TÜRK ORDUSU PEYGAMBER OCAĞIDIR

Şükrü PORTAKAL

04.07.2003 tarihinde başladı aslında her şey.AKP iktidar olmuş, ABD Irak'a girmiş ve Süleymaniye'de ABD askerleri Şerefli Türk Ordusunun askerlerinin başına çuval geçirmişti.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi ÖZKÖK paşa karşı çıkmak, Nota vermek yerine Orada bulunan yiğit Askerlerimize Mukavemet göstermesinler talimatını verdiği gün başlamıştı Onurlu Türk Ordusunun itibarsızlaştırılma operasyonu.

2007 Yılına geldiğinde Operasyon değişik bir boyuta taşındı. Türk’ün Ergenekon Destanı isim seçilerek 12.07.2007 tarihinde Ergenekon adı verilen bir süreç başgösterdi. Ergenekon soruşturması, o dönem adı konmamış olsa da, 12 Temmuz 2007'de Ümraniye'de bir gecekonduda bulunduğu söylenen 27 el bombasıyla başladı. Türk Hukukunda davalar Yıl ve sayı esasına bağlı iken Ergenekon ismi kullanıldı. Yaşanılanları görünce bir kez daha haklılığımız ortaya çıkıyor. İsim bilinçli seçilen bir isim, Maksada ulaşmak için her yol mubahtır diyen zihniyet; Türk Milletinin en güvenilir kurumu olan, Peygamber Ocağı diye bilinen kurum hedef alınmış ve itibarsızlaştırma operasyonu yeni bir boyuta taşınarak Türk’ün şanlı Destanı, Varoluş Destanı ERGENEKON Milletin gözünde farklı bir isimle anılır olmuş, Aslında Türk Tarihinde ERGENEKON nedir;

ERGENEKON DESTANI

Türk illerinde Türk oku ötmeyen, Türk kolu yetmeyen, Türk'e boyun eğmeyen bir yer yoktu. Bu durum yabancı kavimleri kıskandırıyordu. Yabancı kavimler birleştiler, Türklerin üzerine yürüdüler. Bunun üzerine Türkler çadırlarını, sürülerini bir araya topladılar; çevresine hendek kazıp beklediler. Düşman gelince vuruşma da başladı. On gün savaştılar. Sonuçta Türkler üstün geldi.

Bu yenilgileri üzerine düşman kavimlerin hanları, beğleri av yerinde toplanıp konuştular. Dediler ki:

"Türkler'e hile yapmazsak halimiz yaman olur !"

Tan ağaranda, baskına uğramış gibi, ağırlıklarını bırakıp kaçtılar. Türkler,

''Bunların gücü tükendi, kaçıyorlar'' deyip artlarına düştüler. Düşman, Türkleri görünce birden döndü. Vuruşma başladı. Türkler yenildi. Düşman, Türkleri öldüre öldüre çadırlarına geldi. Çadırlarını, mallarını öyle bir yağmaladılar ki tek kara kıl çadır bile kalmadı. Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler, küçükleri tutsak ettiler.

O çağda Türklerin başında İl Kağan vardı. İl Kağan'ın da birçok oğlu vardı. Ancak, bu savaşta biri dışında tüm çocukları öldü. Kayı (Kayan) adlı bu oğlunu o yıl evlendirmişti. İl Kağan'ın bir de Tokuz Oguz (Dokuz Oğuz) adlı bir yeğeni vardı; o da sağ kalmıştı. Kayı ile Tokuz Oguz tutsak olmuşlardı. On gün sonra ikisi de karılarını aldılar, atlarına atlayarak kaçtılar. Türk yurduna döndüler. Burada düşmandan kaçıp gelen develer, atlar, öküzler, koyunlar buldular. Oturup düşündüler: "Dörtbir yan düşman dolu. Dağların içinde kişi yolu düşmez bir yer izleyip yurt tutalım, oturalım." Sürülerini alıp dağa doğru göç ettiler.

Geldikleri yoldan başka yolu olmayan bir yere vardılar. Bu tek yol da öylesine sarp bir yoldu ki deve olsun, at olsun güçlükle yürürdü; ayağını yanlış yere bassa, yuvarlanıp paramparça olurdu.

Türklerin vardıkları ülkede akarsular, kaynaklar, türlü bitkiler, yemişler, avlar vardı. Böyle bir yeri görünce, ulu Tanrı'ya şükrettiler. Kışın hayvanlarının etini yediler, yazın sütünü içtiler. Derisini giydiler. Bu ülkeye "ERGENEKON" dediler.

Zaman geçti, çağlar aktı; Kayı ile Tokuz Oğuz'un birçok çocukları oldu. Kayı'nın çok çocuğu oldu, Tokuz Oguz'un daha az oldu. Kayı'dan olma çocuklara Kayat dediler. Tokuz'dan olma çocukların bir bölümüne Tokuzlar dediler, bir bölümüne de Türülken. Yıllar yılı bu iki yiğidin çocukları Ergenekon'da kaldılar; çoğaldılar, çoğaldılar, çoğaldılar. Aradan dört yüz yıl geçti. Dört yüz yıl sonra kendileri ve süreleri o denli çoğaldı ki Ergenekon'a sığamaz oldular. Çare bulmak için kurultay topladılar. Dediler ki:

"Atalarımızdan işittik; Ergenekon dışında geniş ülkeler, güzel yurtlar varmış. Bizim yurdumuz da eskiden o yerlerde imiş. Dağların arasını araştırıp yol bulalım. Göçüp Ergenekon'dan çıkalım. Ergenekon dışında kim bize dost olursa biz de onunla dost olalım, kim bize düşman olursa biz de onunla düşman olalım."

