2004 yılından bu yana ABD Dışişleri Bakanlığı (Department of State), Terörizm Üzerine Ülke Raporu (Country Reports on Terrorism) adı altında oldukça ayrıntılı bir rapor hazırlıyordu. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın web sayfasından tüm dünyaya servis edilen bu rapor, genellikle ertesi yılın ilk 4 ayı içerisinde (Nisan) yayımlanıyordu. 2015 yılına ait rapor 2016 yılı Haziran ayı ilk haftasında yayımlandı. 2016 yılına ait rapor hala yayımlanmadı. Nedeninin bilmiyorum ama bu bilgileri bekleyenlerden biriyim. Tabii bilgiye bir yerden ulaşamıyorsak, başka yollar da aranır. Arayan da genellikle bulur!
Dünya çapında bu tip güvenlik politikası üzerine yıllık rapor hazırlayan bazı düşünce kuruluşları ve üniversitelerin enstitü ya da araştırma merkezleri var. Tabii ki çoğunlukla devlet ve istihbarat birimlerinden de destek alıyorlar.
Bu araştırma merkezlerinden ABD’nin başkenti Washington’daki ABD Barış Enstitüsü ile Wilson Merkezi. IŞİD’le mücadeleyi gelecekte 6 senaryo ihtimalli bir çalışmayla incelemeye çalışmışlar. 2007-2011 arasında Irak çöllerinde yeniden tehdit haline gelmesi ve suikast taktikleri incelenmiş. Tabii devamında Avrupa ile ABD’ye yapmış oldukları terör saldırıları da…
Araştırmacılara göre el-Kaide, IŞİD’in sayesinde uzun vadede pragmatik bir oyuna sahip olarak, militanları üzerinde kaybetmiş olduğu prestij ve pozisyonunu iyileştirme fırsatı buldu. Başlangıçta IŞİD’in giderek yükselen performansı ve imkânları ile hüküm sürdüğü alanları kaybeden el-Kaide, yeni 3. nesil elemanlarının vahşet tanımayan yaklaşımıyla tekrar yükselişe geçti.
Terör ve güvenlik politikaları üzerine çalışanların önemli bir kısmı, Irak ve Suriye’deki IŞİD’le mücadele başarıyla tamamlandıktan sonra, bu küresel terörün azalacağını umuyorlar. Peki gerçekte bu mümkün mü?
Ancak bu konuda herkes iyimser değil. IŞİD sayesinde saldırgan bir “hiber millet” oluşturulduğunu ileri sürenler bile var. Oysa bunlar devamlı evrimleşiyorlar. Üstelik bu “hiber millet” bir yerde değil, aksine dünyanın dört bir yanına dağılmış durumda. Avrupa’da IŞİD veya el-Kaide türevi örgütlere katılmak için ayrılan en az 5.000 “terörist savaşçı”dan söz ediliyor. Bu saldırgan teröristler tekrar ülkelerine döndüklerinde kuzuya dönüşmüyorlar…
İşin ilginç tarafı küresel bağlamda terör konusunda IŞİD ile el-Kaide arasındaki rekabet de devam ediyor. Bu rekabet taraflardan birini zayıflatmaktan çok, her ikisinin de daha fazla dehşet ve vahşet yaratacak uçlara kaymasına sebebiyet veriyor.
Irak ve Suriye’de gerileyen IŞİD, bir taraftan Avrupa’da terör olayları ile etkinliğini sürdürmeye çalışırken, diğer taraftan da Güney Asya’da yerini sağlamlaştırmak maksadıyla daha derinleştirerek ataklarını sürdürmektedir. Böylelikle “Cihatçı” grupları etrafında toplamayı sürdürmektedir.
Bir başka görüşe göre de IŞİD ve el-Kaide benzeri terörist grupların mitoz bölünmeyle tüm dünyaya yayılarak dallanıp budaklanacağı şeklinde.
Global Broking Centre tarafından da 2017 yılı terör risk haritası çıkarıldı. “2017 Risk Maps, Aon’s guide to Political Risk, Terrorism & Political Violence” başlıklı çalışma da benzer öngörülerle yaklaşıyor.
En riskli coğrafya Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Afrika’nın Sahara bölgesi. Yani genellikle İslam Dünyası! Tabii Afrika’nın doğusunda (Somali, Sudan) ve batısındaki riskli cepler de var.
Son Söz: Çalışmalarda Türkiye ve Avrupa’da artan küresel tehdide dikkat çekilirken, ABD Başkanı Trump’ın yaklaşımı da eleştirilmektedir. Serbest seyahatlere yasak getirilmesi, terör konusunda umursamaz veya çaresiz kalan ülkelere yaptırımlar uygulanması da dünya ticaretine verdiği zararlar açısından gündeme getirilmiş. Küresel terörle bir süre daha yaşayacağız ne yazık ki! Zira “hiber millet” denilen küresel terör militanları hala çoğalıyorlar!