Geçen hafta Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Barzani, IKBY Parlamentosu’nun siyasi parti temsilcileriyle Salahaddin’de toplandı. Bağımsızlık referandumunun 25 Eylül, milletvekili seçimlerinin 6 Kasım 2017’de yapılmasına karar verildi. Irak Türkmen Cephesi’nin tepki gösterdiği bu girişime, IKBY’de muhalefetin başını çeken Goran (Değişim) Hareketi ve İslami Toplum Partisinden (Komela) katılmadı. Beklenenin aksine, Türkiye dahil bölge ülkeleri beklerken, Barzani’nin bu çıkışına önce Almanya ve ardından da ABD tepki gösterdi.
Bu çıkışa ilk tepkiyi veren Almanya’nın Dışişleri Bakanı Gabriel, “Irak’ın birliğini tehlikeye düşürmek, hatta devlet sınırlarını yeniden çizmek istemek doğru yol değildir. Bu, Erbil ve aynı zamanda Bağdat’taki zaten zor ve istikrarsız durumu daha da arttırır!” ifadelerini kullandı.
Almanya’nın ardından ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nauert da bu konuda “Birleşik, demokratik ve federal Irak’ı savunuyoruz. Irak Kürdistan halkının meşru emellerini anlıyor ve takdir ediyoruz. Kürdistan yöneticileriyle görüşmelerimizde bağlayıcı olmayan bir karar dahi olsa şu anda referandum yapmanın meseleyi acil yanıt bekleyen önceliklerden uzaklaştıracağına yönelik kaygılarımızı ilettik!” şeklinde ABD’nin beklentisini açıkladı.
Almanya ve ABD’nin ardından Türkiye de bu habere tepki koydu. Bizzat Başbakan Yıldırım tarafından “Bizim görüşümüz çok açık ve nettir. Biz, Irak’ın toprak bütünlüğünü istiyoruz. Bütün Iraklıların bir arada, bir devlet olarak yaşamasını istiyoruz. Dolayısıyla bölgemizde yeterince sorun var. Yeni bir sorun alanı oluşturulmasının doğru olmadığını düşünüyoruz. Bu kararın da sorumsuzca verilmiş bir karar olduğunu düşünüyoruz!” şeklinde açıklama yapıldı.
Türkiye’den bir gün sonra da İran’dan konu hakkında açıklama geldi. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, “İran’ın bu konuda sergilediği açık tavrı Irak’ın toprak bütünlüğüyle ulusal birliğinin korunmasını desteklemektir” ifadeleriyle konuşmasını, “İstikrarlı, birleşik ve özgür bir Irak bu ülkedeki farklı etniklerle mezheplerin menfaatini temin edecektir. Günümüzde Irakın böylesi bir ulusal dayanışmaya her zamandan daha fazla ihtiyacı var. Böylece Erbil ile Bağdat arasındaki anlaşmazlıklar kanunlar çerçevesinde yapılan görüşmeler vasıtasıyla çözülmelidir!” şeklinde sürdürdü.
Barzani’nin çıkışına 3-4 gün gecikmeyle Irak Merkezi Hükümeti’nden ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı İyad Allavi tarafından da cevap verildi. Allavi, “Bu konunun zamanı değil. Kürtleri ayrılmaya itmemeliyiz!” şeklinde konuştu.
Katar krizi sebebiyle şu sıra fazlaca konuşulmayan bu konu, daha önce Türkiye’de sık tartışılmıştı. Hatta PKK terör örgütü ile “açılım” ve “Çözüm Süreci” projeleri sırasında bu bağımsızlığı destekleyen çoğu iktidar yanlısı kişiler pek de az değildi. Bunlar “Bir koyup, üç alma” beklentisi içindeki bezirgan ruhlu yardakçılardı.
Bazıları ise “Barzani böyle bir işe girerse, denize çıkışı olmayan, Türkiye-Irak-Suriye ile çevrilmiş bir coğrafyada bir devletin yaşayamayacağını görmek mecburiyetindedir!” diyerek, daha kafadan bu ihtimali siliyorlardı! Yani tam bir gaflet ve aymazlık!
Barzani’nin bölgede tabii bir müttefiki var: İsrail! İsrail’in yer aldığı bir ittifaka istemese bile ABD ve bir ölçüde AB, her zaman destek verir.
Barzani’nin düşündüğü devlet her ne kadar Türkiye, İran, Irak ve bir ölçüde Suriye istemediği sürece varlığını sürdürmekte zorlanırsa da, ihmale de gelmez. Hele de Suriye’nin kuzeyine yayılan PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD-YPG’nin ABD’yle birlikte Rakka’ya yürüdüğü düşünülürse!
Bundan sonrası PYD-YPG’ye Suriye’nin kuzeyinde en azından özerkliktir. Bu gerçekleşirse Barzani’nin petrolü Türkiye ve İran’a girmeden Suriye kuzeyinden denize ulaşabilir ve yeni kurulacak devlete nefes borusu olabilir.
Son Söz: Barzani, her vesileyle caydırılmalıdır. Mümkünse bunu bölge ülkeleri bir araya gelerek yapmalıdır. Maceranın sonucu kimsenin yararına değildir!