Uzakdoğu’da APEC toplantısı sırasında ABD Başkanı Trump ile Rusya Bakanı Putin, IŞİD sonrası Suriye için anlamışlar. Bu arada Irak merkezi hükümeti de IŞİD’in elindeki son yerleri alma hazırlığı içerisinde. IŞİD, Suriye ve Irak’ta 2018 yılı başlarına kadar atılacak! Peki bundan sonra Orta Doğu durulabilir mi? Suudi Arabistan’ın “Ilımlı İslam” yaygarası, Yemen’deki Şii-Sünni vekâlet savaşı, İran-Suudi Arabistan gerilimi yükselirken bu mümkün olabilir mi?
Yaşasaydı “Kulakları çınlasın!” diyeceğim, ama aslında hiç sevmediğim Libya eski Lideri Kaddafi Orta Doğu devletleri için ABD’nin Irak işgalinden sonra şöyle demişti:
“Saddam asılırken hepimiz köşemizde bekledik. Saddam Amerika’nın dostuydu ama onun tarafından asıldı. Şimdi ABD’nin dostu olarak bir dahaki sefere hangimiz asılacak?… Biz birbirimizin düşmanıyız. Bunu söylediğim için üzgünüm. Birbirimizden nefret ediyoruz, birbirimizi kandırıyoruz. Diğerimizin derdine gizlice seviniyoruz ve birbirimize tuzak kuruyoruz. İstihbaratımız düşman yerine, birbirimize kuyu kazıyor…”
Libya’da Arap Baharı sonrası hunharca katledilen Kaddafi’ye kim haksız diyebilir? Hele de Kaddafi sonrası Libya’nın hiçbir şeye benzemeyen karışık halini gördükten sonra…
Orta Doğu, tarihin ilk dönemlerinden beri sürekli bir hareketlilik içerisinde bulunmuştur. Bütün peygamberler bölgede zuhur ettiği gibi, üç semavi din (tek tanrılı) da bu bölgede ortaya çıkmıştır. Tarihte ilk büyük din savaşları (Haçlı Seferleri) burada çıkarken, daha sonra tarihi “İpek Yolu” ve petrolün bulunmasıyla da petrol için yaratılan savaşlar ve kargaşalar bölgeyi alt üst etmiştir. Orta Doğu neden huzur bulamıyor, bunları maddeler halinde sıralayalım:
- Demokrasi anlayışının yerleşmemiş olması. Aksine aşiret ve feodal sistemin ağırlığı. İnsanlar arasında ve özellikle Arap devletleri arasında sosyal adaletsizlikler.
- Tarihin ilk çağlarından beri ekonomik değerinin paylaşılamayışı, son 120 yılda buna petrol-doğalgazı eklendi. Bölgede ekonomik çıkar peşinde koşanların mezhep ve etnik çatışmaları çıkartmaları. Dünyada vekalet savaşının en fazla ve sık sayıda yaşandığı yer haline gelmesi.
- Soğuk savaş döneminde Sovyetler-ABD hegemonya geriliminin bölgeyi nüfuz alanına dönüştürmesi.
- Üç semavi dine ait kutsal yerlerin varlığı ve bunların paylaşımında uzlaşmazlık.
- İsrail’in yüzyıllar sonra bölgede Araplar aleyhine devlet kurmasına ve topraklarını devamlı genişletmesine izin verilmesi.
- Müslümanların oynanan oyunları göremeyişi.
- Son yıllarda bölge ülkeleri ve bölge dışı ülkelerin terör örgütlerine destek vermeleri.
- Ekonomik kaynakları olan bazı Arap krallıları ve şeyhlikleri bölge dayanışmasından çok, ABD merkezli Batı ülkelerine sırtlarını dayamayı tercih etmeleri.
Yukarıdaki örnekleri arttırmak mümkündür. Peki Orta Doğu böyle “demokrasi” fakiri iken Batı ülkeleri nasıl demokrasiyi halletti? Cevabı 1215’te İngiliz Kralı Çıplak John ve baronlar arasında imzalanan “Magna Carta”da gizlidir. Bu anlaşmanın önemli 3 maddesi şöyledir:
- Hiç bir özgür insan yürürlükteki yasalara başvurmaksızın, tutuklanamaz, hapsedilemez, mülkü elinden alınamaz, sürülemez, ya da yok edilemez.
- Adalet satılamaz, geciktirilemez, hiçbir özgür yurttaş adaletten yoksun bırakılamaz.
- Yasalar dışında hiçbir vergi, yüksek rütbeli kilise adamları ile baronlardan oluşan bir kurula danışmadan haciz yoluyla veya zor kullanarak toplanamaz.
Son Söz: Türklerin de 1000 yıldır yaşadığı Orta Doğu’da ise Magna Carta’dan yaklaşık 600 yıl sonra 1807’de Sened-i İttifak imzalandı. Magna Carta’nın tanıdığı hakların yanına yaklaşamayan bu belgeye göre, Beylerbeyi ve ayanlara bazı imtiyazlar verilmişti. Bunlar dahi uygulanamadı. Sonra 1876’da ilk Kanuni Esasi (Anayasa) ve ilk Meclis-i Mebusan geldi. Ama Osmanlı-Rus Harbi sebebiyle Abdülhamid tarafından tatil edilen Meclis, 32 yıl sonra II. Meşrutiyet’le tekrar toplanabildi. Türkiye bile çok partili sisteme 1946’da geçti. Ya Araplar?