Son bir hafta içerisinde özellikle Türk tarafının “Almanya’nın yaptığı Nazi zulmüdür!” diyen ve adeta ağızlardan alev fışkırarak yaptığı “Başarılı” dış politika örneğini yaşadıktan sonra topa girmeye karar verdim. Bakanlarımıza Almanya’da konuşma yapmalarına engeller çıkartılmış. Herhalde bu üç kıymetli bakanımız Almanya’da yapacakları konuşmaları için Almanya’ya resmen başvurmuşlardır diye düşünmüştüm. Zira “Sarı çizmeli Mehmet Ağa!” değil, bir devletin bakanı olarak, bir diğer devlette “propaganda” yapacaklar. Sizce devletten devlete girişimde bulunulmuş mudur? İşte püf noktası tam da burada!
AKP iktidarı dış politikada bir türlü toparlanamıyor. Sanki anılan bakanlar yurt içindeki bir şehre, kasabaya gider gibi elin ülkesine gidecek ve propaganda yapacaklar. Yurt içinde gittiği yerde devlet güvenlik önlemleri alıyor. Sarı Çizmeli Mehmet Ağa gibi gidilen ülkede güvenlik önlemi alınmamalı mı?
“Bana bir şey olmaz!” diye efelenebilirler. Ama IŞİD, el-Kaide, DHKP-C ve PKK gibi terör örgütlerinin kolaylıkla yapabileceği bir saldırı sonrası ölen ve yaralananlara ilaveten o ülkenin itibarı iki paralık olmaz mı?
Gelin biraz empati yapalım. Alanya’da kışı geçiren epeyce Alman, Almanya’da sonbaharda genel seçimler var. “Bavyera’nın Tüylü Şapkalı Hans’ı” gibi bir Alman bakanın, Alanya’daki Almanların “Kültürel toplantı için” emniyete başvurduğu etkinliğe gelerek konuşmaya kalkmış olsaydı ne yapardık?
AKP iktidarının dış politikada en başarılı periyodu ilk dönemleriydi. Bunda biraz kendilerinden önceki hükümetin kurduğu düzene dokunmayışlarının, biraz devletin “ortak aklına” katkı sağlayan kurumlara (Genelkurmay, Dışişleri vb) kulak verilmesi vardı. Tabii epeyce de “Monşer” diyerek “aşağılanan” hariciyecilere güvenilmesine…
Bakan Bozdağ ve Zeybekçi’nin konuşmalarının ikisi de Kuzey Ren Vestfalya eyaletindeydi ve o hafta bir yıldır hasretle beklenen “Karnaval” vardı. Karnaval’ın bir hafta süreyle ve “tatil” olarak kutlandığı bu eyalette bu konuşma tarihlerinin seçilmesi her şeyden önce beceriksizlik, hatta aymazlıktır. Çünkü karar makamlarına ulaşmak o kadar kolay değildir.
Bu engel çıkartan belediyeler de sosyal demokratlardır. Yani Köln’de DİTİB’in cami inşaatına izin veren belediye! Üstelik belediye başkanının genç oğlu Köln caddelerinde yürürken, bir Türk gencinin arabasıyla çarpmasıyla hayatını kaybetmiş. Ama belediye başkanı “Türk düşmanı” olmadığını ispatlarcasına cami inşaatına engel çıkarmadı.
Dahası var. Köln’e cami yapılacağını öğrenen ne kadar yabancı ve Müslüman düşmanı varsa Köln’de gösteri düzenlediler. Yani Neonaziler ve hatta Fransa’dan gelen Le Pen’in yabancı düşmanı sürüleri. Bu güruhun karşısına çıkanlar ise Almanya’nın Sosyal Demokratları (SDP) ve Yeşiller Partisi seçmenleriydi. Üstelik göğüslerinde ve ellerinde taşıdıkları pankartlarda Almanca ve Türkçe “Biz Türküz, biz Müslümanız!” yazılıydı…
Bu arada, AKP iktidarının ilk yıllarında Başbakanı Erdoğan’ın ağdalı bir sesle “Avrupa Birliği en önemli medeniyet projemizdir!” dediği sırada, AB’de en güçlü desteği veren Şansölye Schröder’in yönetimindeki Almanya idi!
8 Mart 2017’de Berlin’de “Turizm fuarı” başladı. Türkiye-Almanya gerilimi en çok Türk turizm sektörünü endişelendirdi. Çünkü son iki yılda Rusların ayağının kesilmesi, sınır ülkelerindeki savaşlar ve bizzat devlet yöneticilerinin her ağızlarını açışta Türkiye’yi “terörün savaş alanı” gibi gösterme gayretleri yüzünden turizmcilerin “altın madeni” alarm veriyor.
Son Söz: Almanya, Türkiye’nin ticaretinde ilk, Türkiye ise Almanya’nın 8 veya 9’uncu sırasında. Almanya’da 3.6 milyon Türkiye kökenli var. Almanya, Türkiye’ye en fazla dış yatırımı yapan ülkelerden. İlişkileri germenin kime yararı, kime zararı var iyi tartılmalı! Keşke iki ülke ilişkisi iç siyasete kurban edilip, Türkiye’ye ve Türklere verebileceği zarar dikkate alınabilseydi! Dış politikadaki dağınıklığın düzeltilmesi, sağduyuya dönülmesi şart gibi!