Türk Ocaklarının Cemaat-Tarikatlar paneline devam ediyoruz. Panel Yöneticisi Prof.Dr. Onat, ‘Türkiye’de devletten geçindikleri halde cemaat ve tarikatlar ya devlet düşmanı oluyor, ya da devleti ele geçirmeye çalışıyor!’ diyerek bir diğer İlahiyatçı Prof.Dr. Mehmet Ali Kirman’a söz verdi. Dini yapılanmaların sosyolojik arka planına değinen Kirman şu hususlara vurgu yaptı:
- Cemaat, mezhep ve tarikatlar dini bilgi boşluğundan beslenirler. Eğer ailede ve okullarda dini bilgileri veremezsek çocuklarımız bu bilgileri çevreden alırlar. ‘Çocuğu serbest büyüteceğim!’ dersek, ünlü Şair Tevfik Fikret’in oğlu Haluk gibi Hıristiyan papazı olabilirler.
Duygu yönüyle de boşluk olabildiğini söyleyen Kirman, bu sapkın yapılanmaların nasıl taraftar bulduğunu da şöyle açıkladı: ‘Çocukların beyinlerini yıkıyorlar. Gençler kontrolden uzak ve çok ‘özgür’ bir ortamda yetiştiriliyorlar. Oysa ergenlik döneminde otoriteye ihtiyaç var. Bu otoriteyi sapkın yapılanmalardaki karizmatik cemaat liderinin benliğinde buluyorlar.’
Kirman’a göre küreselleşme ile birlikte ekonomi, dini de kuşattı. Bu sebeple dini yapılanmalar da ekonomiye (ticarete) girdiler. Devletin dini yapılanmalara alan açmasına Hasan Hoca kadar itirazı olmayan Kirman, ‘Devlet bunlara alan açsın ama denetleyebilsin. Regülatör, yani düzenleyici olsun, onları başıboş bırakmasın!’ diyerek bu oturumdaki son sözünü ‘Din piyasasının düzenlenmeye ihtiyacı var!’ şeklinde tamamladı.
Son konuşmacı Prof.Dr. Kadir Arıcı sözlerine ‘Tarih boyunca dini yapılanmalar ve gruplar devlette güç odağı olmak istediler. Bu yeni değil!’ diyerek şu özetlenen hususlara değindi:
- Bütün uluslararası sözleşmelerde din, düşünce ve örgütlenme hürriyeti birlikte yer almaktadır. Türkiye bu konuyla ilgili tüm uluslararası sözleşmelere imza atmıştır. Bu imzaları atınca ‘çağdaş’ olduğumuzu zannetme yanlışlığı yaşadık. Ama gerçek çok daha farklıdır.
- Bugünün dini grupları ‘inanç’ odaklı değil, dini maske olarak kullanan çıkar gruplarıdır. Bu sebeple de üyelerinin oy potansiyelini dikkate alarak siyasi iktidarla (veya iktidar için yola çıkanlarla) pazarlık yapmaktadırlar. Yani iktidar veya yerel yönetimdekiler, daha iktidar/yönetici olmadan önce millet adına bu çıkar gruplarına taviz vererek fatura ödemektedir.
‘Kuran’ı anlamak için değil, sevap olduğu için oku demektedirler! diyen Hoca, ‘Akıl olmadan İslamiyet’i nasıl anlayabilir ve nasıl çağımıza taşıyabiliriz?’ diye adeta isyan ediyordu.
‘Yüce Mevla Ahirete kul hakkı yemeden gelin diyor. Bu söze bakılırsa hukukun en güçlü olacağı yerler İslam ülkeleri olmalıdır. Ama böyle mi?’ diyerek hukuk konusunun altını çizdi.
‘Cemaat şeyhinin önüne adeta köpek gibi sürünerek gidenler var. Kulun kula kulluk etmesi nerede yazıyor? Bu İslamiyet’in neresinde var?’ diyen Arıcı Hoca konuşmasının sonunda, dini maske olarak kullanan bu ‘çıkar ve baskı grubu’ haline gelen yapılanmaların milletteki ahlak çöküntüsüne sebebiyet verdiğinden hareketle önlenmesi için şu önerilerde bulundu:
- Bu dini gruplarla ilgili kayıt dışılık mutlaka önlenmelidir. Cemaatleri yasaklamak çare değildir. Yer altına inerler, insanları cemaatlerine devşirmeye ve sömürmeye devam ederler.
- Vatandaşlık kültürü geliştirilmeli, kişi yetiştirilmelidir.
- Dini gruplara bağışların mali açıdan denetlenilebilir makbuzlarla yapılması sağlanmalıdır.
- Hukuk devleti anlayışı yerleştirilmelidir. Hukukun üstünlüğünde cumhurbaşkanından en sade vatandaşa kadar her kes aynı hakka sahiptir. Bazıları daha fazla haklı olamazlar!
- Bürokratlar, seçilenlerin dediğini değil, hukuku uygulamalıdır. Yürürlükteki yasalar değiştirilmedikçe ‘Tanımamak!’ olamaz. Din adamlarımızı da iyi yetiştirmeliyiz.
- Cemaatin en yaygın olduğu yer, sosyal devletin en eksik olduğu yerlerdir. Buralarda daha çok alan bulan dini gruplar baskı ve çıkar grupları, hatta ‘Mafyalaşma’ benzeri bir yapılanmaya gitti. Bu durum önlenmelidir aksi halde devleti bitirebilir!
- Temel sorun eğitimdir. Eğitimdeki boşluklar gayrı meşru oluşumlarla doldurulmaktadır.
Son Söz: ‘Cemaat/tarikatlarla dinin içinin boşaltıldığını söyleyen bu 4 değerli bilim adamı, ‘İnsanların aklını kullanmasının oruç ve namazdan önce farz olduğu!’ gerçeğini vurguladılar.