Yazılarımda elimden geldiğince emeğe, birikime ve ihtisasa saygı gösteren bir çizgiyi korumaya çalışıyorum.
Bu yüzden de kimsenin işine pek karışmıyorum.
Ta ki bazıları, herkesin her işine karışana kadar…
Herkese akıl verene, tereciye tere satana kadar…
***
Türkiye Kamu-Sen
Kamu-Sen bir "kamu çalışanları" sendikası…
Sendikanın omurgasını teşkil eden Türk Eğitim-Sen'in gücünün 70'lerde yaşanan hangi çileli olaylardan geldiğini ilk kaleme alan belki de ben oldum.
Çünkü ben de 70'leri Eğitim Enstitüleriyle iç içe yaşamış bir Öğretmen Lisesi mezunuydum.
Daha 17 yaşındayken, 65 kardeşi Türkiye'nin 12 Öğretmen Lisesine sürgün gitmiş, bir öğretmen adayıydım.
Öğretmen yetiştiren okullarda Türkiye'nin neresinde bir eylem olsa, herkesten önce duyuyordum.
Ve bunları bir "ortak camia bilinci"yle hafızama alıyordum.
Mademki unutmak tükenmekti; öyleyse hatırlatmak gerekirdi…
Ülkücü öğretmen camiası, Yüksek Teknik Öğretmen'de Dursun Önkuzu'nun şehadetinden, Dil Tarih'te bayrağı düşürmemek için bir tas çorbaya sekiz kişiyle kaşık salladığımız gecekondulardan buralara gelmişti.
Ülkücü bir öğretmen adayı olarak mezun olabilmek için nice kafası kırılanlar, ağzı yüzü patlayanlar olmuştu.
Benim için Türk Eğitim-Sen demek, okulunu Kızıl Komünistlere kaptırmamak için şah damarına saplanmış mermi çekirdeğiyle…
Mermi yağmuru altındaki Ülkücü grubu toparlamaya çalışan Yerköy'lü Ömer Gül demekti!
Benim için Kamu-Sen demek, Kürtçü Komünistlerin taş yağmuru altında…
Ülküdaşları aç ve açıkta kalmasın diye yemekhanenin kapısını zorlarken, ağzına gelen yarım tuğlayla dişleri dağılan Darende'li Metin Delibaş demekti.
Benim için Ülkücü sendikacılık demek, Eğitim Enstitüsü yatakhanesinin kapısında kafasından vurulup düşen Develili Mehmet Doğan demekti!
O yıllarda nice Mehmet'ler vurulup düşmüştü; ama 78 zulmüne rağmen öğretmen yetiştiren okullarda bayrak yere düşmemişti.
İşte Türk Eğitim-Sen, bunun için Türk Eğitim-Sen'di!..
Ben bunları gazeteden okumamış, kulaktan duymamış, bizzat yanında yaşamış; gözlerimle tanık olmuştum.
Bu yüzden de Kamu-Sen'de olup bitenlere kayıtsız kalamazdım.
AKP hükümetlerinin son on beş yılda kamu yönetiminde yaptığı tahribata dair yazılarım yüzünden hakaret ve tazminat davalarına da muhatap oldum.
Hüküm de giydim.
Ama hükümetin en çok da Kamu-Sen üyesi kardeşlerimize haksızlık ettiğini yazıp çizmekten de geri durmadım.
***
Herkes Kendi İşini Yapmalı!
Bir okul müdürünün, idarecinin, öğretmenin kendine göre pek çok işi, başından aşkın meşgalesi vardır.
Bizim de var… Bizim işimiz, Ülküdaşlarımız adına gündemi takip etmek, siyasetin nabzını tutmak ve bu birikimi köşemize aktarmak…
Ben bu görevi, 3 Mayıs 2010'dan beri yapıyorum.
2010'da Anayasa Referandumu…
2011'de 12 Haziran seçimleri ve MHP'ye yönelik kaset kumpası
2012'de MHP 10. Büyük Kurultayı…
2013'te FETÖ-AKP çatışması ve 17-25 Aralık olayları…
2014'te PKK terörünün şehirlere, hendeklere yayılması…
2015'te 7 Haziran seçimleri ve MHP'nin inisiyatifi ele alması…
2016'da MHP'de iç sorunların artması ve 15 Temmuz Darbe Olayı
2017'de Devlet Bey'in hükümeti milli ve yerli vizyona alması…
2018'de 2019 seçimlerinde yapılacak MHP-AKP seçim ittifakı…
Biz bunları günü gününe takip ettik. Günde sekiz saat takip, araştırma ve analiz yapıp, bunları 8 saatte yazıya döktüğümüz günler oldu.
Çünkü Kamu-Sen'in görevi kamudaki kardeşlerimizin hakkını korumaksa bizim işimiz de buydu.
Tıpkı MHP Genel Merkezinin adına "Türk Baharı" denilen bu zorlu konjonktürde, Milliyetçi Hareketi sağlam bir şekilde yarınlara taşıması gibi…
Bu uğurda yapılan bütün çalışmaları kutsaldı.
Ama herkes kendi işini yapmalıydı.
***
"Birlikte Rahmet, Ayrılıkta Azap Vardır." (Hadis-i Şerif)
Geçtiğimiz hafta sonu (24-25 Şubat'ta) yapılan 4 genel kurulla birlikte Kamu-Sen'e bağlı sendikaların 6. genel kurulları sona ermiş oldu.
Bu süreçte yaşanan ve göze kulağa hiç de hoş gelmeyen, yargıya yansıyan iç çekişmeleri burada tekrarlamak istemiyorum.
Ancak adaletine inandığım ve sık tekrarladığım bir hükmü, burada bir kez daha ifade etmek istiyorum:
Yetiştiğimiz kurum Ülkü Ocakları, siyasi karargâhımız Milliyetçi Hareket Partisi'dir.
İsmi, unvanı, makamı, mevkii ne olursa olsun bu kurumlarla kavgalı olan bizimle de kavgalıdır.
Benim için MHP'yle ve Ülkü Ocakları'yla kavgalı bir sendikanın, DİSK'ten, KESK'ten farkı yoktur.
Şimdi en büyük kaygımız, Türkiye Kamu-Sen'i bu duruma düşmekten uzak tutmak olmalıdır.
Bin bir çileyle bugünlere gelmiş olan Milliyetçi- Ülkücü Hareketin, bu psikolojik savaş saldırılarını, inşallah bir ve bütün olarak atlatacağına olan inancımız tamdır.
İnanmış ve iman etmişizdir ki…
"Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır."