Türkiye'de alnı secde görmüş hiçbir Müslüman'ın,on yılda bir darbe üreten eski hükümet sistemini korumak gibi bir derdi var mıdır?
Sağcı veya solcu, herhangi bir sade vatandaşın böyle bir derdi yoktur.
Hele hele MNP, MSP, RP, FP, SP, gibi… Asker - Basın destekli Anayasa Mahkemesi tarafından dört beş kez kapatılan ve "yüksek yargılıkapanış" silsilesinin son halkasını oluşturan bir siyasi partinin "seçilmişlerin demokratik üstünlüğü"ne karşı "Laik yargının bağımsızlığı"nı savunmak gibi bir derdi asla olmamıştır.
Yani, Saadet Partisi'nin bugün pazarlık masasında yaptığı sistem eleştirisinin dürüst bir tarafı yoktur.
Maksat, gündem oluşturmak, fırsattan istifade biraz nefes almak, canlanmakve sinekten yağ çıkarmaktır.
HİÇ İNANDIRICI DEĞİL!
SP'nin varlık sebebi olan Refah ve Fazilet Partilerinin kapatılması olayında kullanılan Anayasa Mahkemesi, bir "27 Mayıs kurumu"dur.
Yargıçların adaletinden şüphe duyulmayan bir ortamda, böyle bir siyasi denetim mekanizmasına ihtiyaç olsa da Anayasa Mahkemesi, mesela:12 Eylül'deki Mamak işkencelerinin "anayasaya uygunluğunu" hiç sorgulamamıştır!
Bana sorarsanız 27 Mayıs'tan sonra yapılan bu balans işlerinin alayı, caza, dansa, opera ve baleye ilgisiz kalarak "uygarlığın yolunu şaşırmış" olan "öküz Anadolulu"nun önünü kesmeye yönelik jakoben oyunlarıdır!
Anayasa Yargısı ve denetimi elbette gereklidir. Ancak bunun için önce yargıçların bütün meşru siyasi görüşlere eşit mesafede durması gerekir.
Türkiye'de ne yazık ki böyle yargıçlar yetişmemiştir.
Türkiye'de 100 yıl sürecek bir kamplaşmayı başlatmak pahasına, sandıktaki sağ çoğunluğu solla dengelemek adına yapılan 27 Mayıs darbesiyle kurulan Anayasa Mahkemesi tarafından 4-5 kez kapatılmış bir partinin "Kuvvetler Ayrılığı" adı altında eski sistemi savunması abesle iştigaldir.
İnandırıcı değildir.
***
DEVLET BEY TAKLİDİ YAPMAK
Her seçimde sandıkta milli iradenin tokadıylaeriyen CHP'nin bir ara Anayasa Mahkemesine nasıl abone olduğunu hatırlayalım.
Anayasa Mahkemesinin maç esnasında kural değiştirerek, parlamenter sistemin son Cumhurbaşkanlığı seçiminde çıkardığı"367 krizi"ni de unutmayalım.
2007'de, TBMM'deki 353 seçilmiş Milletvekilinin, 276'yla sonuç alabileceği bir seçimde böylesine yokuşa sürülmesi, o tarihten sora paralel devlet yapılanmasına kuvvet kazandırmaktan başka bir işe yaramamıştı.
FETÖ'cülerin"Peygamber Ocağında Atlantik fırtınası" estirimesine millet biraz da bu yüzden kayıtsız kalmıştı.
Hala tartışılan ve bizim de başımızı ağrıtan AKP-FETÖ işbirliği bu şartlarda başlamıştı.
Devlet Bey, 15 Temmuz'da Ankara semalarında "askeri hareketlilik" görünce MHP Genel Merkezinin ışıklarını boşuna yakmadı.
15 Temmuz'dan sonra sistem değişikliği için kolları sıvadıysa bunu, siyasi pazarlık amacıyla yapmadı.
7 Ağustos "Yenikapı ruhu"na bağlı olarak ortaya çıkan "Cumhur İttifakı" dar siyasi hesaplarla oluşmadı.
Karamollaoğlu şimdi, "gün bu gündür" diyerek alacakaranlıkta sinekten yağ çıkarmaya çalışıyor besbelli...
Merhum Dündar Taşer'in "Maymuna soba yakmayı öğretmişler; yazın da yakmış" sözü tam da bu duruma uyuyor.
Devlet Bey taklidi yapmakla lider olunmuyor!
SP'nin bu durumunuaçıklayan: "Kargaya" diye başlayan başka bir söz var ama…
Ona da terbiyemiz müsaade etmiyor!
***
KARDEŞİMİZ AYDIN BEY…
İki gündür bazı medya organları MHP Kocaeli İl Başkanı Aydın Ünlü'yle uğraşıyor.
Sebep, sosyal medyada partililerden gelen bir yorumu paylaşmış olması.
"Düşünce özgürlüğü, ifade hakkı, parti içi demokrasi" diye ağaca çıkmış, ortalığı küfür deryasına çevirmiş bir sürü adam, bir fikir ve kanaatinsanatlı ifadesi karşısında adeta kuduruyor.
Ne demiş şair ruhlu arkadaşımız?
"Devlete kızıp dağa çıkanlarla, Devlet Bey'e kızıp MHP'den ayrılanlar arasında fark yoktur!" demiş.
"Devlet" kelimesi üzerinden ironi yapmış.
Düşündüğü, tefekkür ettiği için değil de sırf kızdığı için yoldan çıkanlar veya bir yola girenler arasında bir benzerlik kurmuş.
Bunu "Tayyip'e kızıp Cumhur İttifakının dışında kalanlar" şeklinde genişletmek de mümkündür!
Veya "İmam'a kızıp oruç bozanlar…" yönünde…
Teşbihte hata olmaz demiş atalar!..
Mademki fikirlere saygıdan bahsediyoruz.
Demokratsınız, paradigma coşkunu, Renan aşığısınız!..
Bu linç de neyin nesi ağalar?..
Bu ne şiddet, bu celal?..
Kendimizden biliriz…
Şu iletişim çağında, mücadele bazen öyle keskinleşir, saldırı altında kalem öyle sivrilir ki…
Bazen sabır taşı çatlar, eşe dosta bile batar; farkında olmayız.
Kutlu zaferler uğruna sabrediyoruz.
Son derecede zor şartlarda üç hilalli sancağı başarıyla taşıyan Aydın Ünlü kardeşimize, Allah'tan sabır diliyoruz.
***
Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü..Bu vesilesle, mevcut ve müstakbel bütün "Kızıl Elma Anneleri"nin ellerinden öpüyoruz.