Üzerinden iki yıl geçse de hala özellikle TSK’den olmak üzere FETÖ’cülerin ayıklanması sürüyor. Kumpas davası mağdurlarından emekli Hâkim Albay Üçok’un bir zamanlar TSK’de 40-45 bin FETÖ’cü olabileceği yorumuna göre TSK hala temizlenemedi. Bu arada gönlümüzü serin tutalım. Siyasette FETÖ’cü yokmuş. Olsaydı bu konuda da adım atılırdı! Bu arada FETÖ Darbe Girişimi de herhangi bir askeri darbelerle de karıştırılmamalıdır. Zira her ne kadar içinde üniformalılar ağırlıklı ise de, en azından ilke olarak TSK kaynaklı darbelerden farklıdır!
Siyaseti iskambil kâğıdına benzeten Siyaset Bilimci Thomas Hobbes’e göre, siyaset oyuncularının, hangi kartın ‘koz’ olacağı hususunda anlaşma sağlanamazsa, ‘sinek’ kâğıdı(silahlı kuvvetler) ‘koz’ olarak ortaya çıkmaktadır. Yani siyaset oyununda hiçbir şekilde yeri ve ağırlığı bulunmaması gereken ordu, oyunun kuralları üzerinde uzlaşma sağlanamadığında boşluğu dolduran bir “güç” haline gelmektedir. Bu durum az gelişmiş ülkelerdeki temel demokrasi sorunlarından biridir. Yani darbe veya darbe girişimi demokratik ülkelerde olmaz!
Türkiye’de 1876’da ilk Osmanlı Meclisi Mebusanı ile başlayan demokratikleşme çabaları sık sık kesintiye uğramıştır. Cumhuriyet’i kuranlar emin oldukları ilk fırsatta demokrasiye geçmek için çabalamışlardır. Bu bağlamda ilk ve kalıcı çaba II. Dünya Harbi sonrası Cumhurbaşkanı İnönü’nün çok partili sisteme geçişi başlatmasıyla gerçekleşmiştir. 1946 Genel Seçimleri ile Meclis’e giren Demokrat Parti (DP), 1950 Genel Seçimlerinde iktidar olmuştur.
Demokrasi, parmağı şıklatınca gerçekleşmeyen, bedel ödeten bir rejimdir. Demokrasiyi hazmedememiş iktidar (DP) ve Anamuhalefet (CHP), anlaşamayınca ve Osmanlı dönemindeki ‘Ulema’nın yerini alan üniversiteli hocaların etkisiyle Cumhuriyet döneminin ilk askeri darbesi 27 Mayıs 1960 İhtilali yaşandı. 27 Mayıs İhtilali’nin ardından, ihtilalin işbaşına getirilen lideri Cemal Gürsel, Anayasa yapmak için bir araya gelen hocalara, “Bize öyle bir Anayasa yapın ki, bir daha ihtilal olmasın!” demişti. Bu sözün ardından hocaların aklına, “Cumhuriyeti kollamak ve korumak” sözcükleri gelmişti. Bu ifade ise TSK’ye yeni darbeler yapmanın önünü açtı.
Emre Kongar Türkiye’deki askeri darbe konusunu şöyle açıklamaktadır: ‘Rejim üzerinde anlaşmazlık temasının ardında pek doğal olarak, ülkede demokrasiyi içimize sindirememiş olmamız yatar. Muhalefet ancak muhalefette iken demokrasiden yanadır. İktidar olur olmaz, ‘Efendim bırakmıyorlar ki iş yapalım!’ ile hafiften başlattığı tahammülsüzlüğü sonradan ‘hainler’ edebiyatına dönüştürüp, rejimi değiştirmeyi amaçlar. Demokrasiden sapılınca da, ülkenin en güçlü vurucu örgütü Silahlı Kuvvetlerin iktidara el koymaması için sebep kalmaz…’
15 Temmuz Darbe Girişimi sırasında yaşananalar Kongar’ın belirttiklerinin çok dışında bir olaydı. Türkiye’de 27 Mayıs 1960, 1962-1963 Aydemir Olayları, 12 Mart 1972, 12 Eylül 1980, 27 Şubat Süreci ve hatta ‘e-Muhtıra’ olayında bile TSK’nin amacı, ülke yönetiminde kötüye gidişatın düzeltilmesi hedefine yönelikti. Bu düşünce demokratik olmadığı gibi, siyaset bilimini bilmemenin de bir sonucu idi. Ama şurası muhakkaktı ki, TSK’nin sebebiyet verdiği her ara dönemin sonunda kısa bir sürede demokratik hukuk düzenine geçmenin yolları arandı.
FETÖ’nün darbe girişimi ise bu özetlenen TSK kaynaklı girişimlerden amaç ve hedefler açısından çok farklıdır. Türkiye’de rejimi değiştirmeyi hedefleyen FETÖ’nün bu girişimi İran’daki Humeyni Devrimi ile kıyaslanabilir. Tek farkı, Şah dönemindekiyle kıyaslanamayacak derecede demokratikleşmiş Türkiye’nin demokrasiye sahip çıkmasıdır.
FETÖ de bu işte üniformalıları kullandı. Ama FETÖ’cü üniformalılarla gerçek Harbiyeliler arasındaki fark fark edildi. Kumpas davalarında suçlanan gerçek Harbiyeliler yurt dışından bile gelip ifade verdi ve tutuklandı. Ama FETÖ’cüler ya kaçtı, ya da kaçmaya çalıştılar!
Son Söz: FETÖ darbe girişimi, üst düzey komutanları başta olmak üzere TSK’nin FETÖ’ye geçit vermemesi ve milletimizin demokrasiye sahip çıkmasıyla çökertildi. Bu olaydan ders alınmalı, Türkiye darbeler ve darbeciler ülkesi olamayacağı gibi; şeyhler, müritler ve meczuplar ülkesi de olmamalıdır! (Bu ifadeyi 15 Temmuz 2016 gecesi BENGÜTÜRK’te de söylemiştim.)