Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Lideri Barzani, 25 Eylül’de “Bağımsız Kürdistan”la ilgili referandumun yapılmasında ısrara devam ediyor. Ya da en azından Irak Anayasa’nın 140. Maddesine dayanarak Kerkük’te yapılacak sayım/referandum sonrası bu petrol ve bir zamanların Türk kentini kendisine bağlamak istiyor. Tabii ki petrol gelirinden daha fazla pay istiyor. Oysa birkaç yıldır IŞİD terör örgütüyle mücadele eden Irak merkezi hükümeti de ekonomik sıkıntı içerisinde ve bu sıkıntıyı Barzani’nin de paylaşmasını istiyor. Sınırımızda ve sinir uçlarımızı ayağa kaldıran bu referandum son günlerde Türkiye’yi germeye başladı.
Ancak bu gerilim iktidardaki AKP’den çok MHP’de baş gösteriyor. Barzani ile işbirliği yapılan 2008 yılından itibaren ve özellikle Türkiye’ye göz göre göre kazığın atıldığı PKK’yla Açılım ve Çözüm Süreci’nin başlangıcından itibaren MHP yöneticileri ve düşünce adamları AKP iktidarını bu konuda beyhude yere ikaz edip durdular.
2011-2012 döneminde Ankara’daki bazı sefaretlerin askeri ataşeleri ile bir-iki kez bir araya geldiğimde konu Irak’ın kuzeyinden açıldığında, “Bize göre Irak’ın kuzeyinde yeni bir devlet kuruluyor. Üstelik bu Türkiye’nin eliyle oluyor gibi…” demişlerdi. Haksız da değillerdi. Bugünlerde “Ülke güvenliği söz konusu olunca ekonomiymiş, ticaretmiş, şuymuş buymuş önemli değil!” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve o dönemin Dışişleri Bakanı-sonra Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun Türkiye’yi getirdiği “değerli yalnızlık” içerisinde, Azerbaycan dışında tek müttefik Barzani idi!
Davutoğlu’nun Mesud Abi (Kak Mesud)’si Barzani ile kazan – kazan (win win) gibi Erdoğan ve AKP’nin o zamanlar pek sevdiği ilişkiler eksiksiz işlemeye başlamıştı. Çoğunluğu Diyarbakır merkezli, AKP’ye yakın işadamları Erbil’i Ankara’dan daha sık ziyaret ediyorlardı.
Bizler ise “Barzani’yi bu kadar semirtirseniz yarın bağımsızlığını ilan eder!” diye feryat ederken, AKP’nin Irak sınırına yakın kentlerinden milletvekili seçilenleri “Ne var bağımsız olursa? Başka ülkelere kaptıracağımıza, Türkiye’ye bağımlı bir devletin ne zararı var?” diyebiliyordu. Bu çıkışa Erdoğan ve AKP ses çıkarmadığı gibi onu kongrelerine davet edip “Bu millet seninle gurur duyuyor!” diye Barzani’yi göklere çıkartıyorlardı. İnşallah beslenen karga gözleri oymaz!
Son günlerde Barzani konusuna dikkat çeken MHP Genel Başkanı Bahçeli “Referandumun savaş sebebi sayılacak!” kadar ciddiye alınması gerektiğinin altını çizdi. Çizdi ama durumun ciddiyetinden yoksun ya da Barzani’nin devlet kurmasından rahatsız olmayacağı anlaşılan Başbakan Yıldırım “Savaş devletle devlet arasında olur. Biz bunları devlet olarak tanımıyoruz. Bu yüzden savaş sebebi olmaz!” deyiverdi.
Belge ve bilgiyle konuşan Devlet Bey cevabını şöyle yapıştırdı: “2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Hali Kanunu’nun 3. Maddesinde savaşın tanımı yapılmış ve açıklığa kavuşturulmuştur. Buna göre savaş; ‘Devletin bekasını temin etmek, milli menfaatleri sağlamak ve milli hedefleri elde etmek amacıyla, başta askeri güç olmak üzere, devletin maddi ve manevi tüm güç kaynaklarının, hiçbir sınırlamaya tabi tutulmadan kullanılmasını gerektiren silahlı mücadeledir’. Aynı zamanda savaş bir milletin haysiyetini ve varlığını ortaya koyduğu en çetin imtihandır!”
Bahçeli yüklenmeyi şöyle sürdürdü: “Peşmerge yönetimini madem devlet olarak tanımıyordu da, 26-27 Şubat 2017’de Ankara ve İstanbul’da sözde Kürdistan bayrağının asılmasıyla ilgili rezaletler serisine niçin sessiz kalmıştır? Barzani’yi Çankaya'da ağırlarken aşiret protokolü mü, yoksa devlet protokolü mü uygulamıştır? (…) IŞİD’e karşı savaş verildiğini ifade ederken neyi kast etmiş, bu terör örgütünü devlet olarak mı görmüştür?”
Son Söz: Galiba AKP iktidarı Barzani’nin referandum ısrarına laf ola beri gele cinsinden yaklaşmakta ve “Kak Mesud”la “akraba” hukukunu sürdürme kararlılığı içerisindedir. Keşke bir kez olsun “Türkmen Beyi”ni dinleseler. Ama onlar “seçildiler” ya, haklıdırlar…