’da Türkiye muhtemel bir kanlı darbeden, belki de rejim değişikliği tehlikesinden döndü. Darbe girişimi aynı gün ve saatler önce öğrenilmişti. Darbe girişiminde taksiratı görülen hemen herkesin (Dönemin İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü vb) bir şekilde üzeri çizildi. Her nedense darbe girişimini “Eniştesinden öğrenen” Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbe girişimi olacağını bilen ilk kişilere (MİT Müsteşarı, Genelkurmay Başkanı ve II. Başkanı) dokunmadı! Üstelik darbe bilgilendirmesinden Başbakan da mahrum kalmıştı!

Anamuhalefet (CHP) genel başkanı ve bir siyasi partinin (MHP) 10 yöneticisi (9 Divan üyesi ve İstanbul İl Başkanı) kaset komplolarına uğradı. Bu durumun icra makamı tarafından araştırılıp kişi mahrumiyetini ihlal edenlerin gerekirken iktidarın başbakanı Erdoğan “”Özelmiş, ne özeli genel genel! Eline, diline, beline hâkim olmazsan bunları yaşarsın!” diyerek, kaset olaylarının acımasızca propaganda malzemesi yaptı ve millete de kabul ettirdi.

Üstelik bunları yapanlar “Ne istedi de vermedik!” dediği, uğruna yıllarca “Türkçe Olimpiyatları” adı altındaki Gülen-AKP şovuna dönüştürülen etkinliklerde “Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda!” denilerek kurulan ortaklık yokmuş gibi millete yutturulması da anlaşılır gibi değil. Hele de 15 Temmuz sonrası “FETÖ” olan Gülen cemaatiyle iktidar ortaklığı yapmamış gibi, anamuhalefet partisini “FETÖCÜ” diye nitelenmesi, hele de bunun millete yutturulmaya çalışılması da anlaşılabilir gibi değil!

Bir de 17-25 Aralık 2013 hadisesi var. Bakanların ve çocuklarının, banka genel müdürünün evlerinde ayakkabı kutularında dövizler ve para sayma makineleri bulunmasına rağmen, bulanlar “FETÖCÜ” diye, zeytinyağı gibi üste çıkıldı. Milletin yarısı ise hala AKP’ye hayran!

AKP’yle birlikte önce iktidar ortağı Gülen’inkiler olmak üzere, siyasi iktidarın kendi medyası alabildiğine boy gösterdi. FETÖ olayıyla birlikte sahnede neredeyse sadece AKP destekçisi sivil ve devlet medyası kaldı. Demokrasinin olmazsa olmazı muhalefetin beli kırıldı!

Son Söz: AKP’nin teflon tavalığını 2 köşe yazıyla da anlamak mümkün değilmiş. “Benim yaptığım mubahtır, ‘aldatıldık!’ der sıyrılırım. Başkası yaparsa suçtur!” anlayışını yerleştiren AKP ve “Dünya Lideri” diye pompalanan kurucu başkanının çok iyi incelenmesi önemlidir. Çünkü Türkiye giderek “Lidere muhtaç ülke” yanlışlığına sürükleniyor!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.