Halk sağlığı, milli bir meseledir. Millet hasta olduğu zaman devlet tedavi eder.
Hatta "Devlet Hastanesi" bu meyanda ilginç bir "ironi" ihtiva eder.
Peki ya "devlet" hastalanırsa?..
Devletin kılcal damarlarında gece gündüz ihanet virüsü dolaşıyorsa?..
Devlet, milletten topladığı vergiyle kendi ayağına sıkıyorsa?
İşte o zaman da "Millet Hastanesi" gerekir!
Eğer Allah nasip etmişse, devleti yaşatacak usta bir hekim çıkar, Ülkücü bir lider çıkar, devleti alır millete götürür.
Bu liderin adı Devlet Bahçeli, tedavisinin genel adı da "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi"dir.
Bu yönüyle Devlet Bey, Türk siyasetinin "Lokman Hekimi"dir.
Ne mutlu bize ki; bundan 5 yıl, 6 ay, 24 gün önce, 2012 yılında "Afrin hilali"nden bahsederek Suriye'nin kuzeyindeki güvenlik sorununa dikkat çeken bir siyasi lidere sahibiz.
Somut ve güncel olduğu için buraya yazıyorum:
Ve işte 5 yıl sonra, devlet narkozdan çıkar çıkmaz, önce El-Bab'da sonra da Afrin'deyiz.
***
ATLANTİK VİRÜSÜ!
Devlet Bey, Mısır'daki darbeden sonra, 18 Ağustos 2013'te MHP İstanbul İl Başkanlığında gazetecilere:
"Sayın Başbakan Amerika Birleşik Devletleri'ne hiç ses çıkartmıyor. Amerika Birleşik Devletleri bu işin neresindedir. Milliyetçi Hareket Partisi de dâhil olmak üzere millet, Sayın Başbakan'dan bunu beklemektedir." diyordu.
Devlet Bey bu sözleri, 15 Temmuz sonrasının "ABD'yle boğuşan Türkiye"sinde söylemiyordu.
70 yıldır "onsuz iktidar olunmaz" dedikleri ABD'ye meydan okuyarak söylüyordu.
Türkiye'de siyaseti tanzim edecek derecede ABD'ye kafa tutmanın sonuçlarının ne olacağını da çok iyi biliyordu.
Devlet Bey, bu sözleri, daha iki yıl önce 9 yöneticisine yasa dışı dinleme yaparak MHP'yi tanzim etmeye çalışan ABD'nin gayri meşru çocuklarının gözünün içine bakarak söylüyordu.
Yani elinde kamu kudreti olmadığı halde, hatta kamu imkânları karşısında olduğu halde dikkati ABD'ye çekerken hangi riskleri aldığının farkındaydı.
Çünkü "dün Mısır'a yapılanın yarın da bize yapılacağını" öngörebiliyordu.
O günlerde devletin damarlarında yüksek miktarda FETÖ virüsü dolaşıyordu.
Üstelik bu virüs ne yazık ki kendi partisine de açık bir yara üzerinden bulaşmıştı.
MHP'deki bu enfeksiyonlu bölgenin adı, "ihtiras yarası"ydı.
Devlet Bey, önce kendi partisini temizledi, yaralarını sardı.
Sonra da "Millet Hastanesi"nde bu "kanamalı humma"nın tedavisine başladı!
Devleti, parlamenter sistemden "doğrudan demokrasi"ye doğru bir adım yaklaştırdı.
Milletle iktidar erki arasındaki virüslü bölgeleri by pass ederek, milletin siyasetteki etkinliğini artırdı.
Böylece bağışıklık sistemi devreye girdi; antikorlar, mikroplarla kavgaya tutuştu.
Çünkü bünyenin sağlığı, harici serumlara, ilik nakline değil, kendi bağışıklık sisteminin takatine bağlıydı.
Dikkat!..
Türkçe olimpiyatları, faizsiz bankacılık, Anadolu kaplanları gibi sempatik vitrinlerle donatılmış, İslami vaazla yürüyen bir örgütün 40 yıllık sızmalı tahribatına karşı MHP'yle takviye edilmiş bir AKP tedavisi dışında ilaç öneren varsa onu başka bir yazıda tartışırız.
***
ERKEN REHABİLİTASYON
Aslında öteden beri MHP'nin bir "rehabilitasyon" planı vardı.
Devlet Bey, Türkiye'nin 2002'den sonra derinleşen yaralarını tedavi etmeden, % 51'le bile iktidar olunamayacağının farkındaydı.
O yüzden de MHP iktidarında kamu yönetiminin önce bir rehabilitasyona tâbi tutulacağını, her seçim konuşmasında tekrarlıyordu.
Bin nasihat fayda etmedi; Allah, önce MİT krizi, sonra 17-25 Aralık ve nihayet 15 Temmuz gibi musibetler verdi.
Bizim bazen hayır bildiğimizde şer, şer bildiğimizde hayır vardı.
Bu birkaç musibet, bin nasihatten hayırlı oldu.
Böylece rehabilitasyon erken başladı.
Millet Hastanesinin "iç mimarisi"yle bile oynandı.
Yoğun bakım ünitesine, acil müdahale timi, yoğun bakım teknisyeni, refakatçi masası konuldu.
Tedavinin ilk sonuçları, gayet de başarılı oldu.
Adına "çözüm süreci" denilen ölümcül hastalığın yayılması durdu.
Yargı, Emniyet, Ordu, MİT, Basın, Eğitim ve Akademideki kanama önemli ölçüde durduruldu.
Ben, Devlet Bey'in uyguladığı "tedavi"nin sonuçlarını bizzat yerinde gözlemlemenin faydasına inanıyorum.
Bu yüzden de fırsat buldukça Anadolu'nun nabzını tutuyorum.
MHP'lilerle ve AK Partililerle sohbet ediyorum.
Yüreği memleket için atan her vatan evladının şu üç noktada birleştiğini görüyorum:
1- Bu tarihi ittifak gereklidir.
2- Cumhur ittifakı, steril bir titizlikle sürdürülmelidir.
3- Yerel Seçimlerin ahengimizi bozmasının önüne geçilmelidir.
Bu konuda nasıl bir yol izleneceği, tabii ki ehl-i tababetin, ilm-i siyasetin bileceği iştir.
Ancak "görünen köy"ün bacaları, "birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır" diye tütmektedir.
"Mevzu-u bahis vatan" olduğunda "gerisinin teferruat" olduğunu, bu vatanın evlatları çok iyi bilmektedir.