Türkler, kurultayın bu kararı üzerine, Ergenekon'dan çıkmak için yol aradılar; bulamadılar. O zaman bir demirci dedi ki:

"Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kat demire benzer. Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir."

Gidip demir madenini gördüler. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler. Dağın altını, üstünü, yanını, yönünü odun-kömürle doldurdular. Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere koydular. Odun kömürü ateşleyip körüklediler. Tanrı'nın yardımıyla demir dağ kızdı, eridi, akıverdi. Bir yüklü deve çıkacak denli yol oldu.

Sonra gök yeleli bir Bozkurt çıktı ortaya; nereden geldiği bilinmeyen. Bozkurt geldi, Türk'ün önünde dikildi, durdu. Herkes anladı ki yolu o gösterecek. Bozkurt yürüdü; ardından da Türk milleti. Ve Türkler, Bozkurt'un önderliğinde, o kutsal yılın, kutsal ayının, kutsal gününde Ergenekon'dan çıktılar.

Türkler o günü, o saati iyi bellediler. Bu kutsal gün, Türklerin bayramı oldu. Her yıl o gün büyük törenler yapılır. Bir parça demir ateşte kızdırılır. Bu demiri önce Türk kağanı kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver. Sonra öteki Türk beğleri de aynı işi yaparak bayramı kutlarlar.

Ergenekon'dan çıktıklarında Türklerin kağanı, Kayı Han soyundan gelen Börteçine (Bozkurt) idi. Börteçine bütün illere elçiler gönderdi; Türklerin Ergenekon'dan çıktıklarını bildirdi. Tâ ki, eskisi gibi, bütün iller Türklerin buyruğu altına gire. Bunu kimi iyi karşıladı, Börteçine'yi kağan bildi; kimi iyi karşılamadı, karşı çıktı. Karşı çıkanlarla savaşıldı ve Türkler hepsini yendiler. Türk Devleti'ni dört bir yana egemen kıldılar.

Türk Beğleri, Ergenekon'dan Çıkış Gününü Kızgın Demir Döverek Kutluyorlar.

***

Sonrasında bir 15 Temmuz Kalkışmasını yaşadık Türk milleti olarak. Başlangıcından beri FETÖ diye işaret ettiğimiz yapılanma Devlet kadrolarına sızmış ve bazı kurumlarda söz sahibi olmuşlar ve 15 Temmuz Günü Bu Aziz Türk Milletinin bekasına kast etmişlerdir. O gece yaşananları tekrar anlatıp kafanızı şişirmeyeceğim. Bu günlerde 1 yılı dolacak olan bu Hain olayla alakalı Bilboardları afişler süslemeye başlamıştır. Dikkat edeceğimiz konu burasıdır.

Asılan Bilboardları dikkatle irdeleyelim, Oluşturulmaya çalışan algıyı hayretler içerisinde izliyorum. Sanki o Gece Milletin canına kasteden örgüt FETÖ değil, Türk Ordusu Tanklarla, Uçaklarla millete saldırıyor. Sayın Liderimiz Devlet BAHÇELİ’nin ısrarla üzerinde durduğu Fetönün siyasi ayağın ortaya çıkarılması konusu hafızalarımızda taze iken Hazırlanan Afişlerin KRİPTO Fetöcüler tarafından hazırlandığını düşünüyor ve Türk milletinin onuru olan Ordunun itibarı ile hâlâ oyunlar, oynandığını görüyoruz. Oysa 19.07.2016 tarihinde TSK şu açıklamayı yapmışken "Burası Peygamber Ocağıdır. O hainlerin Peygamber Ocağı TSK ile hiçbir alakası yoktur."

Aziz Milletimiz her şeyin farkındadır; Bugün itiraz ettiğiniz onuru ile oynamaya çalıştığınız Türklük Sadece etnik bir kavram değildir. Avrupa'dan bakılınca TÜRK;

İslam demektir. Sözüm ona Ümmetçiler Bugün itibarsızlaştırmaya çalıştığınız TÜRK’lük kavramının sonuçta nereye varacağını görseniz, Büyük bir handikapı aşmış olacaksınız. Bugün afişlerde suçlu olarak lanse edilmeye çalışılan TÜRK Ordusu 15 Temmuz’un müsebbibi değildir. Olayın gerçek sorumluları TSK kıyafetleri içerinde bulunan Hain Örgüt Fetö elemanları ile birlikte İç ve Dış destekleyicileri, İşbirlikçileri ve ortaklarıdır. Şunu unutmayınız ki;

"Kendi ordusuna sahip çıkmayan milletler, başkalarının ordularına hizmet eder. Milletim bunu bilsin, bunu hiç unutmasın. Bütün mesele budur!"

"Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir."

"Türk, övün, çalış, güven." 1934 Mustafa Kemal Atatürk

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.