Bir Büyük Taarruzun, Bin Belgeye Bedeldir!

Şükrü ALNIAÇIK

Türk Tarihinde 1071'den sonra ikinci kutlu 26 Ağustos, 1922'de yaşanmıştır. 

13 Eylül 1921'den beri Sakarya nehrinin doğusunda bekleyen Türk orduları, bu tarihte Yunan ordularına karşı yüksek strateji ürünü bir harekât başlatmıştır. 

Batı Cephesindeki bu taarruz savaşının Sakarya savunmasından yaklaşık bir yıl sonra başlaması bir tesadüf değildir.

Kara ordularının kuruluş tarihini MÖ: 209'a dayandıran Türk Genelkurmayında bir tarihibütünlük ve derinlik daima görülmüştür. 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Malazgirt'ten 851 yıl sonra bile bu hesabın bir yerlerde hala kapanmadığını bilmektedir.

Süpürme harekâtının aşırı dikkat gerektiren zorluğu bir yana Mustafa Kemal paşa, Büyük taarruzu, özellikle bu kutlu güne denk getirmek için tahmin edilenden fazla beklemiştir. 

Karşımızda Bizans bayrağıyla gezinen Yunanlılar, bu tarafta ise sadece Osmanlıların değil Selçukluların da torunu olduğunun bilincinde olan Türkler vardır. 

Büyük Taarruzun 26 Ağustos'tabaşlatılması,sadece tarafların tarihi kimliğiyleilgilibir mesajdeğildir. 

Atatürk, Büyük Taarruzdan birkaç gün önce rüyasında Sultan Alparslan'ı görmüş ve Alparslan kendisine: 

"Taarruza 26 Ağustos'ta başlarsanız biz de sizinle birlikte olacağız" demiştir. 

Böylece Büyük Taarruz, partimizin siyasi selefi olan Millet Partisi kurucusu, Mareşal Fevzi Çakmak'ın çadırında okunan Kur'an-ı Kerim'le ve dualarla başlamıştır.

Kurtuluş Savaşı, genel taktik olarak da Malazgirt Savaşı'nın adeta "zamana ve mekâna yayılmış bir tekrarı"dır.

Gazi Mustafa Kemal, ataları gibi sahte ricat sayılabilecek bir geri çekilmeyle Yunan ordusunu ikmal ve destek noktalarından 500 km. uzaklaştırmış, saldırı gücü kazandığı anda ise caydırıcı bir çevirme harekâtıyla Yunan ordusunu bozmuştur. 

Silah ve mühimmat üstünlüğü Yunanlılardadır. Bizim ise sadece Süvari üstünlüğümüz vardır.

Atlar, bizi yine yalnız bırakmamıştır.

Türklerden, Sakarya boylarından, doğudan batıya Eskişehir-Bursa yönünde bir taarruz bekleyen Yunan ordusu güneyden çevirme harekâtına uğrayınca birkaç parçaya bölünmüş ve paniğe kapılmıştır. 

Bizzat Başkomutan Mustafa Kemal'in komuta ettiği Dumlupınar Meydan muharebesinin ardından 30 Ağustos 1922 günü bozguna uğrayan Yunan birlikleri Ege'ye ve Marmara'ya doğru çekilmeye başlamıştır. 

Yakıp yıkarak çekilen Yunanlılar, 9 gün sonra İngilizler tarafından denizden toplanmıştır! 

Bu vesileyle Atatürk'ün 30 Ağustos akşamı, muzaffer birliklerine verdiği: 

"Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz'dir; İleri!.." emriyle ilgili spekülasyonlara da iki, küçük Ülkücü müdahale yapalım:

Sözde bir yanlışlık veya eksiklik yoktur.

1- Atatürk, başka bir denize "Akdeniz" diyecek sorumsuzlukta bir komutan değildir. Askeri Coğrafya kitaplarında Ege Denizinin o zamanki adı "Adalar Denizi"dir.

Ne adaları denizidir? "Akdeniz Adaları" denizidir. 

Osmanlı mülki yapısında Sakız, Limni ve Rodos'tan oluşan üç sancaklı bu vilayetin adı, "Cezair-i Bahr-i Sefid" yani "Ak Deniz Adaları"dır.

Adalarına "Akdeniz adaları" denilen bir denize, "Akdeniz" demek gayet doğru ve isabetlidir. Atatürk doğrusunu söylemiştir.

Adalar elden gittikten sonra 1940'larda Adalar Denizine "AgeanSea"dan tercüme "Ege Denizi" denilmiştir. 

2- "İlk hedef" dediğine göre acaba ikinci aşamada adaları da mı alacaktık? Atina'ya mı varacaktık,gibi sorulara da gerek yoktur. 

Üzerinde Türk'ten çok daha fazla Rum nüfus barındıran adalar, Misak-ı Millinin dışındadır. 

Girit'i, Rodos'u elinde tutamamış bir Devletin,Samos'a, Midilli'ye talip olması,"milli sınır" kavramına aykırıdır. 

Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın sözünde varlığı hissedilen "İkinci hedef" batı yönündeki "gizemli" bir hedef değil, kuzey yönündeki Marmara'dır.

Düşmanla ateşkes, İzmir'de değil, Bursa kurtarıldıktan sonra Mudanya iskelesinde yapılmıştır.

Yani ilk hedef Akdeniz, sonraki hedef, Marmara, Boğazlar ve İstanbul'dur.

30 Ağustos 1922 günü Dumlupınar'da kazanılan büyük zafer, bize sadece Ege'yi ve İzmir'i değil, İstanbul'u, Boğazları ve Trakya'yı da kazandırmıştır.

 

SON BİR ÜLKÜCÜ DOKUNUŞ:

 

Toprakları vatan yapan arkeolojideğildir. 

Anadolu'nun "Türk yurdu" olduğunu dünyaya kabul ettirmek için Kazım Mirşan tezlerine, kurumuşel ve ayak izlerine gerek yoktur. 

Sonu zaferle bitmesi halinde,"bir büyük taarruz" yeterlidir. 

Vatan için yapılan bir büyük taarruz, yüzlerce arkeolojik buluntulara, binlercebelgeye bedeldir.

Dikkatli baktığınızda Amerikalıların bir "küçük taarruz"unu bile göremezsiniz.

Bu vesileyle bu topraklarda onurumuzla, başı dik ve bağımsız yaşayabilmemiz için toprağa düşen tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz. 

Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere şimdi sonsuzluk âlemine varmış olan tüm gazilerimize minnet ve şükran duygularımızla dualarımızı gönderiyoruz. 

Milletimizin 30 Ağustos Zafer Bayramını Kutluyoruz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.