15 Temmuz FETÖ Darbe girişimi atlatıldı ama özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nde çok büyük hasarlar verdi. TSK’nin yeniden yapılanması OHAL kapsamındaki Kanun Hükmündeki Kararname (KHK) ile bir çırpıda alındı.
Türkiye’nin içinde ve sınırlarında milli güvenliğini tehdit eden bunca gelişme varken, adeta okyanus geçerken gemiler değiştirildi. Genelkurmay’ın görüşleri dahi alınmadan TSK’nin “Yeniden Yapılanması”nda dikkati çeken önemli değişiklikler şöyledir:
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı TSK’den tamamen koparılarak İçişleri Bakanlığına bağlandı.
Askeri liseler kapatıldı. Harp Akademileri, Harp Okulları, Astsubay Meslek Yüksek Okulları yeni kurulan “Milli Savunma Üniversitesi” (MSÜ) çatısı altında toplandı. Askeri liseler kapatılabilir. Sert ve kendine özgü disiplin gerektiren askerlik için harp okulları yeterlidir. Astsubay meslek yüksekokulları da böyledir.
Harp Akademilerinin MSÜ çatısı altında toplanması, kuvvet harp akademileri dikkate alındığında tam bir faciadır. Demokratik hukuk devletlerinde MSB’ye bağlı üniversite yoktur. Almanya’da Silahlı Kuvvetler Üniversitesi mevcuttur.
Kuvvet komutanlarının Milli Savunma Bakanı’na, Genelkurmay Başkanı Cumhurbaşkanı’na bağlanması: Genelkurmay Başkanı da MSB’ye bağlanmalıydı.
Genelkurmay Başkanının neden cumhurbaşkanına bağlandığı da anlaşılamamıştır. Bu durum Saddam Hüseyin’in ve Kaddafi’nin yönetim sistemlerini çağrıştırmaktadır.
11 bakanlı, 4 komutanlı Yüksek Askeri Şura: Bu bakanların il başkanları, ilçe ve belediye başkanları vasıtasıyla terfilerde “siyasi yakınlık” veya “biat” kültürü rol oynamaya başlayacaktır. Bu madde ile TSK’nin genleri negatif yönde değiştirilmekte, liyakat ve disiplinin yerini, “biat kültürü” almaktadır.
TSK’nin “yeniden yapılanma” çalışmaları TESEV’i, SDE’yi vs’yi kullanarak TSK’yi şilmek isteyen üst akıl AB’nin isteklerini hatırlatmaktadır. Türkiye’nin en köklü kurumu, görüşleri alınmadan “Milli Ordu”dan Saddam’ın “Cumhuriyet Muhafızları”na dönüştürülmektedir.
MSÜ’nin kurulması tam anlamıyla bir garabettir. Bu üniversitenin kurucu rektörü çok önemlidir. Ama bu seçimde de “Biat” kültürü esas alınmış, askeri konular, strateji ve güvenlik politikaları konusunda bilgisi kıt, yönetim tecrübesinden yoksun biri rektör yapılmıştır.
Harp Akademileri ve harp okulları da diğer birimle gibi “kurumsal kültürü”nden arındırıldı. Bunun anlamı sivil birini Genelkurmay Başkanı veya MİT Müsteşarı yapmak gibidir. Askeri vesayeti bitirelim derken TSK’ye “Mademki düşüyor, bir tekme de sen vur!” denilmiştir.
TSK’nin yeniden yapılanmasındaki tutarsızlıklara (Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanları arasındaki emir komuta birliğinin bozulması, MSÜ gibi dünyada emsali görülmemiş kurumlaşma çalışması ve askeri sağlık sistemini yok sayan zihniyet ve icraat), “Demokratikleşme uğruna” diyebilmek de mümkün değildir.
Demokratikleşmede askerin vesayet tahakkümü kabul edilemez. Ancak Cumhuriyet’i kuran “askeri vesayeti” yerleştirdiği için eleştirilenlerin sayesinde Ispartalı bir çiftçinin oğlu, Kayserili bir tornacının oğlu veya Rizeli bir taka reisinin oğlu cumhurreisi seçilebilmiştir.
Aslında sorun “askeri vesayet”ten çok, zihinlerden silinmeyen genel bir “vesayet” meselesidir. Ama vesayetin ortadan kalktığı söylenebilir mi? Hangi demokratik ülkede devleti yönetenler, “Alnı secde görüyor” diye siyasi ortak gördükleri cemaat vb gruplara “Ne istediler de vermedik!” diyecek kadar milletin (devletin ve belediyelerin) varlıklarını hibe edebilirler?
Son Söz: Mesele askeri vesayet değil, demokrasiyi içselleştirememedir. Askeri vesayet konusunu çözdüğü anlaşılan İngiliz gazeteci Andrew Finkel “Herkesin kafasında bir orgeneral var!” demektedir. Bir taraftan AB’ye veryansın edilirken, aslında AB’nin istediği yapılarak, “Askeri vesayeti kaldırma” uğruna TSK etkisizleştirildi. Bahane de FETÖ oldu…