Salât ve Selâm Senin Üzerine Olsun Ey Allah’ın Resûlü!
Salât ve Selâm Senin Üzerine Olsun Ey Allah’ın Habibi!
Salât ve Selâm Senin Üzerine Olsun Ey Âlemlere Rahmet Nebi!
Alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimizin, yeryüzünü şereflendirişinin yıldönümünü idrak ediyor, bu muazzam doğuşun, bu muhteşem nurun özüne hep birlikte vakıf olmaya çalışıyoruz.
Bu günün aradığımız huzur, hoşgörü, istikrar ve kardeşlik için bir dönüm noktası olmasını Cenab-ı Mevla’dan niyaz ediyorum.
İhtiyacımız olan vahdet ruhunun, selamet ufkunun, hak ve adaletin insanlığa güneş gibi doğmasını, bizi sararak ışığımız olmasını Rabbimden temenni ediyorum.
Efendimiz Resulullah; insanlığın sultanı, vicdanlarımızın sesi, gönüllerimizin rehberidir. O, merhamet ve hakkaniyet zirvesi, şefkat, edep ve ahlakımızın gök kubbesi, iyilik, güzellik, incelik ve zarafetimizin şaşmayan kıblesi, haysiyetimizin ve onurumuzun simgesidir.
Efendimiz, 1445 yıl önce günümüzle paralellik bir durum gösteren cahilliğin ortamına nur olarak inmiş, tebliğ çağrısıyla insanlığın önüne düşmüştür. Efendimizin tebliğ sözleriyle irkilen insanlık, O’nun davetiyle titremiş ve O’nun ilmik ilmik dokunuşlarıyla İnsan onurunu hiçe sayanlar, yaptıkları putlara tapıp sonra onları yiyenler, kız çocuklarını diri diri mezara koyanlar O’nun sayesinde hak yolunu bulmuşlar, hakikatı keşfetdip, Rahman ve Rahim olan Allah’ı tanıyıp inanmışlardır.
Efendimiz Resulullah; Hira Dağı’nda inen mübarek vahiy ile başlayıp son nefesine kadar tebliğ ile Hak Dini İslam’ı yer yüzündeki tüm insanlığa ulaştırarak kurtuluş umudu olmuştur. Efendimiz tüm insanlığa kılavuz olmuş, ümmeti ve ashabı için fani ömrünü feda etmiş, her türlü eziyet, zorlamalar, sunulan makam ve ikramlara rağmen inançlarından en ufak taviz vermemiştir. İnsanlarının en ufak bir menfaat için nelerini pazarladığı günümüzde ne mutlu bizlere ki, Cenab-ı Yaradan, bütün alemleri yüzü suyu hürmetine vücuda getirdiği Efendimizin izinden gitmeyi nasip etmiştir. Ne mutlu bizlere ki, Habibullah’ın sevgisini gönlümüze bir kor gibi düşürmüş, sevdasını şiir gibi dilimize yerleştirmiş, onun gittiği yolu sadakatle takip etmemizi sağlamıştır. Bundan daha büyük bir nimet, bundan daha büyük bir lutuf yoktur ve sonsuza kadar da olmayacaktır.
Kavga değil kardeşlik, küslük değil kucaklaşma, ayırma değil birlik hepimizin üzerinde durarak söz birliği etmemiz gerekenlerdir. Amaç şirk ile iki olmak değil, Hak olan birde buluşmak, biri savunmak, emirlerini ve emanetlerini sahiplenmektir. Çünkü maksat ikilik değil birliktir. Yaradan’ın yanında üstünlük derimizin rengine, kökenimizin ne olduğuna, nerede doğduğumuza ve nereli olduğumuza göre tayin edilmemiştir. Üstünlük ırka, mezhebe, soya göre belirlenmemiş, Sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal avantajlara göre şekillenmemiştir. Allah katındaki üstünlük takvadadır. En değerli olanımız, Rabbimize karşı gelmekten en çok sakınanımızdır.
