Yeni derken yol aldık bile 2018’den…
İyisiyle… Kötüsüyle…
Umutlar tazelendi…
Acıların bitmesi için yakardık Yüce Mevla’ya…
Muhanete muhtaç olmamak şükrettik.
Sonra uyandık; yine hayatın gerçeklerine…
Hemen ifade edeyim!
Yazılarım; birilerini üzse de abartısız gözlemlerimdir; yalın yaşadıklarımdır.
Kimsesizlerin kimsesi olmak adına yazıyorum işte…
Çöp hayatlar acı gerçeğimiz…
Kimisi bileğe kuvvet sokak sokak çöplerden atık topluyor.
Kimileri de çöp yığınlarını deşeleyip atık sebze ve meyve…
Kimimiz de çürümeye yüz tutmuş, akşama çöplüğe gidecek market mallarının peşinde koşuyor.
Metrodan eve yürüyordum yatsı ezanı okunurken…
Önümde birkaç Suriyeli çocuk… Kendilerince şakalaşarak yol alıyorlardı özgür ülkemde…
O da ne Vatan Caddesi üzerindeki çöpte bir karartı…
Suriyeli çocuklar, kendi akranları çocukla adeta dalga geçiyorlardı çöpü eşelediği için…
Küçük yavru benim balam hiç aldırmadı bile onlara…
Aradığına kavuşmanın heyecanıyla çöpten çıkardığı salatalıkla gülümsedi beni görünce…
Çöp konteynırından havuç için yarı beline kadar sarkan genç kızımız gibi onu da görmezlikten geldim; yürüdüm.
Tezatlar ülkesi Türkiye’nin yeni yıl manzarasında yine puslu hava ama varlık içinde boğulanların umurunda değil ki!
* * *
Ve çöp hayattan gerçeğe...
Ne acı değil mi; çocuklarımızı iyi besleyemiyoruz!
Nereden çıktı şimdi bu iddia derseniz yaşadıklarıma kulak verin…
Gün içinde Azra torunun kontrolleri için hastanenin yolunu tuttuk…
Maşallahı var doktorlarımızın, yeni doğan bebekler için seferber...
Kimi kilosunu ölçüyor, kimi boyunu…
Bir başkası anneyi soru yağmuruna tutuyor…
O arada sonuç göstermek için 3 yaşlarında bir çocukla bir anne girdi…
Doktor önerilerini peşpeşe sıralamaya başladı.
Bir cümlesiyle irkildim…
Kan değerlerinde beğenmediği sonuçlar vardı doktorumuzun…
Sebebi mi; hayvansal gıda alamamak…
Anneye sıraladı; peş peşe…
Et yesin!
Ciğer yesin!
Dalak yesin!
Vesaire vesaire…
Toruncuğun kontrolü bitip çıktığımda düşündüm kara kara…
Ya o anne 1603 liralık kölelik ücretine talim ediyorsa…
Hele bir de kirada oturuyorsa ne yapsın?
O küçücük yavruyu beslemek için sık sık ciğeri, eti hangi parayla alsın?
Ne demiştik; burası Türkiye… Tezatlar ülkesi!
* * *
Şimdi biraz da siyasi gündeme bakalım.
Milliyetçi Hareket düşmanlığında sınır tanımayanlar, iyice çıldırdı.
İşte sözüm ona demokrat, tarafsız bir gazete…
MHP haberine ambargo uygularken milyonların Çukurova’sına ihanet ettiğinin farkında bile değil!
Tarafsız ve bağımsız öyle mi? Alın başınıza çalın o tarafsızlığınızı.
Adana’daki 1071 hizmet açılış nerenize battı? Türkiye’ye duyurmaya sütunlarınız mı yetmedi?
Kim ne yaparsa yapsın; siyasetin dipsiz tencerelerine, camsız pencerelerine inanacak kimse yok.
Artık taraflar net, niyetler net…
Başkaları geçmişi konuşup çıkar hesabı yapsa da bu memleketin sevdalıları hep birlikte işine bakıyor. Ve ülkücü olmanın şeref payesini taşımaya ant içiyor.
Öyle ya hiç yufka yüreklilerle çetin yollar aşılabilir mi?
Öyle ya, yumuşak başlılıkla yurt savunulabilir mi?
Ve, yama tutmayan yırtıklarla, yüklenmiş yılgınlıklarla yüksek ülkülere varılabilir mi?
Kim ne derse desin! Milliyetçi Ülkücü Hareket, gülünü dikenini bilmeden, akarına kokarına bakmadan, yatından katından anlamadan kalburla su taşıyanlara gülüp geçiyor.
Çünkü Ülkücü Milliyetçi kadroların aklındaki tek şey; Türk vatanıdır.
Yazıma bir dörtlükle nokta koyalım:
Yok Türk'e yeis
Hele Ülkü Eri ise
Yakışmaz ah vah
Ufukta Turan varsa...