Siyaset yapmak, devlet yönetmek satranç oyununa benzer. Yapılacak hamlelerin daha sonra nelere yol açacağını, karşınızdaki kişinin yapacağı hamleyi ise iyi çözmeyi bilmek gerekiyor. Bununlada kalmayıp, ciddi anlamda doğru öngörüye sahip olmakta gerekiyor.
Günümüz siyasetinde ve devlet kademelerinde bu durumun pek olmadığını görmekteyiz. Bunun nedenini ise bir önceki "Türkiye'nin sorunu; LİYAKAT - SADAKAT - ADALET - ZİHNİYET!" başlıklı köşe yazımda ifade etmeye çalıştım. Türkiye'nin geçtiği sıkıntılı sürecin, uçurumun kenarında bulunmasının ana faktörü bu hususlardır.
Mesela, 15 Temmuz'da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve büyük Türk milletinin uçurumdan düşmekten kurtaran kişinin Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğu söyleniyor. Halbuki Türkiye'yi uçurumun kenarına getiren siyasi iktidar AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan değil mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 3-4 Ağustos 2016 tarihinde düzenlemiş olduğu Olağanüstü Din Şurası Toplantısında, "Her şeye rağmen, bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökememiş olmanın üzüntüsü içerisindeyim. Bundan dolayı hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de milletim de bizi affetsin." diyerek FETÖ konusunda ve 15 Temmuz terör saldırısı olayında sorumlu ve hatalı olduklarını itiraf ediyor.
O halde Türkiye'yi ve büyük Türk milletini uçurumdan düşmekten kim kurtardı?
15 Temmuz'da FETÖ terör saldırısını gerçekleştiği esnada kim nereden hangi açıklamayı yapmış hatırlayalım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan vahim olayı duyar duymaz Marmaris'ten acilen ayrılıyor, bilinmeyen bir yerden görüntülü bağlantı gerçekleştiriyor ve milleti sokağa çağırarak iç savaşı tetikleyecek tehlikeli açıklamada bulunuyor.
Başbakan Binali Yıldırım ise bilinmeyen bir yerden Telefon bağlantısı gerçekleştirerek "darbe kalkışması" diyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve HDP Eş Genel Başkanları kayıplara karışıp, olaylar durulduktan sonra cılız açıklamalar yapıyorlar.
Peki MHP ve lideri Devlet Bahçeli bey?
MHP lideri Devlet Bahçeli bey evine giderken vahim olay patlak verdiği esnada yoldan dönerek tekrar MHP Genel Merkezine gidiyor. Yani MHP lideri Devlet Bahçeli bey vahim olayın yaşandığı esnada MHP Genel Merkezinde idi. Daha sonra MHP lideri Devlet Bahçeli bey Telefon görüşmeleri yapıyor, kurmaylarını topluyor ve kısa bir değerlendirme sonrası ilk resmî açıklamayı yapıyor.
Ne gariptir ki, MHP lideri Devlet Bahçeli beyin bu kararlı duruşundan ve resmî açıklamalarından sonra başta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Yıldırım ve bazı AKP kurmayları Ankara'da değilde İstanbul'da görünmeye başlıyor. 15 Temmuz'dan sonra ağırlıklı olarak MHP çizgisinde açıklamalar yapmaya başlayan Cumhurbaşkanı ve hükümet var. Buna benzer bir çok örneği sıralayabiliriz.
Demek ki 15 Temmuz'da Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve büyük Türk milletini uçurumdan düşmekten kurtaran MHP lideri Devlet Bahçeli bey.
Neden bu konuyu hatırlattığımı merak ediyorsunuz biliyorum. Onun için konuya giriyorum.
Bilindiği gibi MHP lideri Devlet Bahçeli bey 11 Ekim 2016 tarihinde TBMM'deki MHP grup konuşmasında Başkanlık sistemine değinerek gündeme getirdi. Yaklaşık iki haftadır gündemi oldukça meşgul eden Başkanlık sistemini MHP lideri Devlet Bahçeli bey durup dururken niye gündeme getirdiği merak ediliyor. Çok şey yazılıp çiziliyor ve söyleniyor.
Şu bir gerçek ki, MHP lideri Devlet Bahçeli bey durup dururken canı sıkıldığı için Başkanlık sistemini gündeme taşımadı. Bazı sivri zekalılar'ın(!) "Başkanlığı Erdoğan'a altın tepside sunuyor" gibi uçuk görüşler ortaya atanlarda var.
Halbuki öngörüleri ve söylemleri ile her daim haklı çıkan MHP lideri Devlet Bahçeli, hangi tehlikeyi öngörmüş ki Başkanlık sistemini tekrar gündeme taşıdı?
Herkes bu sorunun cevabını aramakta!
Mevzuyu daha iyi anlayabilmek için MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Başkanlık sistemini gündeme getirmeden önce hangi konulara değinmiş, ne tür bir uyarıda bulunmuş, nelerin yapılması gerektiğini söylemiş hatırlayalım.
