Son günlerde Suriye konusunda tuhaf gelişmeler yaşanıyor. 9 Şubat sabahı el-Bab’ta IŞİD’e karşı hava saldırıları düzenleyen Rus uçağı, Türk Silahlı Kuvvetlerine ait bir karargâha attığı bomba ile 3 askerin şehit, 11 askerin yaralanmasına sebep oldu. Rusya Devlet Başkanı Putin, telefonla görüştüğü Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “trajik olayla” ilgili üzüntülerini ileterek başsağlığı diledi. Bu olayda yaralanan 1 asker daha iki gün sonra kurtarılamayarak şehit oldu. Ama Suriye’de Türk-Rus ilişkilerinin süt liman olmadığı da anlaşıldı.
Rusya’nın kazaen düzenlediği belirtilen hava saldırısıyla ilgili olarak 2 ülke askerleri arasında görüş ayrılığı var. Rusya, “Koordinatları Türk tarafı verdi” dedi. Bunu reddeden Türk Genelkurmay Başkanlığı ise Türk askerinin söz konusu bölgede 10 gündür bulunduğunu, son olarak saldırıdan bir gün önce Moskova’ya koordinatların verildiğini açıkladı.
Rus uçağının düşürülüşünün yıldönümünde el-Bab’a hava saldırısında 4 Türk askeri şehit olmuş ama ne Rusya, ne de Suriye bu Rus yapımı uçağı sahiplenmemişti. Daha sonra yeni bir “Rus” saldırısı ve 4 şehit, 10 yaralı! Anlaşılan o ki, Rus Hava Kuvvetleri Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı “kan davası” güdüyor. Bu anlaşmazlık giderilemezse, Suriye’nin geleceğinde daha büyük felaketlere sebebiyet verilebilir.
Bu 2’nci saldırının CIA Başkanı Pompeo’nun Türkiye ziyaretiyle ilgisi var mı yok mu bilinmiyor. Suriye, PYD-YPG, IŞİD ve FETÖ ağırlıklı görüşmelerde müzakereden ziyade, tek taraflı bilgi edinme vardı. Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Pompeo ile görüşmesi, “Acaba Trump, MİT Müsteşarı Fidan’la görüşür müydü?” sorusunu akla getirdi.
Öte yandan PYD’nin, TSK’nin Fırat Kalkanı Harekâtı’nda el-Bab’dan sonra Menbiç’e ve Azez’e yönelmesinden endişelendiği duyuldu. Üstelik en yakın “müttefikleri Obama’lı ABD” yok. Trump’ın ise henüz rengi belli değil. Bu sebeple PYD üst düzey elebaşıları geçen hafta Esad rejimi temsilcileri ile Lazkiye’deki Rus hava üssü Hmeymim’de bir toplantı yaptılar.
PYD, TSK ve ÖSO’nun Azez ilçesisinin güneyindeki toprakları hedef almasına engel olmak için buralara Esad rejiminin bayrak çekmesini önerdi. Esad rejimi de öneriyi “topraklarında tekrar hükümran” olacağı için derhal kabul etti.
Anlaşıldığı kadarıyla Afrin bölgesine (Kilis, İslahiye ve Reyhanlı’ya komşu) muhtemel bir TSK müdahalesinin önlenmesi maksadıyla bölgeye Suriye bayrakları asılacak. Türkiye bu bölgeyi gerekirse masada bile olsa PYD-YPG’den kurtaracak bir formül bulmalıdır. Hatta PYD-PKK’nın Hatay-Osmaniye bölgesine verdiği zararı dikkate alarak, güvenlik bölgesinin burayı da kapsaması gerektiğinin dost ve müttefik ülkelere anlatılarak iknası şarttır.
Suriye’de biraz da “Erdoğan-Obama kişisel meselesi” haline gelen farklı Suriye politikası üzerine Türkiye, Rusya’ya gereğinden fazla bel bağladı. Oysa PYD-YPG’ye ABD ile Rusya’nın bakışı çok da farklı değildir. Daha önce Moskova’da PYD’nin temsilcilik açmasına izin veren Rusya’nın Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, dönem içerisinde PYD’ye ilaveten PKK’nın da Rusya’nın terör listesinde olmadığını açıkladı.
Türk askeri kaynakları, daha önce Rusya’nın, “Türkiye’nin el-Bab’da hedeflenen sınıra ulaştığı” yönündeki açıklamayı 11 Şubat’ta doğruladı. Sınırın el-Bab’ın güneyinde iki taraf arasında uzlaşılmış Tadif bölgesi olduğu bildirildi. Bu durumda belirtilen sınır hattı TSK’nın destek verdiği ÖSO güçleri ile Suriye rejim güçlerinin karşı karşıya gelmesini önlemek maksadıyla planlanmış bir “Yeşil Hat” oluşuyor. Ancak, hat belli olsa da el-Bab ve merkezi tamamen ele geçirilinceye kadar harekâta devam edilecek.
Geçen hafta evlere şenlik bir itiraf duyduk. KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, yeni bir Rum oyunu ile daha karşılaşmış. Ne yazık ki, M. Ali Talat gibi Akıncı da kendilerine anlatılanlara aldırmayıp, yaşayarak Rumların ne olduğunu öğrenme isteğiyle Kıbrıs davasına köstek oldu.
Son Söz: Kimseyi kırmadan dökmeden ama artık “Post altında kuzu gibi görünenlere” de dikkat ederek dış politikada, üstelik aynı konularda aynı hataları yapmamaya çalışalım!