Dinimiz İslam’ın özünde kardeşlik, barış ve huzur içinde birlikte yaşama ülküsü vardır. Malumlarınız olacağı üzere, bilgisizliğin, cehaletin, zorbalığın, barbarlığın, şirkin, putperestliğin, zulmün ve haksızlığın yaşandığı, bitmek bilmeyen kan davalarının, adalet ve nizamın olmadığı Arap toplumunda Müslümanlar, Mekkelilerin baskı ve zulümlerinden dolayı dinlerini yaşayamaz hale gelip, Habeş Kralı Necaşi’nin, ülkesine sığınan kafilenin huzura çıkıp secde etmeyen Müslümanlara bunun sebebi sorulduğunda Cafer-i Tayyar’ın; şu cevabı bizi hücrelerimize kadar titretmektedir. “Biz Allah’tan başka kimseye secde etmeyiz. “Ey hükümdar! Biz cahiliye zihniyetine sahip bir kavimdik. İnsanlıkla bağdaşmayan bütün kötülükleri işlerdik. Hak ve hukuka riayet etmezdik. Biz bu haldeyken Allah, içimizden asîl, doğru, güvenilir, iffetli bildiğimiz birini peygamber olarak gönderdi. O, bizi bir olan Allah’a imana ve kulluğa davet etti. Doğru söylemeyi, emanete riayeti, akrabalarla iyi geçinmeyi, komşuları gözetmeyi öğretti. Bütün kötülük ve günahları, kan dökmeyi, yalan şahitlik yapmayı, yetim malına el uzatmayı, insan onur ve haysiyetini zedelemeyi yasakladı. Biz de onu tasdik ettik. Onun haram kıldıklarını haram, helal kıldıklarını helal kabul ettik. Bundan dolayı halkımız bize düşman oldu. Biz de senin ülkene sığındık…” Cafer-i Tayyar’ın canlarını emanet edecekleri krala verdiği cevaba bakın bir de günümüzde insanların işkembeleri ve makamları için attıkları taklalara bakın.
Efendimiz, ilahi buyrukları tüm insanlığa tebliğ ederken, aynı zamanda bunları kendi hayatına da bire bir tatbik ederek tutarlılığın ve sağlam karakterin en seçkin ve mübarek yüzü olduğunu göstermiştir. Günümüz yönetici, idareci, sözde kanaat önderlerinin söylem ve uygulamalarına bakın.
Zalimler, zaferler devşirirken, mazlumlar tel örgüler önünde beklerken biz susuyoruz. Kudret sahipleri karşısında dünya Müslümanları olarak sadece yutkunuyoruz. Buğzetmekle, kahretmekle, ağlayıp, sızlanmakla yetinmekteyiz.
Millet olarak bizler hakkı ve hakikati söylemeye, insaf ve vicdana çağırmaya, mazlumların sesi, mağdurların ümidi olmaya maalesef devam edemiyoruz.
Bizler yani Müslümanlar iman şuuruna ersek, insanlık ölmeyecek. İslam Coğrafyasından yükselen ve yüreklerimizi dağlayan çocuk çığlıklarını, annelerin çaresiz feryadını, babaların, yaşlıların ah-u eninlerini elbette duyacağız. Duyacağız ki insanlık ölmesin!
Bizler, İnanç coğrafyamızdan ve dünyadan son bir ümitle bize uzanan elleri elbette boş çevirmeyeceğiz.
Rabbimden; günümüz İslam coğrafyasında ki ikiyüzlülük, sahtekârlık, talan, kayırmacılık, yetim hakkının gaspı ve hırsızlık gibi kötülükler, içinde bulunduğu istikrarsızlık, O’nun ve Yüce Allah’ın izni ve yardımıyla inşa ettiği manevi surlara çarpıp, etkisiz bir hale gelmesini diliyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, O’nun insanlığa tebliğ ettiği ilahi mesajların samimi bir şekilde benimsenmesini temenni ediyor, aranılan huzur ve hoşgörünün ziyadesiyle burada bulunacağına inanıyorum. Allah Resulü’nün tebliğ ettiği mukaddes mesajların hepimizi hidayete ve hakikate ulaştırmasını, ebedi saadete eriştirmesini Yüce Rabbim’den diliyorum. İhtiyacımız olan hikmeti, huzuru ve kardeşliği sevgili Peygamberimizin nurlu hayatında arayıp bulabileceğimize canı gönülden inanıyorum.
Bizler ’O’nu doğru anlayıp, doğru tanıyıp ve tanıtan, insanlığa takdim ettiği güzellikleri yaşayanlar olsaydık Türkiye’de son yaşanılan vahim olayı yaşamamış olurduk. Onun için hiç Amerika’yı yeniden keşfetmenin anlamı yok.
Aradığımız;
Önder mi?
Rehber mi?
Örnek mi?
Hepsi ‘O’nda tecelli etmiştir zaten. Sadece teslim olup yaşamaktır bizlere düşen.
Selam olsun Resulullah’ın şefaatine nail olacaklara. Selam olsun Peygamberimizin sevgisiyle yanıp kavrulanlara. Salatü selam olsun âlemlere rahmet olarak inen Efendimize. Cenab-ı Allah’ın yar ve yardımcımız olması temennisiyle.
Selam ve Dua İle!..