1. Gezi olayları patlak verdiğinde 40 bin kişi ile zar zor baş edebilen hükümet, FETÖ kapsamında gerçekleştirilen operasyonlar neticesinde mağdur edilen bir milyon vatandaşımız ile nasıl baş edebilecek? Sorunlarını ve sıkıntılarını nasıl çözecek?
2. Yurtta sulh konseyi hangi isimlerden oluşuyor?
3. En önemlisi Bylock iletişim programını kullanan siyasiler ve milletvekilleri kimler?
MHP lideri Devlet Bahçeli bey ısrarla ve defalarca bu 3 önemli konuya değinmesine rağmen ne Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından, ne Başbakan Yıldırım tarafından, nede siyasi iktidar AKP tarafından tatmin edici açıklama gelmedi. Bırakın açıklamayı, bu konularda ciddi çalışma dahi yapılmadı. Dikkatinizi çekerim, FETÖ temizliği yapılırken dokunulmayan iki alan var.
1. YSK (SEÇSİS). 2. Siyasetçiler ve milletvekilleri.
Akıllara şu soru geliyor; Cumhurbaşkanı Erdoğan ve siyasi iktidar AKP bu konuda neden tatmin edici açıklama yapmıyor, çalışma yürütmüyor? Yoksa çekindikleri başka şeyler mi var?
Mesela TBMM'de bulunan 317 AKP milletvekilinin içinde yaklaşık 50-80 milletvekilinin FETÖ mensubu olduğu söyleniyor. Ayrıca FETÖ tehlikesinin tam olarak geçmediği ise dillendirilen başka bir önemli konu.
Şimdi gelelim konumuzun kritik noktasına...
Başkanlık sisteminden ziyade mevcut parlamenter sistemin güçlendirilmesi, üniter ve milli rejimin yani Anayasa'nın ilk dört maddesinin korunması gerekiyor ki, MHP ve lideri Devlet Bahçeli'nin yaptığı açıklamalarda bu yöndedir. Doğrusu olması gerekende budur. Zira Türkiye'deki sistem tıkanmış ve neredeyse fazla işlemez hale gelmiştir. Dolayısıyla Türkiye'de sistemin fazla dağınık olduğu, bu durumu yasalar çerçevesinde toparlamak gerektiğini hem görüyor, hemde yaşıyoruz.
Birçok köşe yazarı, akademisyen, öğretim üyeleri ilk baharda referandumun olacağı, Başkanlık sisteminin TBMM'ye getirildiğinde MHP'nin "evet" diyerek referanduma götürüleceği ve büyük Türk milletinin karar vereceği söyleniyor, öngörüde bulunuluyor.
Ancak ben olaya farklı bir pencereden bakıyorum. AKP'nin TBMM'ye getireceği Başkanlık sisteminin içeriğinden ziyade oylamada yaşanacak muhtemel sürece değinmek istiyor ve diyorum ki;
Başkanlık sistemi Türkiye Büyük Millet Meclisine getirildiğinde, referanduma gidilebilmesi için 330 sayısı çoğunluğu elde edilebilecek mi?
Bu oylama AKP içerisindeki söylenen 50-80 FETÖ mensubu milletvekilleri nasıl bir tutum sergileyecek?
Velev ki MHP, "büyük Türk milleti karar versin" dedi ve oylamada grup olarak evet oyu kullandı, buna rağmen 330 rakamına ulaşılabilecek mi?
Diyelim ki referandum için 330 sayısına ulaşılamadı ve AKP'nin kendi evet oyu 276'nın altında kaldı. O halde fiilen hükumet ağır yara alıp çökmez mi?
Bu durumun gerçekleştiği takdirde 3 ihtimal vardır.
1. Erken seçime gidilebilir.
2. Devletin istikrarı ve milletin refahı için olağan seçim takvimi işlenir ve AKP - MHP koalisyonu kurulabilir.
3. Düşük ihtimalde olsa AKP azınlık hükumeti kurulur ki, bunun içinde güven oylaması yapılır ve yeni kriz meydana gelebilir.
Hatırlayınız, MHP lideri Devlet Bahçeli bey Meclis içinde AKP'den 5. parti çıkabilir demişti.
Bütün bu değerlendirmeler sonucunda Türkiye referandumamı gider, yoksa erken genel seçime mi?
Her halükarda Türkiye'de her alan tıkanmış, mevcut parlamenter sistemin yeteri kadar işlemez hale gelmiştir. Bu sorunlar giderilmediği takdirde ilerleyen süreçte ülkemiz ciddi sıkıntılar yaşayabilir. Bu tehlikeyi şimdiden öngören MHP lideri Devlet Bahçeli, ciddi bir hamle yaptı.
Unutmayınız ki, MHP ve lideri Devlet Bahçeli, "Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben" ilkesi ile hareket etmektedir. Zira Milliyetçi Ülkücü hareket siyasi menfaat, şahsi çıkar gözetmez.
Anlayacağınız bu kış çok soğuk geçecek gibi...