3 Temmuz’da Rodos Kanalı’nda uluslararası kurallara göre seyreden bir Türk ticaret gemisine bir Yunan sahil güvenlik botu taciz ateşi açtı. Hatta tacizin ötesinde, “düşmanca” harekette bulundu. Bunun üzerine Dışişleri Bakanlığı “Olayı şiddetle kınayarak, bir daha tekerrür etmeyeceğinin umulduğunu” söyledi. Acaba Katar konusunda köprüleri yakan Suudi Arabistan ile Ege’de tartışmalı adacık ve kayalıkları resmen işgal eden, keyfi olarak Türk ticaret gemisine ateş eden Yunanistan’a neden bir şey söylenmez? Oysa 3.5 milyon Türkiye kökenli insanın yaşadığı, en fazla turisti gönderen, dış ticaretimizde ve ihracatımızda ilk ülke Almanya’ya karşı aslan kesilmesi tam bir tezat değil de nedir?
Gelelim Türk-Yunan meselesine. Kıbrıs görüşmeleri yapılırken ve hatta “çözüme çok yakınız” denirken yapılan bu provakasyona ne demeli? Olay üzerine Tv kanalları hemen Ege sorunlarını, özellikle de Kardak benzeri aidiyeti tartışmalı adacıkları tartıştılar. Çok değil, daha Mart 2017 sonlarına doğru konuya “Ege’de İlgi Bekleyen Adacık ve Kayalıklar” başlıklı yazımı sizlerle paylaşmıştım. Bu konuyu biraz daha hatırlayalım.
Ocak 2000’de Türkiye, “Ege’de Güven Arttırıcı Önlemler” başlıklı 9 maddelik, gerilimin azaltılmasını öngören proaktif bir politikayı devreye soktu. İki ülke Dışişleri arasında Ege’deki deniz sahalarının paylaşımı konusunda uzlaşma arayan “İstikşafi Görüşmeler” başlatıldı. Ama görüşmeler yapılmıyor ki Yunanistan Ege’deki ihlallerini pervasızca sürdürüyor.
4-5 yıldır Ümit Yalım adında bir araştırmacı ulaşabildiği her yerde Yunanistan’ın bu “aidiyeti belirsiz” adacık ve kayalıkların Yunanistan tarafından iskân edildiğini haykırıyor. Kara Kuvvetlerinden emekli kurmay bir subay ama deniz konusuna adeta kendisini adamış! Bulamaç ve Eşek adası ile ilgili çıkışları oldukça sık. MHP Grup Başkan Vekili, Manisa Milletvekili Erkan Akçay da konuyu takip edenlerden.
“Aidiyeti belirsiz” Ege adalarının Kardak Krizi öncesi veya sonrası iskân edilip edilmediği önemli. Zira Kardak Krizi bu adacıkların aidiyeti konusunda bir miattır. Bu olayla daha önce de Türk-Yunan gerilimini tırmandıran Ege sorunlarına (Kıta sahanlığı, karasuları uzunluğu, hava sahası, FIR hattı, Lozan hilafına Ege adalarının Yunanistan tarafından silahlandırılması, deniz yan hududu vb) bir yenisi daha eklenmişti. Acaba bu adacık ve kayalıklar kime aitti?
Taraflar bu konuda derin araştırmalar yaptılar. Yunanistan o dönemde bazı iskânsız adalara ayda 2.500 mark tutarında maaşlı “Robenson Cruzeo”lar bile yerleştirmek istedi.
Türkiye, bu konuya açıklık getirmek maksadıyla arşivleri alt üst etti. Sadece kendi arşivlerini (MSB, Genelkurmay, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı vb) değil, Almanya, İngiltere, ABD’de bile arşiv araştırmaları yapıldı. II. Dünya Harbi öncesi ve sonrası Ege’yle ilgili haritalar araştırılıp incelendi.
1998’de Uluslararası Sürekli Hakem Mahkemesi Eritre-Yemen arasındaki Kızıldeniz adalarının aidiyetiyle ilgili kararı Türkiye’ye umut oldu. Mahkemenin kararı içerisinde, bahse konu adaların 1923’e kadar Türk devleti (Osmanlı veya Türkiye) egemenliği altında iken, daha sonra bu adalar üzerindeki haklarından feragat ettiğini, dolayısıyla bu adalar üzerindeki egemenliğin belirlenemediğini belirtti. Adaların egemenliğinin belirlenmesinde son 10 yıldaki devlet uygulamalarına (iskan, deniz feneri inşası vb) bakılacağını, devlet uygulaması da yoksa coğrafi yakınlığı esas aldı. İşte bu karar Ege’deki aidiyeti belirsiz adacıklara da uygulanabilirdi.
Kardak Krizi ile benzer adacıklar konusunda itirazı olan Türkiye, şayet bu krizden sonra Yunanistan tarafından devlet uygulaması yapılan adacık-kayalık varsa, mutlaka itiraz etmeli ve itirazını hem karşı tarafa, hem de BM’ye deklare etmelidir.
Deniz tabanında petrol-doğalgaz bulunduğu için konu önemlidir. Davutoğlu’nun başdanışmanlığı döneminden beri Ege’ye sırtını dönen Dışişleri artık devreye girmelidir!
Son Söz: Konu Kıbrıs ise de, ekonomik krize rağmen Yunanistan’ın bize provakatif gelse, Ege’deki “milli çıkarlarını” korumadaki çabası dikkate değer! Keşke biz de duyarlı olabilsek!