Son günlerde yapıcı siyasetin en güzel örneklerini veren Devlet Bahçeli'nin "şu başkanlık talebinin boyunu postunu millet aynasında bir görelim" mealinde yaptığı çağrıyla birlikte ucuz siyasetin boş tribünlerinde cazgır çığlıkları yankılanmaya başladı:
"Bahçeli başkanlığa evet dedi!.."
"O dedi ama ben demem!.."
"O kabul etse de Ülkücüler kabul etmez!.."
"Meclis grubundaki 39 Milletvekili bile hayır diyecek!.."
"Türkiye bölünürse sorumlusu sizsiniz!.."
"Ne gereği vardı şimdi!.."
Kurnazlar, sanki tartışmaya açılan "kahpe düzen" değil de "asr-ı saadet"miş gibi saldırıyordu.
Devlet bey, "önce milletin meclisine, sonra da yeterli sayı çıkarsa millete gidelim" diyordu…
Dünün sandık aşıkları, demokrasi sevdalıları, hiç oralıklı olmuyordu!
Hani sandıktan, seçimden, millet iradesinden korkmamak gerekiyordu?..
Hani delegenin önüne zamansız ve usulsüz apar topar sandık koyma arzusu "demokrasi aşkından" ileri geliyordu?..
Biz ilk çıktığımız televizyon programında, konu Suriye olduğu halde:
"Cemaat bu yetkiyi nereden alıyor? Seçimle mi aldı?..
Hükümetle bazen çelişiyor, bazen de operasyonlara girişiyor?" diyerek, demokraside seçimin ve seçilmişliğin önemini vurgularken; çıktığınız yüzlerce TV programında neden demokrasi dışı güçlerin devlete çöreklenmesine en ufak bir eleştiri getirmediniz?..
17-25 Aralık'a kadar bu ülkede önüne gelene kumpas atan, işine gelmeyene Kuzey Kore polisi gibi kan kusturan bir başkanlık sistemi geçerli değil miydi?
Fethullah Gülen bu sistemin "gizli başkanı" değil miydi?
Siz de sel suyuna kapılmış kütükler gibi O'nun, öteki fiili başkanı devirme operasyonuna talip olmamış mıydınız?
Aklı başında herkesin bildiğinden eminim. Daha önce de yazabilirdim; ama anayasa değişikliği metninin ortaya çıkmasını bekledim.
Tertemiz kalbi vatan aşkıyla dolu olan ve çileli kemali sayesinde o yana bu yana savrulmayan Ülkücüler de zaten anladılar. Ama şimdi herkes anlasın diye daha açık yazacağım:
Ülkemiz, tarihi bir darboğazdan geçiyor.
Dış politikada 100 yıllık Sykes-Picot planı yeniden gündemde; güney sınırımız kaynıyor.
İç politikada ise Türkiye, 40 yıllık Amerikancı FETÖ kliğiyle aynı anda Marksist PKK'yla ve ne idüğü belirsiz IŞİD'le mücadele ediyor.
Milletle birlik olmak… Devletin gücüne güç katmak lazım!
CHP, Parti Meclisindeki teolojik dağılımın etkisiyle Suriye özelinde gerilim odaklı bir mezhep siyaseti uyguluyor.
Çünkü CHP'de bugünkü hâkimiyetin korunabilmesi için, tabandaki Sünni-Alevi çekişmesiyle birlikte "Laik" ve "Hüseyni" kaygıların aynı seviyede canlı tutulması gerekiyor.
Mecliste grubu bulunan diğer parti olan HDP'yi anlatmaya bile gerek yok. Gölge etmesinler, millet başka bir ihsan istemiyor!
Bu durumda AKP hükümetinin elinin güçlendirilmesi için geriye bir tek MHP kalıyor.
Bu yüzden de AKP, MHP'nin 15 Temmuz'dan beri verdiği yapıcı desteği alıyor, öpüp başının üstüne koyuyor.
Devlet bey tabloyu "önce ülkem ve milletim" perspektifinden okuyor.
Sonra da AKP'ye, müşfik bir babanın tebessüm ederek yaptığı gibi terbiye edici bir ceza kesiyor!..
"Ya başkanlık ya kaos!.. Diyordunuz değil mi?.. Hele şöyle bir gelin bakalım" diyor.
Ve… "AKP'ye yardım" tekelini eline aldıktan sonra, bu "en nazik" konuda önlerine "reddetse bir türlü kabul etse bir türlü, dönse bir türlü yürüse bir türlü…" kabilinden şartlar koyuyor.
15 Temmuz'da bırakın Başkanlığı, yedi sülalesinin canı ve malı tehlikeye girmiş bir AKP, bu dar günlerinde "17-25 Aralık öncesine dönüş" gibi gördüğü bu teklifin sıcaklığına kapılmaktan kendini alamıyor.
Üstelik bu andan itibaren AKP, bu sürpriz desteği kaybetmek istemediği için MHP'nin eli daha da güçleniyor.
Sonunda ortaya Başkanlık filan değil, MHP temsilcisi Sayın Mehmet Parsak'ın deyimiyle "Boğaçhan gibi adını kendi koyacak" bambaşka bir sistem çıkıyor.
Bana sorarsanız parlamenter sistem daha da güçleniyor.
Eskiden Cumhurbaşkanının, meclisi feshetme yetkisi vardı. Şimdi feshederse kendisi de fesih yiyor!
1876'daki Kanun-u Esasi'nin 35. Maddesinden kalma bu yetki, tarihte ilk kez "Bir Numara"nın aleyhine işliyor.
Bizim kurnaz demokratlar da…
Yıllardır kökü dışarda masonların, şarap kokan paşaların, sonradan görme patronların ve nihayet vatansız robotların iliğini kemiğini sömürdüğü o şaşı sisteme "badem gözlü" diye ağıt yakıyor!
ABD'nin gizli patron, FETÖ'nün derin iktidar olduğu o "kahpe düzen"de ikbal arayanlar…
Elindeki mütevazi gücü, sistemi kırk yıllık urlardan arındıran steril bir neşter gibi kullanan Dr. Devlet Bahçeli'ye etmediği lafı bırakmıyor.
Kimsenin endişesi olmasın! Başkanlık filan gelmiyor!
MHP, yüreğini koyuyor, Devletin damarlarına taze Türk kanı pompalıyor.
Anayasa'nın "Türklüğünü" garanti altına alıyor.
Buna da sadece Türklük ve MHP düşmanları üzülüyor!