Hukuk bir hak arama yoludur. Ancak siyasi yazar-çizerlikte hukuk bazen de siyasi mücadelenin bir parçası olmaktadır.
Maç kıran kırana devam ederken, aniden yere yatıp hakemden kart dilenmek bizim pek başvurmadığımız, centilmenlik kurallarına aykırı bulduğumuz bir mücadele şeklidir.
Sayın Cumhurbaşkanı da bu yolun faydasına inanmamış olacak ki 15 Temmuz'dan birkaç gün sonra kendisine basın yoluyla açılan hakaret davalarından vazgeçtiğini açıklamıştı.
Hatta bir gün önce, 14 Temmuz günü 11 ay 20 günlük cezayı aldığım için O'nun "affediyorum" sözünün muhatabı olmamak adına temyize de gitmemiştim.
Siyasi davaların savunmasının siyasi yapılması gerektiğine ve siyasi cürümlerde vekâlet olmadığına inandığım için ben Avukat bile tutmamıştım.
Bizimki idealist ve onurlu bir mücadele tarzıdır, herkesin bu konulardaki tavrına da saygımız vardır.
Ancak bir insan tipine saygımız yoktur; o da önüne gelene "CIA… Gladyo'nun adamı… Amerikan özel kuvveti… Kontgerilla!.." deyip gezerken hukuk aklına gelmeyip de birisi kendisine aynı dilden "yalancı" deyince mahkeme kapılarında sızlanmaya başlayan Perinçek'gillerdir!
Dün yazı işleri tarafından bana tebliğ edilen dava konusu yazı mahkemeye intikal ettiği için gazetemi Yargı karşısında zor durumda bırakmamak için burada başlığı ve konuyu tekrarlamayacağım.
Ancak 10 Ekim tarihli yazım için dava açan Doğu Perinçek'le mahkemede hesaplaşırken konuyu biraz derinden almanın faydalı olacağını düşünüyorum.
Yazıda anlatılanların doğruluğunu ve kelimelerin masumiyetini ispat etmek zorunda kalmamın Perinçek'in hiç hoşuna gideceğini zannetmiyorum.
Daha kim olduğuna kendisi bile karar verememiş mazisi karanlık bir adamın, aldığı oyların her bir tanesi, anasının ak sütü kadar helal olan MHP'ye ve onun Saygıdeğer Lideri Sayın Devlet Bahçeli'ye saldırmaya devam etmesi halinde kendisine en sert biçimde cevap vermeye devam edeceğim.
Biz Aydınlık grubu ve Doğu Perinçek hakkında durup dururken sert yazılar yazmadık.
Ekrana her çıkışında helada boncuk bulmuş arızalı adamlar gibi sırıtarak, arkasında 7,5 milyon seçmeni olan bir genel başkana saldırmayı, saçma sapan kitaplar yazmayı gazetecilik zanneden TGRT artığı adamları, biz saflarımıza katmadık.
Ülkücülerin adını İsrail'in, ABD'nin yanına bir koymadık.
Hem "iç barış, dış cephe, ulusal kaygı, fikirlere saygı…" diyeceksiniz; hem de Türk Milliyetçiliğinin kalesine gece gündüz söveceksiniz!..
Böyle bir vatanseverlik yok!..
Mazi hastalıklarından kalan kızılca çelişkileri yüzlerine vurmaya devam edeceğiz.
Başlığı edebi sanatların sınırlarını biraz zorlamış olsa da dava konusu yazım, "hakaret davası"ndan nasıl bir sonuç alır; bunu zaman gösterecek!..
Ama bana sorarsanız o yazı "isabet davasını" kazanmıştır.
2015-2016 kızılca kıyamet ortamında, sadece lideri FETÖ tarafından saldırıya uğramış bir partinin doğrudan liderine saldıran bir şahıs Milliyetçi olabilir mi?
Vatansever olabilir mi?
Ulusçu, Laik, Demokrat, Ulusalcı olabilir mi?
Perinçek bir süredir imaj danışmanlarından sıkı talimat almış olmalı ki ilaç almış nevrotikler gibi sakin, soğukkanlı, bağırıp çağırmadan konuşuyor.
Etraftakilerin "bakın ne kadar efendi adam!.." demesi için yoğun bir çaba sarf ediyor.
Ama sakin sakin zehrini akıtmaktan da geri kalmıyor.
Dava konusu yazımızın tarihi 10 Ekim 2017…
8 Ekim'de Perinçek Aydınlık'ta "5.000 Ülkücü" konusunda şunları yazmıştı; biz de 9 Ekim'de kaleme davranmışız...
Perinçek yazısında:
"Bu açıklamaların palavranın ötesinde bir değeri yoktur." Diyor ve soruların içine kendi cevabını yazarak, aklınca MHP'yi hırpalıyor!..
"5 bin ülkücüye kim kumanda edecek? MHP mi, Türk Silahlı Kuvvetleri mi, yoksa ABD veya İsrail mi?.."
"Bu lafların kahvede değil de TBMM çatısı altında dillendirilmesinin anlamı nedir?.."
"ABD ve İsrail çıkmaza girdi ve bölge ülkeleri arasında güvensizlik kışkırtmak dışında çareleri kalmadı. O çare de Devlet Bahçeli marifetiyle sahneleniyor…"
"Beş bin ya da 500 bin Ülkücüyü Kerkük ve Musul'a yollama lafları, Ortak Harekâta karşı ABD özel kuvvet operasyonu kapsamındadır…"
":.. ABD ve İsrail adına Batı Asya ülkelerinin arasına fitne sokmaktan başka işe…"
…..
Sen kalemi eline, sırf Devlet Bahçeli'ye iftira atmak ve Milliyetçi Hareketi karalamak için alacaksın…
Bu arada kurnazlık yapıp; yalandan Ülkücülere sahip çıkacaksın!..
Osmanlı'dan çıkma üç beş vilayetin otoriter toplamı olan krallık artıklarının toprak bütünlüğünü Gazi Meclisin ve Mustafa Kemal'in yemininden üstün tutacaksın…
Sanki bizim Irak'ın toprak bütünlüğünde gözümüz varmış gibi çarpıtmalar yapacaksın…
Sonra da biz yazıya biraz "hızlı" başlayınca bozulacaksın!..
Ne diyecektik?
"İsviçre Fatihi" mi?.. Yoksa "Karanlıklar Prensi" mi?..
Anlat da anlayalım!..
Biz yarasa değiliz ki; "karanlıkta" hem de tersinden yazılanı "aydınlık"mış gibi okuyalım!..