2009'da dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay, "Açılım"ın ilk hamlesini dönemin Türk Ocakları'na yapmıştı.
Atalay'ın "operasyonel" ziyaretinde basın açıklaması, Ocağın tabelasının görüneceği bir şekilde kapının önüne kürsü kurularak yapılmış ve topluma şu mesaj verilmek istenmişti:
"100 yıllık Milliyetçi kuruluş bile açılıma destek veriyor, kimse yerinden kıpırdamasın PKK'lılara af çıkaracağız!.."
Türk Milliyetçiliğinin siyasi kalesi olan MHP'ye nüfuz kabiliyeti bulunmayan Atalay, kendince açılım dinamitinin fitilini, ulaşabileceği "en anlamlı nokta"dan ateşliyordu.
22 Ağustos 2009'daki bu fotoğrafın üzerinden iki ay bile geçmeden "PKK merasim mangası" Habur'dan ellini kolunu sallayarak giriş yapacaktı.
***
BİZDE "OCAK" DENİNCE!..
Benim bu manzara ve sonrasında yaşanan olaylar nedeniyle 1 Nisan 2012'de kaleme aldığım:
"Türk Ocakları Ya Bozkurt Ya Baykuş" başlıklı yazı da bir hayli ses getirmiş olmalı ki 2014'te Ocak Genel Merkezinde verdiğim "Başbuğ Türkeş" konferansında AKP'li bir Ocak yöneticisiyle aramızda tartışma çıkmış, konferans videosu teamüle aykırı olarak Ocağın sitesinden kaldırılmıştı.
Sonra da Ocağın kapısından geçmedim zaten…
2009 olayının yaşandığı dönem, Ocak yönetiminin AKP'yle ve cemaatle iyi geçinmeye özen gösterdiği yıllardı.
O zamana kadar bizde "Ocak" denince akan sular dururdu.
Çünkü 1912'de kurulan Türk Ocaklarının Türk tarihine en büyük katkısı, satmamak ve satılmamak üzerine geliştirilmiş "Türkçü" karakteriydi.
Bu karakterin gelişimi, imparatorluk bütünlüğünün, önce gayrimüslimler, sonra da Araplar tarafından "satılmasının" dolaylı bir sonucuydu.
Yaralı bir geyiğin ayaklarına yapışmış köpekler gibi bütün azınlıklar, alacaklarını sırasıyla almış; sonunda ihanet sırası Müslüman Araplara gelmişti.
Onlar da "ihanet mevsimi"ne ayak uydurunca Türklerin, milli tefekkür hamleleri yapmaları kaçınılmaz olmuştu.
Türk Ocağı bu şartlarda ortaya çıkmıştı.
Milli devlete, Cumhuriyete giden yol böyle açılmıştı.
***
OCAK DEMEK "GENÇLİK" DEMEKTİR
Ziya Gökalp'in Durkheim'den aldığı "sosyolojizm"i, milli heyecanlarla renklendirerek bir Ülkücülüğe tahvil etmesi, enkazın içinden yeni bir devletin doğmasına da neden olmuştu.
Bu milli sentezi, teori kitaplarıyla formatlanmış olan sanayi toplumlarında hazır bir paket olarak bulmanız mümkün değildi.
Dolayısıyla Türk Milliyetçiliği "her zaman 25 yaşında" gibi ve uyanık olmayı gerektiriyordu.
Oysa Türk Ocakları 100. Yılına yaklaşırken gençlik heyecanını yitirmiş, hükümetin "analar ağlamasın" diye başlattığı "metal yorgunu" politikaya çanak tutuyordu.
Biz de bu duygu ve düşüncelerle "Türk Ocaklarının fikren gençleşmesi, Ülkücüleşmesi gerektiğini" savunuyorduk.
Türk Ocağı yönetiminin Habur politikası öncesinde Beşir Atalay'la verdiği bu tefessüh pozunu bunun için yadırgamıştık.
Toplum mühendisliği açısından medya destekli bir tek fotoğrafın etkisi, Türk Ocaklarının sessiz sedası yaptığı bütün çalışmaların fevkindeydi.
Bu fotoğraftan iki ay sonra 19 Ekim 2009'da PKK'lılara Habur sınır kapısında seyyar mahkeme kurularak aklanmaları sağlanmış ve bölgeyi bayramlardaki "fener alayı" havasında BDP seçim otobüslerinin tepesinde gezmişlerdi.
BDP'ye, "halkın PKK'yı desteklediği ve onu kurtarıcı olarak gördüğü" iddiasını haklı gösterme fırsatı veren bu operasyon, CIA'nın bugüne kadar Türkiye'de yaptığı en önemli kitlesel eylemlerden biriydi.
HDP'nin barajı aşması bu psikolojik savaş hamlelerinden sonra mümkün olmuştu.
Bu operasyonda Türk Ocakları da Beşir Atalay'la verilen "açılıma destek" fotoğrafıyla kullanılmıştı.
CIA müdahalesini filan komplo teorisi kabul edip meseleyi sadece "fakr-u zaruret" çerçevesine alsak bile neticede Türk Ocakları, bu sonu "binlerce fazladan şehit vermek"le biten lanetli kumara "yancı" yapılmıştı!
***
GEÇ KALDIN POSTA AĞASI!
Bizim bu yazımızdan bir süre sonra aynı yıl içinde yapılan seçimlerde Prof. Mehmet Öz'ün Türk Ocakları Genel Başkanı olmasından sonra ocağın havası değişti.
7 Haziran 2015'te o açılım politikalarının neye mal olduğu açıkça ortaya çıkınca Hükümetin siyaseti kökten değişti.
"Çözüm", "Açılım" ve "Paket" kelimeleri Türkçe'nin siyaset sözlüğünden çıkarıldı.
Şimdi bu Ocağın yönetimi, Habur'da terörist ağırlayan değil sınır ötesinde Afrin'de, Sincar'da, Kandil'de terörist kovalayan bu siyaseti, bu siyasetin bir numaralı siyasi sorumlusu olan Cumhurbaşkanı'nı tebrik etmesine bakarak "artist"in biri Ocak üyeliğinden istifa etmiş.
Öyle bir yiğitliği varsa bunu 2009'da o fotoğraf verildiğinde yapması gerekirdi.
"Maymuna soba yakmayı öğretmişler; yazın yakmış" misali şimdi yapılan iş sadece siyasi medya maymunluğudur.
Anadolu tabiriyle tamamlayalım.
Gidişi olsun da dönüşü olmasın!..
Ocağın tabelasının önüne kürsü kurarak bu güzide kurumu siyasete alet etmek isteyenlerin yokluğu, Ocak için onurdur.