Teşkilat ve Sadakat

Şükrü ALNIAÇIK

Siyaset, insanların en savaşçı olduğu sivil uğraşlardan biri… Hatta demokrasi geliştikçe, kurmay tavırları, taktikler ve stratejiler, giderek daha da çok kuvvet kazanıyor.

Kurumsal siyasi organizasyon yani teşkilatçılık, adeta silahsız bir savaş alanı…

Teşkilatçıları, partileri iktidardayken başka, muhalefetteyken başka, kurultay dönemlerinde daha başka mücadeleler bekliyor.

"İnsanla uğraşmak zor" diye mütearife sayılan bir söz vardır. Duygusal, tutkulu ve organize olmuş insanlarla uğraşmak daha da zordur.

Hele MHP gibi ağır bir mücadeleden gelen, uzun süre muhalefette kalan ve son kurultay dönemleri dış müdahalelerle manipüle edilmiş bir partinin teşkilat işleri, hepsinden daha zordur.

Zor günlerde gönüllü olarak teşkilat görevi almanın birbirinden farklı sebepleri olabilir:

1- Sadakat: Partilerinin uzun zamandır manevi haz ve siyasi gurur dışında maddi bir menfaat sunmamasından dolayı kitlesel kaynakların kesileceğinden endişe eden cefa ehli Ülkücüler, böyle dönemlerde görev almak, bir işe yaramak, partilerine yararlı olmak isterler.

Bu zor dönemler, genelde partilerin fedakâr sadıklarına, özelde ise MHP'nin Ülkücülere en çok ihtiyaç duyduğu dönemlerdir.

2- Fitne fücurat: Bir partiyi içerden ele geçirme girişimi, yaygın bir deneyim değildir. O yüzden bu konuda genellemeler yapmak, kalıcı hükümler çıkarmak ve kesin çözüm önerileri sunmak, şimdilik mümkün değildir.

Ancak teşkilat hiyerarşisi haricinde yeni angajmanlara giren bazı partililerin, sadakat görüntüsü sergileyerek güçlerini korumaya çalıştıkları da bir sır değildir.

Organize bir şekilde yapılan bu sahtekârlığın bir diğer adı da "ihanet"tir.

Gizli muhalif olmak, her zaman ahenk bozucu gizli bağlantıları, sinsi taktikleri ve şeytani hileleri de beraberinde getireceği için yapılan işin Ülkücü ahlaktaki karşılığı "fitne-fücurat"tır.

3- Fırsat… Böyle zor dönemlerde bir de "liyakat erozyonu" yaşanır. Bu, bir tür kalite aşınmasıdır. Müktesebatı yetse de yetmese de pek çok hevesli, zorluğu fazla sevmeyen ekâbirlerin boşalttığı alanları doldurmaya çalışır.

Niyetleri halis olsa bile bu fırsat arayanların sevk ve idare edilmesi de bir hayli zordur.

Çünkü amacını aşan bir çabalama içinde yapay gerginlik yaratabilirler. Aradıklarını bulamadıkları zaman ise farklı arayışlara girebilirler.

Açıktan muhalif olabilir veya içerdeki fitne fücur ehliyle buluşabilirler.

Zordur böyle dönemlerde siyaset yapmak… Lider olmak, teşkilatı diri tutmak…

Zordur içerden delinmeye çalışılan bir gemiyi fırtınalı sularda kayalara oturtmadan menziline ulaştırmak…

İki bilinmeyenli bir denklem çözmekten daha da zordur.

Birinci bilinmeyen, adına "FETÖ'lü siyaset" veya "paralel muhalefet" diyebileceğimiz o muammadır.

Karmaşık inanç, kültür ve siyaset deneyimleriyle dışardan manipüle edilmiş partililerin neler yapabileceğini kestirmek zordur.

İkinci bilinmeyen ise "iletişim"in etkisinin, siyasi teşkilat kültürümüzün oluştuğu çağlara nazaran bir hayli artmış olmasıdır.

Fitneyi kolay yaygınlaştıran dijital iletişim, geminin su kesiminde açılan bir mayın çatlağı gibi ihaneti hızlandırmaktadır.

Her iki "bilinmeyen" de varlığına ömürler adanan bir siyasi parti için açık risk alanları oluşturmaktadır.

Güçlü bir liderin bu iki bilinmeyenli problemi çözmesi, bir tek şekilde mümkün olabilir:

Teşkilatın düzgün çalışmasıyla…

Yani bir "üçüncü bilinmeyen" olmamasıyla...

Teşkilatın "üçüncü bilinmeyen" olmaya tahammülü yoktur. Çünkü bugüne kadar çözülebilmiş bir "üç bilinmeyenli" denklem yoktur.

İletişim çağının bir başka esprisi de hastalığın hızlı yayılması kadar ilacın da hızlı transfer edilmesidir.

Yeter ki ilaç sağlam, hekim usta, hasta hayatta olsun.

Ben, teşkilatın önemini ve değerini sadece siyasetten değil, tarihten bilirim.

İnsanlar, liderler, mütefekkirler, idealistler, ülkücüler, şeyhler, filozoflar ve hatta peygamberler ölümlüdür.

Teşkilat ise aynen Milliyetçilik gibi insanın ölümlü olmasından kaynaklanmış, yaşayan bir çözüm ünitesidir.

Teşkilat, siyasetin ölümsüzlük iksiridir. Ölümsüz ülkülerin beka müessesesidir.

Siz öldükten sonra yaşatmak istediğiniz değerler ne kadar önemliyse teşkilat da o kadar önemlidir.

Öyleyse teşkilat, dava kadar önemlidir!

Çünkü davayı, siz öldükten sonra gelecek nesillere taşıyacak olan beka kalesi, teşkilatın ta kendisidir.

Ülkücü teşkilat, ülkülerimiz kadar, davamız kadar, üzerinde al-i cengiz oyunları oynanmayacak kadar değerlidir.

Teşkilatın bu hayati önemini kavramaktan uzak olanların, Ülkücülük şuurunu layıkıyla muhafaza ettikleri şüphelidir.

Bu vesileyle, başta Ülkücü hareketin bilge lideri Sayın Devlet Bahçeli olmak üzere bu zor dönemde sadakatle görev yapan, Ülkülerimizi ebediyete taşımaya çalışan bütün teşkilat yöneticilerine Allah'tan yardım niyaz ediyor, onlara yar ve yardımcı olmasını diliyorum.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.