ABD’nin her türlü ahlaki duygulardan sıyrılarak ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington ziyareti sırasında ABD Başkanı Trump’ın sırıtarak sempati dağıttığını sanan hali dün gibi hafızalarda. Türkiye ısrarla Suriye Demokratik Gücü (SDG) adı verilen ve %75-80’i PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD’nin silahlı biriminin aslında PKK olduğunu vurgulamaktadır. Ama ABD, “YPG’nin PKK’dan farklı olduğunu” pişkinlikle ileri sürmekte, IŞİD terör örgütünün Suriye’deki kalesi Rakka’yı ele geçirmek için YPG’li SDG’yi tercih etmektedir. Türkiye gibi bir müttefike rağmen YPG-PKK ile işbirliği!
Aslında işbirliğinin ötesinde ve tam bir ittifak! Çünkü YPG, tıpkı Amerikan özel kuvvetleri veya Marinerleri gibi sıkı bir eğitimden geçirilip onlar gibi muharebe teçhizatıyla donatılmış. Yani aslında ABD Savunma Bakanlığı Pentagon, PKK-YPG’den yeni bir “Özel Kuvvetler” yarattı. Gerekçesi de “YPG’nin Rakka’ya girmeyi kendilerinin istemesi” imiş. Bunun dışında bir talepleri yokmuş! Buna “Ufak at da civcivler de yesin!” denmez mi?
Hadi diyelim ki ABD bu kadar saf ve kendilerinden de saf olduğunu zannettiği Türkiye’ye “Silahlar kontrolümüz altında. Bunlar PKK’ye verilmeyecek!” şeklindeki sözüne nasıl güvenilebilir. Eğer böyle olsaydı son haftalarda operasyon yapılan Kato Dağı’ndaki sayısız mağaralarda bulunan terörist cephaneliklerindeki Amerikan menşeili silahlara ne demeli?
Bir de YPG-IŞİD danışıklı dövüş iddiası var. Bilindiği üzere Rusya 31 Mayıs’ta Akdeniz’deki suüstü gemileri ve denizaltısından ateşlediği orta mesafeli cruiz füzeleriyle Suriye’nin antik kenti Palmeira bölgesindeki IŞİD hedeflerini vurdu. Rusya bu operasyonun ardından ‘IŞİD, Rakka’dan çıkmak için PKK’nın Suriye kolu YPG’nin çoğunluğunu oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile anlaştı!’ şeklinde bir iddiada bulundu.
Türkiye’de pek fazla dillendirilmeyen bu iddia MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin 6 Haziran tarihli grup konuşmasında seslendirildi. Aslında aynı iddia Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, füze harekâtının ertesi günün konuyla ilgili açıklamanın güvenilir verilere dayandığını söyledi. Buna göre SDG, IŞİD militanlarının Rakka’dan Palmeira yönüne doğru geçmesi için bir koridor temin edilmesi konusunda IŞİD ile anlaşmış.
SDG bu iddiayı yalanlasa da, Lavrov “Rusya Savunma Bakanlığı, söz konusu bilgiyi teyit etti. Bu bilgi, güvenilir verilere dayanıyor. Dahası, söz konusu bilgi kamuoyuna yansıdıktan hemen sonra IŞİD militanları Rakka’dan çıkarak, Palmeira’ya doğru hareket etti!” diyerek, olayı teyit etti. Nitekim Rusya Hava-Uzay Kuvvetleri’nden elde edilen bilgiler doğrultusunda Palmeira’ya hareket eden IŞİD militanlarına karşı gemilerden ateşlenen füze harekâtı yapılmış.
Şimdi akla şu soru geldi: “Rakka kısa sürede ele geçirilirse ne olur?” Bu soruya “Rakka IŞİD’ten kurtarıldığı için Türkiye’ye yönelik IŞİD terörü azalır, bölge de biraz rahatlar!” diye iyi niyetle bir karşılık verilebilir. Ama Rusya’nın iddia ettiği gibi YPG’li SDG’nin IŞİD’le anlaşması akla geldiğinde şunu düşünmeden edemeyiz: “ABD’nin kontrolü altında IŞİD’le anlaşma yapıldı!”
Peki bu anlaşmanın kime yararı var? Önce bunu irdeleyelim:
a. Koltuğuna oturmadan önce başlayan Rusya ile seçim dönemi hukuk dışı ilişkileri gerekçe gösterilerek devamlı hırpalanan ABD Başkanı Trump bir “Zafer” kazanarak rahatlayacaktır.
b. Türkiye ve Suriye’nin geleceği açısından daha da önemlisi, YPG-PKK’nın “Rakka Fatihi” olarak bölgede ve dünya kamuoyunda meşruiyet kazandırılması için tezgah kurulmasıdır. Bunun devamında Irak kuzeyinde Barzani’nin “de Facto” hale gelen ve her an bağımsızlık ilanı yapabileceği siyasi ortam PKK’ya da altın tepsiyle sunulabilir! Bunun zemini hazırlanmaktadır.
Son Söz: Daha önce de yazdığım gibi, iyi ki Fırat Kalkanı Harekâtı’nı yapmışız. Keşke o sırada Afrin’e de girseydik! Suriye’de ABD ve Rusya’dan fayda yok, zarar var. Orta Doğu üzerinde küresel güçlerin göstere göstere oynadığı bir “Satranç Tahtası” haline geldi. Artık gelecek ilk hamleyi değil, hamleleri kestirip önlem almak, az konuşup çok iş yapmak gerekiyor!