"Gençler! Çocuklarım! Türk çocukları! Artık bana emanetsiniz. Çağdaş ve modern eğitim sistemi tercih değil zorunluluktur. Kod dünyası bizi beklesin. Bilim ve teknolojinin ışığında Türkiye Cumhuriyeti'ni müreffeh devletler seviyesine hep beraber çıkaracağız."
Bu sözler, yeni Milli Eğitim Bakanı, Prof. Dr. Ziya Selçuk'a ait…
Satır aralarından samimiyet ve duyarlılık okunuyor.
Klasik "bakan" soğukluğunun yerini bir dava adamı şuuru almışa benziyor.
Sayın Bakan, "acaba yeri midir?" demiyor!..
Biraz sonra bir tweet de "Parayı damada emanet etmiş." diyen HDP'li artist Barış Atay'a atıyor:
"Eğitimi de bana emanet etti! Eğitim sistemimiz tamamen yerli ve milli olacak. Senin gibi çocuklar yetiştirmeyeceğim!"
Bunlar, yeni hükümet sisteminin ilk kabinesiyle ilgili umut verici gelişmeler…
Özellikle Milli Eğitimin takipçisi olacağız.
Yukarıda Milliyetçi-Ülkücü manifestolar okunurken, aşağıda bir Ülkücü daha nefis torbalarının gadrine uğrarsa, o zaman başka türlü konuşacağız!
***
Biz Ne Bakanlar Gördük; "Bakmıyor"dular!..
Türkiye'nin en önemli sorununun eğitim olduğunu, sahnedeki Cem Yılmaz'dan sokaktaki bakkal amcaya kadar herkes bilir.
Daha dünkü yazımızda, yargıyı bağımsız kılacak olanın, yargıçlar değil "eğitim" olduğunu söylemiştik.
Milli Eğitimin hem çaşıtlarla hem de düşmanlarla cephe savaşı gerektiren "stratejik bir beka üssü" olduğunu göremeyen bir bakanın nereye baktığının hiçbir anlamı olmadığını sürekli söyledik.
Orası, daha fazla hemşeri yerleştirerek saltanat sürülecek bir hizmet kombinası değildir.
Orası, kendi aşiretini, cemaatini güçlü kılacak atamaların yapılacağı bir ganimet de değildir.
Orası, "annedir sever bu işleri" denilerek atanacak nazenin bir hanımefendinin siyasi talim alanı da değildir.
"Abimiz, ahir ömründe bir sefa sürsün" denilerek tahsis edilecek bir arpalık da değildir.
Orası "beka ruhunun millete üflendiği" yerdir.
Orası hamuru çelik yapan bir milli savunma kalesidir.
Orası tarihi bekamızın sabah besmelesidir.
Bu yüzden şuurlu bir milli mücadele adamının Milli Eğitim Bakanı olması, yüreğimize su serpmiştir.
***
Milli Eğitim'de "Milliyetçi Eğitim" Zamanı…
Şimdi doğal olarak arkadaşların kafasında: "Acaba Milliyetçi-Ülkücü eğitimcileri nasıl bir gelecek bekliyor?" sorusu şekilleniyor.
Ben de diyorum ki "bir çocuğun nasıl Barış Atay olmayacağını" en iyi bilenler, hiç merak buyurmasınlar…
Türkiye'yi Milli Eğitim'de güzel günler bekliyor.
Büyük sıkıntılar çektiniz.
Önce her iktidar değişikliğinde beklenen o siyasi mobbinge uğradınız.
Sonra paralel devletin akıl almaz tayin operasyonlarına maruz kaldınız.
Sonra 15 Temmuz olayında siyasi destek bulanlar yolunu buldu siz alaca karanlıkta mahsur ve mahzun kaldınız.
Aranızda isyan edenler, geleneksel disiplinin, kolektif gönül bağının dışına çıkanlar oldu.
Bu aşamada Milliyetçi-Ülkücü eğitim camiasının en büyük handikapı, işte bunlardır.
İP'e gitmiş eski milli eğitim sendikacılarının CHP'den mülhem bir muhalefet aşkıyla böyle bir Bakana saldırması, yapılabilecek en büyük hata olacaktır.
Ülkücü, idealist, vatansever öğretmenleri bir kez daha merkezden uzağa savuracaktır.
Böylesine vahim bir stratejik hatadan kesinlikle uzak durulmalıdır.
Milli Eğitim'de şimdi "Milliyetçi Eğitim Zamanı"dır.
Milliyetçi eğitimciler, siyasi şovlara pabuç bırakmamalı, Ülkücü dikkatini ve sabrını korumalıdır.
***
Ve… Genelkurmay…
Benim kabinede gördüğüm en iyi tercih, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar…
15 Temmuzu bütün yönleriyle ve içerdiği tehditlerle birlikte incelemiş bir Ülkücü yazar olarak beklentimin gerçekleştiğini ifade etmeliyim.
Orduda milli iradeye saygısı olmayan, demokratik sandık gücüne karşı tertip kurabilen iki unsur vardır:
1- Klasik jakoben tank darbecileri… (Bir kısım masonik Kemalistler)
2- Bunların muarızı olan kronik kadro darbecileri… (Gülenciler - cemaatçiler)
TSK'nın son 30 yılı, bu ikisinin arasındaki gizli hâkimiyet mücadelesiyle geçmiştir.
İlk yarı, 28 Şubat'ta birincilerin zaferiyle sonuçlanmıştır.
Son 15 yılda, ikincilerin elinde gayri ihtiyari olarak "siyasi iktidar desteği" vardır.
Bu durum, birincileri "Erdoğan düşmanı" yapmıştır.
İkinciler de 15 Temmuz'dan sonra "Erdoğan düşmanı" olunca durumu "dengeleme ve denetleme" zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Milletin % 52 oy verdiği bir Cumhurbaşkanına ordunun yarısından çoğunun düşman olması, milli bekamız açısından kabul edilemez bir durumdur.
O yüzden de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Devlet Bey'in sivil siyasetteki samimi desteğine benzeyen bir askeri otorite desteğine ihtiyacı vardır.
İşte bu otoritenin adı "Hulusi Akar"dır.
Milli bekamızın en önemli güvencesi ordudur.
Cumhurbaşkanlığı makamının temsil ettiği sivil iktidar, "Balyoz'un dönüşü"nden de "15 Temmuz'un intikamı"ndan da uzak tutulmalıdır!