Milliyetçi Hareket Partisi, 1999 Seçimlerinden sonra kurulan koalisyonun bir ortağı olarak iktidara geldikten sonra izlenecek yol konusunda geride sağlam örnekler vardı.
Bu avantaja bir tür "siyasi içtihat" veya daha açık bir ifadeyle "Başbuğ çizgisi" diyebilirdik.
Geride, Devlet Bahçeli'nin omuzlarına ağır sorumluluklar yükleyen şanlı bir mazi vardı.
1977 yazından 1978'in ilk günlerine kadar 5,5 ay süren, takvimde kısa, ama bizim hafızamızda bir hayli uzun ve son derecede onurlu bir siyaset deneyimiydi bu…
Hükümette 5 Bakanlık almak, sadece 5 Bakanlığın Milliyetçilik olması anlamına gelmiyordu. MHP'nin destek verdiği hükümetler, hızla "Milliyetçi Cephe" adını ve karakterini alıyordu.
MHP'nin 5,5 ay gibi kısa bir süre içinde ortaya koyduğu, dürüstlük ve haysiyet farkı da vatandaşın gözünden kaçmamıştı.
Düzen bozuldukça Komünistler azıyor; Komünistler azdıkça AP seçmeni uyanarak daha düzgün bir adres arıyordu.
Bozuk düzenin de kızıl azgınlığın da ilacı, canı pahasına vatana ve mukaddesata sahip çıkan Bozkurtlardı.
MHP iktidarı yaklaşıyordu!
Ama 12 Eylül'de ABD, kendisine yabancı gelen duygularla devletine bağlılık gösteren Bozkurtları kendi askeriyle vuracaktı.
Aradan yirmi sancılı yıl geçmiş; işte Bozkurtlar, 1999'da bir kez daha diriliyordu.
57. Hükümet'te, başta Sayın Devlet Bahçeli olmak üzere MHP'li Bakanlar, yine kendi sorumluluk alanlarında "MHP farkını gösterme" çabası içinde icraatlar yapıyordu.
ABD'nin Soğuk Savaş sonrasıyla ilgili 30-40 yıllık planlar yaptığını ve o planlarda Milliyetçilere yer olmadığını kabul edersek; 57. Hükümetin başına gelen IMF kumpaslarını, DSP'ye atılan Kemal Dervişli, İsmail Cem'li kundakları daha iyi anlayabilirdik.
1980'lerde F. Gülen hareketini Yeşil Kuşak projesine dahil eden ve 1990'larda Gülen'i elinin altına alan ABD, 2000'lerde bu Truva atına "bir çift kanat" takmayı da akıl etmiş olmalıdır.
2002 Seçimlerinde DYP "9,54" - MHP "8,36" - GP "7,25" - DEHAP "6,22" - ANAP "5,13" ile baraj altında kalmış; meclis dışında kalan beş partinin oy toplamı "% 36,5" olmuştu.
2001'de kurulan AKP ise "% 34,28" oyla "363" Milletvekilliği kazanarak; Mecliste ezici bir çoğunluk sağladı.
Mademki FETÖ ABD tarafından soğuk savaş sonrası "Türk Baharı" için hazırlanan bir Truva atıydı; öyleyse kanatlar da projeye dâhil olmalıydı.
2002'den sonra Türkiye, bir yandan "AB'ye girdi girecek" havasıyla yumuşatılırken, bir yandan da F. Gülen cemaatinin Polise, Yargıya ve Orduya sızma işi siyasi rahatlık kazanmıştı.
AKP, Milli Görüş gömleğini çıkardıktan sonra Pensilvanya'da biçilip Abant toplantılarında dikilen "Bahar ve açılım" gömleğini giymişti.
MHP 2007'de yeniden meclise döndüğünde, FETÖ'cü Savcılar ve Polisler, artık son kalelere, orduya ve yüksek yargıya kumpas atma; Milliyetçilere operasyon yapma gücünü kazanmışlardı.
İşte 2002'den sonra Türkiye'de icra edilen ve adına kısaca "derin turuncu devrim" diyebileceğimiz bu CIA operasyonları karşısında Devlet Bey, son derecede mahir bir duruş sergiledi.
Başbuğ'un sağlığında MHP'nin kazandığı iktidar ve muhalefet deneyimlerinden tamamen farklı olan bu "asimetrik savaş" karşısında Devlet Bahçeli, MHP'yi sadece Milliyetçi bir kale olarak ayakta tutmakla kalmadı…
7 Haziran 2015 itibariyle Devlet Bey, 1977'deki Başbuğ gibi "merkez sağı" yani Türkiye'nin bin yıllık beka omurgası olan Milliyetçi-Muhafazakâr seçmeni, FETÖ meşrepli akillerin sözünden çıkarıp, kendi doğal özüne döndüren tarihi bir rol oynadı.
2015'in ikinci yarısında sahada çok farklı bir AKP; adeta dışardan destekli bir "Milliyetçi Cephe" hükümeti vardı.
FETÖ'nün final saldırılarında ve nihayet 15 Temmuz'da iktidarın millete ve milliyetçiliğe yar olmaktan başka yolu kalmadığı net bir şekilde ortaya çıktı.
Cemaat, bir süredir, açıktan ve Amerikan idealine inanarak bu ülkeye çalışıyordu.
Yargı gitmiş, Polis gitmiş; örgüt Kırk yılda, yaverinden korumasına kadar her yere sızmıştı.
Ordunun yarısı gitmiş, yarısı kalmış, dostla düşman birbirine karışmıştı!
ABD, Erdoğan'ın yerine birini monte ederek Türkiye'yi "ABD'nin sömürgesi" yapmaz mıydı?
Yapardı!..
Kendisine oy veren "Yüzde 50"yi, "ılımlı ve kaygısız İslâm" söyleminden kurtarıp "yerli ve milli"ye geçirerek bu oyunu bozabilecek tek adam da Recep Tayyip Erdoğan'dı.
Sebebi ne olursa olsun örgütle 2012'den ekibiyle birlikte mücadele eden tek adamdı.
MHP, 15 Temmuz itibariyle, Başbuğ'un 1977'de yaptığını yapıyordu. Yerli, milli ve meşru olanı, gayrimeşru düşmandan koruyordu.
"Değişim ve yeni" kelimeleri bazı durumlarda bir maymun ezberinden farksızdı.
Son 15 yıldır belki de 35 yıldır "değişim adına yapılan bütün zorlamalar" bu Truva atının başının altından çıkmıştı!
Lideriyle, Teşkilatıyla ve Doktriniyle orijinal kalmakta ısrar eden MHP, bu yüzden bozulmamıştı.