Özellikle 17-25 Aralık'tan sonra başlatılan "Başkanlık Sistemi" tartışmasını Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "daha fazla güç" arayışı olarak gördüm.
Halkın Erdoğan'a duyduğu, AKP'ye üç dönemdir seçim kazandıran sevginin daha ileriye, 2023'e doğru taşınma çabası olduğunu düşündüm.
Hatta iki seçim arasında, 24 Ağustos 2015'te çıktığım bir Televizyon programında:
"Başbakanlık yapacak ikinci bir adam dahi tespit edemiyorlar... Sayın Erdoğan'ı en sonuna kadar kullanalım, Başbakanın olmadığı bir sistem kurup bir yedi yıl daha iktidarda kalalım diyorlar." Şeklinde dönemin siyasi atmosferine uygun bir açıklama da yapmıştım.
Oysa şimdi anlaşılıyor ki dert sadece Erdoğan'ın veya AKP'in iktidar meselesi değilmiş… Bunu bugün anlamış olmamız bizim bir kusurumuz değil. Elimizde devlet imkânları ve istihbaratı yok…
17-25 Aralık'ta, dönemin Başbakanına ve Bakanlarına karşı PDY savcıları ve polisi tarafından başlatılan hücumun, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ele geçirme yolundaki son engellerin aşılması çabaları olduğunu tabii ki bilmiyorduk.
Doğrusu, AKP içinde hangi seviyede ne kadar FETÖ'cü var, bunlardan ne kadarı kendi liderini ne zaman satar da Pensilvanya'nın kapısında diz kırıp ellerini bağlar bunu da bilmiyorduk.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın daha fazla yetki istediği dönem, AKP'deki FETÖ damarının gücünün zirvede olduğu, örgütün MİT Müsteşarını tutuklama teşebbüsünde bulunma gücünü kendisinde bulduğu dönemdir.
Çok açık söyleyeyim: Sorumlusu kim olursa olsun, hangi hükümetler FETÖ'ye daha dost davranmış olursa olsun 2013 yılı itibariyle devletin içine düştüğü durum, bir istihbarat raporuyla bana bildirilmiş olsaydı mücadelemi, AKP'den çok paralel devlet yapılanmasına karşı yapacağımdan kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Biz, paralel devletten de kurtulmak için hükümetten kurtulmak gerektiğine inanarak emanet alınmış iktidarın peşine düştük ve doğal olarak seçimleri hedef alan bir siyasi iktidar mücadelesi yaptık.
Oysa devlet elden gitmek üzereymiş. Bunu 15 Temmuz akşamı yaşananlarla ve ardından yapılan ifşaatlarla çok daha net olarak görme imkânı bulduk.
Ordusu FETÖ, Yargısı FETÖ, Polisi FETÖ, Üniversitesi FETÖ, Basını FETÖ, Memuru, Öğretmeni FETÖ denetimine girmiş bir devlette hiçbir siyasi parti iktidara gelemez. İktidara gelse bile muktedir olamazdı.
15 Temmuz'dan sonra içine girdiğimiz bu "Olağanüstü"dönemde, uzun zamandan beri ilk kez FETÖ saldırısından kaynaklanan bu sistem tıkanıklığı yeniden gündeme geldi.
Salı günkü grup toplantısında Sayın Devlet Bahçeli:
"Türkiye'nin yeni bir toplum sözleşmesine ihtiyacı vardır ve sorumluluk hepimizin sırtındadır.
Bize göre, bilhassa 15 Temmuz'dan sonra bu ihtiyaç acil bir hal almıştır." Dedikten sonra parlamentonun ve siyaset kurumunun bu tarihi meseleyi çözme yönünde iş birliği yapabilmesinin önünü açtı.
"Milletimizin yeni bir soluğa, yeni bir hukuki mutabakata yönelik çağrı ve talebi hissedilir ölçüde fazladır. Bunu görmezden gelemeyiz, kulağımızın üstüne yatamayız."
"Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben" anlayışının samimi bir yansıması olan bu ifadelerle başlayan "sistem konuşması" derhal yankı buldu ve Başbakan Binali Yıldırım, Çarşamba günkü AKP Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında:
"Gerek bölücü teröre gerek FETÖ terörüne karşı hükümetimizin bu konulardaki canla başla mücadelesinde sağduyulu duruşuyla davranışıyla millete bayraktan devletten yana tavır koyan MHPGenel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'ye de burada teşekkür ediyorum.
Partiler üstü bir anlayışla kısa vadeli siyasi hesapları bir tarafa bırakarak, Millet için, ülke için, gelecek için örnek bir davranış sergilemiştir.
Dün yaptığı açıklama, fevkalade, Türkiye'nin geleceğini inşa etmeye yönelik umut verici bir açıklamadır."
Binali Yıldırım'ın konuşma üslubu, Devlet Bey'in sözlerinin biraz da AKP'nin siyasi heves ve merakları doğrultusunda esnetilmesini ifade ediyor.
Devlet Bahçeli'nin: "Devletin güvenlik ihtiyacından kaynaklanan fiili durumu, hukuksalkılabilmek için Parlamentoyu veAnayasa'nın imkân verdiği diğerdemokratik usulleri devreye sokmamız gerekir!"şeklinde özetlenebilecek sözlerinin Başkanlık sistemini desteklemek anlamınagelmediği açıktır.
Ancak sözlerin bu kadar hızla yankı bulması; sistem tıkanıklığının kriz seviyesinde olduğunun da açık bir belirtisidir.
"Sayın Bahçeli'nin beyanatları cesaret verici. Biz hazırız. Bu yolda adımları da atacağız…
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin çağrısını kabul ediyoruz. Anayasa değişikliği önerisini Meclis'e getireceğiz. İster 330'la geçsin ister 367 ile çıkan sonucu millete götüreceğiz. Her türlü millete soracağız."
Başbakanın bu sözleri, arkasında ABD olan ve gücünün seviyesi bir türlü tam olarak tespit edilemeyen FETÖ tehdidi karşısında Devlet beyin vurduğu MHP neşterinin nasıl bir umut olduğunun açık bir ikrarıdır.