9 Temmuz 2018 günü sadece Ak Parti iktidarının değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin de en önemli günlerinden biri olarak tarihe geçti. Artık parlamenter sistem yok. Kısaca ‘Başkanlık’ sistemi denen Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi var. Milletimize, devletimize hayırlı olsun!
9 Temmuzda TBMM’de gerçekleşen bu yeni yönetim sisteminin ilk Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın yemin töreni sırasında tarihe düşülecek bir başka olay yaşandı. Ak Parti ve ‘Cumhur İttifakı’nı destekleyen MHP, başta Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli olmak üzere yemin eden Erdoğan’ı ayakta alkışlarken, hiç yerinden kalkmayan üç parti gözden kaçmadı.
Bunlardan biri bu önemli günde Meclis’e bile gelmeyen Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olan ana muhalefet partisi CHP, Meclis’te ilk kez yer alan İP ve Genel Başkanı halen ‘Teröre destek vermekten” cezaevinde bulunan HDP idi. HDP bir derece ‘normal’ denilebilirse de, CHP ve İP’in bu törende kişiye değil, makama saygı duyulacağını unutmaması daha iyi olurdu.
Erdoğan, beğenilsin ya da beğenilmesin milletin %52,4’ünün oyuyla seçildi. Bir darbeyle veya oldubittiyle bu makama gelmedi. Yani ‘Sandıkla geldi!’ Sandıkla gelen ve daha ilk turda milletin çoğunluğunun oylarına mazhar olan birine bu tür hareketin yapılması şık olmadı!
Erdoğan, hem seçim sürecinde, hem seçim sonrası balkon konuşmasında, hem de yemin töreni öncesinde ‘kendisine oy veren veya vermeyen herkesin’ cumhurbaşkanı olacağını söyledi. Yani yeni bir sayfa açılacağını birkaç kez tekrarladı.
Şahsen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bazı konuşmalarını ‘kutuplaştırıcı’ bulan ve bunların, milli birlik ve beraberliğin tesisini önlediği için düzeltilmesi gerektiğini düşünenlerdenim. En azından seçimden sonra bunu yapmasını bekliyorum. Gereklidir de. Çünkü milletçe çok gerildik. Biraz rahatlamamız ve sinirlenerek, kızarak değil, aklıselimle düşünüp, milletimizi ve devletimizi kalkındırmak için çalışmalıyız.
Beklentimiz böyle olmakla birlikte Erdoğan bilinen tarzını değiştirir mi, bilemeyiz. Ancak muhalefetin yeni bir sayfa açma konusunda pek de istekli olmadığı aşikâr. Yani gerilimi sürdürmek istiyorlar. Neden ve nereye kadar? İnşallah hidayete ererler diyelim…
Yeni ‘Başkanlık’ sisteminin görkemli töreni Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde, binlerce davetli önünde yapıldı. Yurtdışından, yurt içinden pek çok tanınan veya tanınmayan davetliler için büyük hazırlıklar yapılmış. Keşke bu teferruatları ‘demokratik’ ülkeler düzeyinde az ve daha şatafatsız gerçekleştirmeyi becerebilseydik!
Keşke bu kadar insanı, genelde 3’üncü Dünya Ülkeleri’nde rastlanan, aslında pek de yararı olmayan şatafatlı bir görev başı törenine toplama yanlışlığını yapmasaydık!
Aslında Meclis’teki yemin töreninden sonra Erdoğan’ın Anıtkabir’i ziyareti, özellikle FETÖ Darbe Girişimi öncesi kendisine yakıştırılan ‘Atatürk’ü sevmediği’ algısını epeyce kıracak bir şans getirebilir. En azından hem MHP içerisindeki, hem de Ak Parti ve İP içerisindeki ‘milliyetçi’ kesim bu hareketi üzerine daha da rahatlamışlardır.
Her şey 12 Eylül 2010 tarihli ‘Anayasa Değişikliği’ referandumu ile başladı. O gün referandumun geçmesi için ‘Mezarda bile olsan kalk ve evet oyu ver!’ diye müritlerine talimat veren ‘Hoca Efendi’, bugün bir numaralı devlet ve millet düşmanı. O dönemde ‘Baştacı’ ve ‘iktidar ortağı’ iken, bugün darbeci ve terör elebaşı olarak anılıyor.
O dönemde referanduma ‘Hayır!’ diyen MHP ise bugün hem ‘Cumhur İttifakı’na sadık kalarak Erdoğan’ın seçilmesinde anahtar rol oynamış, hem de Meclis’te bu ittifakı sürdürme iradesini sürdüren güçlü bir ortak haline gelmiştir.
MHP’nin bu durumunu yadırgayanlar şunu unutmaktadırlar: Ak Parti artık eski ‘AKP’ değildir. Aradan geçen sürede MHP’nin savunageldiği ‘milliyetçi’ çizgiye gelmiştir. Ya Ak Parti’ye bu desteği MHP değil de HDP verseydi ne olurdu?
Son Söz: Tüm demokrasilerde olduğu gibi yeni sisteme biraz şans tanımak için süre verilmelidir. Bu 100 günle değil, 500 günle ölçülmelidir! Tekrar hayırlı olsun!