İnsanlığı zaman zaman da felaketlere sürükleyen "Tarih"i, erkekler yapmış ve erkekler yazmıştır.
Sahadaki yiğitlerin, kahramanların, güç ve keramet sahibi insanların ekseriyeti, sakallı ve bıyıklıdır.
Tabii ki "kadın" kahramanlar da vardır.
Ancak Tarih, kadınları ancak "erkekçe" işler yaptıkları zaman kayda almıştır.
Esasında dine de töreye de medeniyete de aykırı olan şu kavgalar tarihinde "adam gibi" meydana çıkmak marifet!.. "Kadın gibi" kaçmak züldür, haramdır!
Çünkü ormandaki diğer canlılar gibi fiziksel yönden göreceli olarak güçlü olan erkek, tarihi önce kol gücüne bağlamış; sonra da bu kavganın içinden kendine uygun bir edebiyat çıkarmıştır.
Yiğitliğe bir sözümüz yok. Bu tarih, bize böyle gelmiştir.
Âleme nizam verene kadar elbette biz de bu kavganın bir parçasıyız…
Ancak sahadaki bu "takım oyunu"nun bir de mutfağı, cephe gerisi vardır.
Şimdi Türk Milletinin binlerce yıldır güçlü bir millet olarak yaşamasındaki en önemli faktörün "Türk kadınının tarihten gelen erdemi" olduğunu bir kez daha hatırlatmanın zamanıdır.
***
Batıda ve Bizde Kadın…
Bu "tarihi gerçekliğin" teorik analizi, bugüne kadar pek yapılmamıştır.
"Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi" gibi, "Nizam-ı Alem" gibi, "Kızıl Elma" gibi, "İla'y-ı Kelimetullah" gibi, "Turan Ülküsü" gibi iddialı milli vecibelere sahip bir milletin bu ülkülere lokanta yemeği yiyerek, şehir hamamında yıkanarak ve gömleğini otel çamaşırhanesinde yıkatarak ulaşamayacağı izahtan varestedir.
Bu sebeple, "Kızıl Elma Anneleri"nin tarihi itibarını, saygıyla teslim edilme zamanı, gelmiş de geçmektedir.
Tevrat ve İncil'le şekillenen batı kültüründe kadın, "cennetten kovulmanın ilk sorumlusu"dur.
Hristiyan hurafelerine göre şeytan önce kadını kandırmıştır. Böylece cinsel fonksiyonlar hasıl olmuş ve kadın doğurmak zorunda kalmıştır.
Üreme böylece başladığı için doğum sancıları, kadına "tanrının bir laneti" regl ise "bu lanetin periyodik hatırlatıcısı" olmuştur.
Feodalite dönemindeki "senyör hakkı" denilen sistematik tecavüzden günümüzdeki pornografiye kadar "kadın" kavramını değersiz kılan pek çok olgu, bu tarihsel arka plandan kaynaklanır.
Avrupa'nın şuuraltında kadın "şeytan için kolay bir av"dır.
Türk toplumunda ise milli kültürün taşıyıcısı ve milli bekanın muhafızıdır.
Bu durumda milli ve siyasi varlığımızın, gururla dalgalanan bayrağımızın üzerindeki en büyük pay, hiç şüphesiz kadınlarımızındır.
***
16 Büyük İmparatorluk ve Türk Ailesi
Türk sosyal antropolojisinde, evlenmenin asgari şartı, atlı delikanlının, yine çocukluğundan beri at binen sevdiği kızı atıyla kovalayarak yakalamasıdır.
Tek şart bu olmasa bile, asgari şart budur.
Yani bir kızı atıyla yakalayacak kadar yiğit olmayan bir erkeğin kızı hanım olarak kendisine yar etme ihtimali yoktur.
Kölelik tatmamış, cinsel istismardan uzak, ailesinden getirdiği kalınıyla (çeyiz niyetine getirilen küçük ve çeşitli bir hayvan sürüsü) kendisini onurlu ve güvencede hisseden Türk kadınının bu yüce hanımlık makamını süflî ihtiyaçlar için terk etmesi, mevzubahis olmadığı için Türk kızı daima iffetli ve terbiyeli kalmalıydı.
İşte 16 büyük imparatorluk, kadının iffetini merkeze alan bu aile kolonları üzerinde kuruldu.
Cihanşümul ülkülere sahip bir millet olan Türklerin Tarihte kadına yüklediği sorumluluk, bu özelliği taşımayan toplumlara göre tabii ki daha fazlaydı.
Ancak düşman savılıp, il tutulduktan sonra nedense bu konunun üzerinde pek durulmadı.
Oysa Türk Kadınında, "Kızılelma Annesi"ne özgü bir çok hasletler vardı.
***
Kızıl Elma Anneleri
Türk kadınında, Orta Asya'da at sırtında, töre gücüyle tahkim edilen iffet duygusu, yurt değiştirme dönemleri de dâhil, tarih boyunca "nikâh kurumunu ve aile yapısını" güçlü kılmıştı.
Bu konuda Hristiyan olmadan önce ulu orta çiftleşebilen Ruslarla veya dere kenarında topluca çiftleşen bazı toplumlarla mukayese edildiğinde bir nikâh geleneği zengini olan Türk kültürü, derhal farkını gösterecektir.
Aile kurumunun güçlü olması, kültürel dinamiklerin başında gelen askeri disiplinin korunmasında etkili olmuştur.
Türk ailesi, siyasi otoritenin koruduğu "güneş tuğumuz, gök otağımız olsun" idealinin kültürleşmesini ve kalıcı olmasını sağlamıştır.
Sağlam aile terbiyesi almış, gelenekle doktrine olmuş, disipline yatkın gençlere sahip olmayan bir millet, güçlü ordular kurarak bu tarihi yapamaz, bu imparatorlukları kuramazdı.
Aslında bakarsanız, Türk'ün tarifi her zaman mümkün olmayan üstünlüğünün temelinde, oğlunu "ya şehit ya gazi" diye askere gönderebilen "Kızıl Elma Anneleri"nin yiğitliği yatmaktadır.
Bu vesileyle, 8 Mart'ın arefesinde, saygıdeğer Türk kadınlarının "Dünya Kadınlar Günü"nü kutluyor; bütün "Kızıl Elma Anneleri"nin ellerinden öpüyorum.