Yeni Yıla Terörle Uyanmak!

Prof.Dr. Celalettin YAVUZ

Maalesef yeni yıla da terörle uyandık. Bu sabah ilk kez Tv’de haber programını açmamış, internet gazetelerine bakmamış, sadece geleneksel olarak ellerimle tuttuğum günlük gazetemi almış rahatça okuyordum. Gazete terör olayından önce basıldığından haberi vermemişti. Ama hanım mutfak Tv’sinden haberi öğrenip kötü haberi verdi. İstanbul’da 39 insan teröre kurban verilmiş, 4’ü ağır olmak üzere 65 kişi de yaralanmıştı. Anlaşılan o ki bu yıl şehirlerde teröristlerle daha sık karşılaşacağız. Dün akşam Ankara’da benzer planı yapan 8 terörist yakalandı.Yani 2016’daki gerilim filmi bizi bırakmaya niyetli değil!

Ölenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı, yaralılarımıza acil ve ağrısız şifalar diliyorum.

İstanbul’da gece kulübünde gecenin ilerleyen saatlerinde gerçekleştirilen terör saldırısı, beklenenin aksine canlı bomba veya patlayıcı yüklü araç patlatılması şeklinde olmadı. Elinde seri ateşli ve çok mermili şarjörlü bir silahla korunmasız insanların üzerine ateş edildi. Ateş eden aklı sıra Cennet’e mi gittiğini sanıyor?

Terörün yılbaşı gecesi bir gece klübünde gerçekleştirilmesi, akla hemen “Müslüman ülkede yılbaşı kutlaması nasıl yapılır?” ve “Müslüman içki içer mi?” benzeri soruları getiriyor. Ama gerçek bu değil. Çünkü 2016’nın son günü “Müslüman” ülke Irak’ın başkenti Bağdat’ta 2 ayrı terör saldırısında “Yılbaşı kutlaması yapmayan ve içki içmeyen Müslümanlar” da katledildi.

Tekrar Türkiye’deki teröre gelelim: Yıl sonuna doğru bir aklı evvel bir mağaza önündeki “Noel Baba” kılıklı bir çalışanı yumruklamıştı. Aklı sıra “Müslüman ülkede yılbaşı kutlaması mı olur?” demek istiyordu.

Dünya küreselleşip, tüketim furyası arttırıldıkça insanlar birbirlerinden etkileniyorlar. Şahsen bu etkileşimden uzak durmaya çalışan biriyim ama insanların hukuk düzenine aykırı olmayan hareketlerine de karışılmaması gerektiğine inanıyorum.

Kişinin Noel kutlaması ve yılbaşı kutlaması yapma keyfiyeti şayet bizi fiili darp veya baskı şeklinde cereyan etmiyorsa neden karışırız ki? Kaldı ki böyle bir rahatsızlık varsa dahi, devletin asayiş birimlerine haber verilir. Aksi takdirde herkes kendisi yargılamaya ve ceza vermeye kalkarsa ortada asayiş de kalmaz, hukuk devleti de…

Bilip bilmeden her aklına geldiğinde “Osmanlı İmparatorluğu” ile gururlanan ve özenenlere şunu hatırlatmak lazım: Osmanlı Devleti, küçük bir beylikten 3 kıtaya yayılan ve tarihin 3 büyük ve uzun süreli imparatorluğunu kurup yaşatırken gücünü nereden aldı biliyor musunuz?

Osmanlı fethettiği yerlerdeki insanlara din ve vicdan hürriyeti bahşetmiş, onları zorla din değiştirmeye zorlamamıştı. Topraklarına katılan her yeni bölgedeki bu durumu öğrenen hedefteki komşu coğrafyanın insanları da Osmanlı uyruğu olmaya gönüllü olmuşlardı.

Osmanlı Devleti sınırları içerisinde Müslüman, Hristiyan ve Museviler ile çok çeşitli mezheplerden oluşan milletler, kavimler ve halklar dönemin ruhuna uygun ve tarafsız hukuk düzeni içerisinde yaşamışlardı. Bu insanca hukuk düzenidir de devlet-i aliyyenin uzun süre yaşamasını sağlamıştı.

Osmanlı’yı yaşatan kılıç-kalkan gücü değil, hukuk ve adalet düzeniydi. İş kılıca kalsaydı Büyük İskender’in imparatorluğu kendisiyle son bulmazdı. Keza dilimizden düşürmediğimiz Cengiz Han’ın dünya şümul imparatorluğu da 2-3 nesil sora parçalanıp yıkılmazdı.

Son Söz: Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de insanlar uzlaşmacılığı terk ederek radikalleşmektedir. Hükümetlerin ve devlet adamlarının bu radikalleşmeyi önlemek için önce “Adalet ve Hukuk Düzeni”ne bakmaları gereklidir. Adalet hasar görürse, insanları hukuk düzeni içerisinde yönetmek güçleşir.

Adalet; söylemlerle değil, icraatla yerleşir. Milletin, devletin adaletle yönetilmekte olduğuna inanması esastır. Devlet kutuplaştırmamalı, herkese eşit ve adil olmalıdır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.