“Her Türk asker doğar!” sözü milletimiz arasında sıkça kullanılırdı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, şiire, özellikle de şiir okumaya olan büyük hevesi sebebiyle “Her Türk şair doğar!” diye buyurdular. Buna kimler “Çok haklı!” diyerek uyar bilemem. Ama şahsen kabul etmeyenlerdenim. Şiir bir sanattır. Yani ressamlık, roman ve hikâye yazarlığı, müzisyenlik, tiyatro, sinema vb alanlardan biri gibidir. Hepsinin de insanın kültür, duygu, iletişim ve insanca yaşama konusunda katkıları vardır. İnsanın gelişmesinde ve gelişmiş insanın yoğun ve stresli çalışmalardan sonra rahatlamasına büyük katkı sağlarlar. Sanatın ille şiir olması da şart değildir!
Ayrıca Türk’ün asker doğması, ne şair olmasına, ne de başka bir sanata ilgi duymasına engel değildir. Keşke Türkler “Bilim ve teknoloji uzmanı olacak şekilde doğar!” uyarlamasına uygun bir şey bulunabilseydi!
Özellikle Anadolu’nun pek çok kasaba belediyelerinin milli günlerinde başarılı öğrencilere ödüller verilir. Bu ödüller de genellikle mahalli yarışmaların spor dalları ve şiir yarışmaları ağırlıklıdır.
Oysa bir matematik, biyoloji, fizik ve kimya gibi alanlarda başarılı öğrencilerimizi görmeye o kadar hasretiz ki!
Neden mi matematik? Çünkü artık bilişim alanı (bilgisayar ve siber teknoloji) büyük ölçüde matematik üzerinden gelişiyor.
Neden mi biyoloji? Çünkü insan sağlığı ve gelecekte artacak nüfusu besleyebilecek gıda-beslenme teknolojisi biyoloji üzerine inşa edilmektedir.
Neden mi fizik ve kimya? Çünkü ülkelerin fiziki güvenliği “caydırıcılığı”na bağlıdır. Caydırıcılık için güçlü bir savunma sistemine sahip olmak esastır. Güçlü savunma sistemi için savunma sanayiinin hem ülke ihtiyaçlarını karşılaması, hem de karlılığını ve devamlılığını sürdürebilmek için ürünlerini ihraç edebilmesi gereklidir. Devlet bütçesine yük olmadan AR-GE çalışmaları yapabilmeli, savunma sanayii yanında ülkenin teknolojik gelişmesinde de destek olabilmelidir.
Neden mi fizik ve kimya? Evrende yeni ve yaşanılabilir dünyaları bulabilmek, bu yeni dünyalara Türk milletinin devamı için nesilleri ulaştırabilmek için gereklidir.
Üzülerek görüyoruz ki okullu çocuklarımız OECD ülkelerinin çocukları arasında son sıralarda ve nal toplamaktadırlar. Ne yazık ki “Her Türk’ün şair doğması” ile ne de Çanakkale Boğazı’na köprü inşa “ettirerek” OECD ülkelerini geçemeyiz. Bu köprüler, havaalanları gereklidir ama ülke güvenliğine ve geleceğinin garanti altına alınmasına katkıları fazla değildir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk daha 1924 yılında “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır!” demiştir.
Türk milletinin banisi Gazi Paşa ayrıca “İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur. İnsanların hayatına, faaliyetine egemen olan kuvvet, yaratma icat yeteneğidir!” diyerek, “Çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmanın” yolunun bilim ve teknoloji olduğuna onyıllar önce işaret etmiştir.
Devlet adamları popülist ve ağdalı nutuklar atmak yerine bilim ve teknolojiyi rehber edinmeli, bilim ve teknoloji ile milletimizin daha özgür, daha güvenli, daha müreffeh ve geleceğinden emin olacağını görmeli, bu maksatla insan yetiştirilmelidir. İnsan yetiştirirken açılacak okullar, iktidarın veya yandaşlarının arka bahçeleri olarak görülmemeli, bilime siyaset sokulmamalıdır.
Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır.
Son Söz: Konu bilim ve teknoloji olunca son sözü Gazi Paşa’ya bırakalım: “Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır!” Şiir değilmiş yani…