İran'da yaşanan ve hepimizi üzüntüye boğan uçak kazasıyla ortaya çıkan sosyal manzaranın tartışılacak yönleri vardı.
Ancak genç kayıplar ve taze acılar üzerinden felsefe yapmayı uygun bulmadığımız için şimdiye kadar bu konuya girmedik.
Sebebi belirsiz bir "işgüzarlık algısı"na da fırsat vermedik.
***
AYNI MAHALLEDE YAŞAMASAK DA…
Ancak sonu metafizik faciaya dönüşen bu fiziki facianın bir fotoğrafını çekmeden de edemedik.
Bir kere nedense haberin veriliş şekli "tandanslı"ydı.
Ortada öncelikle "8 Mart Dünya Kadınlar Günü"ne denk gelen bir zamanda, kadın kadına yapılması için özen gösterildiği belli olan bir yolculuk vardı.
Eğlencenin adına ne demiş olurlarsa olsunlar, insanlar "hanım hanımcık" bir ulaşım vasıtasına doluşmuştu.
Üstelik uçak Las Vegas'tan, Paris'ten, Honolulu'dan da gelmiyordu.
Olay, dünya havacılık tarihine: "Uçaktaki herkesin kadın olduğu ilk uçak kazası" olarak geçti.
Adına ne denilmiş olursa olsun bu yolculuğun "8 Mart"la kronolojik ya da felsefi bir ilintisi vardı.
Aslında belki de talihsiz kaza bir yana "uçuş"un bizatihi kendisi, bu yönüyle "tarihî" bir olaydı.
Belki de bu "tarihi yön"ü, kazanın oluşumuyla "doğrudan alakâlı"ydı!..
Dünyada kadınlardan nefret eden, onları arasına almayan bir sürü sapık tarikat ve "derin egemen" güç odağı vardı!
Şimdilik kimse, işin bu tarafına bakmadı.
Ben bu kaza vesilesiyle, kaza günü yaptığım gibi ailelere Allah'tan sabır diliyorum.
Aynı "mahalle"de yaşamasak da paylaştığımız pek çok ortak değer var.
Bunlardan bazıları, "vatan, bayrak, dil, din, milliyet…" ve hepsinden önce "insanlık"tır.
Burada bir mühim mesele daha vardır.
Bunu zihin damarlarına proletarya kanı bulaşmış; servet düşmanı gençler için yazmayı gerekli görüyorum.
Ki o gençlerden bazıları kendisini "Atatürkçü" bazıları "Solcu" bazıları "Sosyal Adaletçi" bazıları da "Liberal" ve "Demokrat" olarak tanımlar…
Sorsanız hepsi de FETÖ düşmanı, adalet ve eşitlik yanlısıdırlar. AKP'ye ve yeni servete de bu sebeplerle karşıdırlar.
Hatta bazen senden benden "Türkçü"dürler!..
Ama Bill Gates'in "Microsoft"uyla, Zuckerberg'in "Face"i üzerinden Türk iş adamlarına saydırırken, ellerinde Jakobs'un "I Phone"u vardır!..
***
FETÖ'YLE NAKİT VE EFEKTİF MÜCADELE!
Başaran Holding'in yapmış olduğu bir şey var ki bunu hiç birimiz yapamazdık:
FETÖ kumpasıyla haysiyet infazına uğramış ve ekmeği elinden alınmış şerefli bir Türk subayına iş vermek…
Mesleği ve ekmeği elinden alınmış bir Pilot Yüzbaşı'ya özel sektörde iş verebilmeniz için önce bir özel jetiniz olması gerekir.
Sosyal medyadan üfürerek uçurulan "yel teyyareleri" değil…
Bu vesileyle öğrenmiş olduk ki Türk örfüne ve İslami mahremiyet anlayışına uygun olarak kızının özel uçağında Melike Kuvvet'i istihdam eden Hüseyin Başaran, kumpas mağdurlarına sahip çıkma yolunda, devlet dâhil pek çok kurumu geride bırakmıştır.
İşin bu tarafı nedense hiç konuşulmamıştır.
Sanki kızlar, Amerikan filmlerindeki gibi partiye gitmiş, içip içip dağıtmış gibi, uçağın bu ahlaki ve felsefi kargosu, ne yazık ki "bekârlığa veda" ifadesinin gölgesinde bırakılmıştır.
Sosyal medyadan fışkıran ahlaksızlık bir kez daha tavan yapmış, popüler kültür sınıfta kalmıştır.
Uçağın bir Amerikan uydusu ve FETÖ cenneti olan Dubai'de sabote edilip edilmediği, titizlikle araştırılmalıdır.
Hadisenin fiziki tetkiki ve metafizik tadilatı yapılmalıdır.
Ondan sonra da sosyal medyada ahlak bozan, insanlık çıtasını yerlere düşüren takma isimli, sahte hesaplar kapatılmalıdır.
Türk'ün insanlık kültürü, Anadolu ahlakı ve düşünce namusu korunmalıdır.
***
VE KUTLU BİR HATIRLATMA: "EN DERİN DEVLET!"
Yazı hayatımın, bir hayli yoğun geçen son sekiz yılına bakınca yaptığım en iyi projeksiyonun bu başlık altında gerçekleştiğini fark ettim.
Takdir-i İlahi'nin "en derin devlet" olduğuna vurgu yaptıktan sonra şunları söylemiştim:
"Bu muhteremlerden bazıları, ileride anılarını yazarken muhtemelen, 'her şeyi din adına yaptık ama yanılmışız; CIA altımızı oymuş; haberimiz olmamış' diyeceklerdir.
'Eyvah Marksistlerden ve Liberallerden çok fazla etkilenmişiz!' diyerek tövbe ettiklerini şimdiden duyar gibiyim." (2011)
Diyerek yıllar öncesinden belki de bugünleri anlatmıştım.
Atsız Hoca'nın "ümit en son terk edilendir" sözüne sadık kalmıştım.
Yazımı bugün de 6 yıl önceki sözlerimle tamamlıyorum:
"Ruhumuzu beşeri güçlere teslim etmediğimize göre... 'En Derin Devlet' bizimledir.
Bizim yapmamız gereken, işte 'bu şerefe layık olmaya' çalışmaktır." (2014)
Şimdi o günlere göre daha mutlu, eskisinden daha kutluyuz.
Gün geçtikçe "kut kapasitesi" artan ve "milli takvası" yükselen Cumanız mübarek olsun.