TBMM 27. Dönem Milletvekilleri yemin ederek görevlerine başladılar. Hayırlı uğurlu olsun.
Yemin töreninde dikkat çeken bazı kareler vardı.
Bazı İP'lilerin Devlet Bey'in önünde eğilmesi, tokalaşması, elini öpmesi…
Sonra başka İP'lilerin sosyal medyadan buna itiraz etmesi, tartışmalar filan…
Ben sadece şunu bilirim…
Devlet Bey, nerede, ne zaman, ne yapacağını bilir.
Gerisi heyecandır, hikâyedir.
***
Kürşatların Gazeteciliği!..
Biz "olaylardan ve kişilerden" çok olayları ortaya çıkaran "fikirleri ve etkenleri" yazıp çizdiğimiz için hal-i hazırdaki "gazetecilik" işlerini zor öğreniyoruz.
Çocukluğumuzdan beri kendimizi "Kürşat olmaya, saray basmaya" hazırlamışız!..
Ortalıkta adam diye dolaşan "Soğd'lu Maniah"lara, mikrofonu uzatıp da "ne var ne yok?" diye soramıyoruz.
Solun Türk medyasına armağanı olan "çamur at izi kalsın" taktiğine de asla tenezzül etmiyoruz.
Sağcı sermaye reklam veriyor. Reklam gazete patronunu cezbediyor. Patron yazı işleri müdürünü sevk ediyor. Müdür yazarı idare ediyor…
Solcu yazar da Lenin'den el almış ya… İki dakikada hakikatin anasını belliyor.
Biz bu zincirin dışındayız.
Bizim kahramanlarımız farklı… Mete'nin, Kürşat'ın, Dadaloğlu'nun ne işi olur yalanla dolanla…
"Belimizde kılıcımız kirmani, taşı deler mızrağımın temreni" deyip, gün sayıyoruz.
Mahkemeydi davaydı, bunlar mazlum tesellisi!.. Biz, dava zarar görmesin diye "tevekkül" edip, hesabı erteliyoruz.
Kutluk Şad'ın "İlteriş günü"nü bekliyoruz..
Olmazsa kıyameti…
***
Ve… Mahallenin Enikleri!
Bizi, düşman propagandasından çok her yalana inanan bizim "ufaklıklar" üzüyor.
Hani mahallede kavga çıkınca, kendi kendine sürekli havlayan enikler olur kendi duvarının dibinde…
Ben, sosyal medyadan bize saldıranları onlara benzetiyorum.
Anlamsız sesleriyle: "Biz de buradayız ve artık havlayabiliyoruz!.." mesajı veren eniklere…
Ben düşmanın iftirasına değil, bu yancılara üzülüyorum.
Geçen gün bizi savunan bir arkadaşa, onun bir arkadaşı yorum yazmış, "Madem o kadar iyiydi de sarayın kapısında ne işi vardı?.."
"Ne sarayı lan?.."
Biz, 7 Ağustos'ta nefes nefese İstanbul'a gelip de kara yolu tıkanınca Kartal'dan Yenikapı'ya tekneyle geçerken bize ikram edilen "yabancı kumanya"yı içinde haram vardır diye filikanın içine gömüp, ilerlemişiz!..
Ne sarayı, ne yalısı, ne yalağı?..
Yal peşindeki bir besleme karakter, Ülkücü harekette 43 yıl ne arar enayi?..
Biri lafı çarpıtıyor, biri çarpık lafı alıyor haber yapıyor, biri yalan haberi paylaşıyor, öteki de inanıyor!
"Kimmiş bu adam ne yer ne içermiş, ne yazar ne söylermiş?" hiç merak etmiyor.
Mahallenin şuursuz enikleri gibi havlıyor da havlıyor…
Biz, 7 yıldır her sabah fitne siperlerine balabanla ateş edip havadaki "top"u kırıyoruz.
Adam bize "pot kırmak"tan bahsediyor!..
***
Siz Dışardan, Biz İçerden!..
Avrupa'ya diplomatik seyahat yapan ilk hükümdar Sultan Abdülaziz'dir.
1867 Paris gezisinde, maiyetinde Hariciye Nazırı Keçecizade Fuat Paşa da vardır.
III. Napolyon, Abdülaziz onuruna verilen yemekten sonra Fuat Paşa'dan bazı taleplerde bulunur.
"Osmanlı Devletinin artık zayıfladığını, Girit, Kudüs, Mısır gibi bazı 'yükleri' yorgun omuzlarından atması gerektiğini" ihtar eder!..
Fuat Paşa'nın Osmanlı'nın kan dökmeden toprak vermeyecek kararlılıkta olduğunu anlatan sözleri manidardır:
"Biz bu tehditlere boyun eğmeyiz ekselans… Çünkü biz hala güçlüyüz!..
Üç yüz yıldır siz dışardan biz içerden yıkmaya çalıştığımız halde yıkılmayan bu devlet, dünyanın en güçlü devletidir."
Ben MHP'nin yaşadığı, MHP'yle beraber bizim de yaşadığımız ihanetleri buna benzetiyorum.
"Üç Hilal"in kaderinden midir nedir!.. Düşmanımız çok.
Dışarıdakileri biliyor, tanıyoruz. Müktesebatımız belli… Gardımızı ona göre alıyoruz.
Ama içerden vuranlar yüreğimizi yoruyor. İç kanamaya yol açıyor.
Başka da hiçbir işe yaramıyor.
***
Parlamenter Pişmanlık!..
MHP'nin "dualı olduğuna" biz de kesin olarak inanıyoruz.
Ancak ihanetler karşısındaki mukavemeti, tabii ki sadece bu metafizikten kaynaklanmıyor.
İşin bir de fiziki tarafı var.
Lidere inanmış ve nefsini yenmiş Ülkücülerin, kayıtsız şartsız sadakati ve onurlu itaati…
Liderinin işaretine odaklanan ve "öl deyince ölecek olan" 57. Alay çerilerinin cansiperane çabası sayesinde MHP dimdik ayakta duruyor, 50. yılına doğru emin adımlarla yürüyor.
İşte iki gün önce mecliste görülen reveranslar, el öpmeler, pişmanlık mercii arayışları da bunu gösteriyor.
"Liderliğini ele geçiremezse Ülkücüsünü, parti üyesini, seçmenini ele geçirerek MHP'nin içini boşaltmak için" yola çıkanlar, şimdi MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin önünde eğiliyorlar.
Bunun siyasi taktik, parlamento psikolojisi, alışkanlık, duygusallık gibi çeşitli sebepleri olabilir.
Ama ilk tablodan anladığımız kadarıyla zaman çok şeylere gebedir.
Rahmetli Başbuğ'un dediği gibi "Ülkücülük MHP'de olur…"
Ülkücünün yeri MHP'dir!